Bismillahirrahmanirrahim
Ey divane baş ve bozuk kalb!
Zanneder misin ki Müslümanlar dünyayı sevmiyorlar veyahut düşünmüyorlar ki fakr-ı hale düşmüşler; ve ikaza muhtaçtırlar, tâ ki dünyadan hissesini unutmasınlar?
Zannın yanlıştır, tahminin hatadır. Belki hırs şiddetlenmiş; onun için fakr-ı hale düşüyorlar. Çünkü mü’minde hırs sebeb-i hasârettir ve sefalettir.
“Hırs, hasaret ve muvaffakiyetsizliğin sebebidir.” durub-u emsal hükmüne geçmiştir.
Evet, insanı dünyaya çağıran ve sevk eden esbab çoktur. Başta nefis ve hevâsı ve ihtiyaç ve havassı ve duyguları ve şeytanı ve dünyanın surî tatlılığı ve senin gibi kötü arkadaşları gibi çok dâileri var.
Halbuki bâki olan âhirete ve uzun hayat-ı ebediyeye davet eden azdır. Eğer sende zerre miktar bu biçare millete karşı hamiyet varsa ve ulüvv-ü himmetten dem vurduğun yalan olmazsa, hayat-ı bâkiyeye yardım eden azlara imdat etmek lâzım gelir. Yoksa, o az dâileri susturup çoklara yardım etsen, şeytana arkadaş olursun.
Âyâ, zanneder misin, bu milletin fakr-ı hali dinden gelen bir zühd ve terk-i dünyadan gelen bir tembellikten neş’et ediyor? Bu zanda hata ediyorsun. Acaba görmüyor musun ki, Çin ve Hintteki Mecusî ve Berâhime ve Afrika’daki zenciler gibi, Avrupa’nın tasallutu altına giren milletler bizden daha fakirdirler? Hem görmüyor musun ki, zarurî kuttan ziyade Müslümanların elinde bırakılmıyor?
Ya Avrupa kâfir zalimleri veya Asya münafıkları, desiseleriyle ya çalar veya gasp ediyor.
Sizin cebren böyle ehl-i imanı mim’siz medeniyete sevk etmekteki maksadınız, eğer memlekette âsâyiş ve emniyet ve kolayca idare etmek ise, kat’iyen biliniz ki, hata ediyorsunuz, yanlış yola sevk ediyorsunuz. Çünkü itikadı sarsılmış, ahlâkı bozulmuş yüz fâsıkın idaresi ve onlar içinde âsâyiş temini, binler ehl-i salâhatin idaresinden daha müşküldür.
İşte bu esaslara binaen, ehl-i İslâm dünyaya ve hırsa sevk etmeye ve teşvik etmeye muhtaç değildirler. Terakkiyat ve âsâyişler bununla temin edilmez. Belki mesailerinin tanzimine ve mâbeynlerindeki emniyetin tesisine ve teavün düsturunun teshiline muhtaçtırlar. Bu ihtiyaç da, dinin evâmir-i kudsiyesiyle ve takvâ ve salâbet-i diniye ile olur. (Lemalar 17. Lema sh. 214)
Bediüzzaman Said Nursi
SÖZLÜK:
Âhiret : Öldükten Sonra Yaşanacak Olan Sonsuz Hayat
Âmir : İdareci
Âyâ : Acaba
Bâki : Devamlı, Kalıcı, Sonsuz
Bedbaht : Talihsiz, Bahtsız
Berâhime :
Biçare : Çaresiz
Bizzat : Doğrudan
Dâi : Davet Eden, Çağıran
Dem Vurmak : Söz Etmek
Divane : Akılsız
Durub-U Emsal : Ata Sözleri
Efkâr : Fikirler, Düşünceler
Ekseriyet : Çoğunluk
El-İyâzü Billâh : Allah Korusun
Esbab : Sebepler
Fakr-I Hal : Fakir Bir Halde Olma, Fakirlik
Fâsık : Günahkâr, Dinî Kurallara Aykırı Yaşayan
Fısk : Günah
Hamiyet : Din Ve Vatan Gibi Mukaddes Değerleri Ve Kendi Aile Ve Yakınlarını Koruma Duygusu Ve Gayreti
Havas : Hisler, Duygular
Hayat-I Bâkiye : Devamlı Ve Kalıcı Âhiret Hayatı
Hayat-I Ebediye : Sonsuz Hayat, Âhiret Hayatı
Hevâ : Gelip Geçici Arzu Ve İstekler
İkaz : Uyarı
İmdat Etmek : Yardım Etmek
İrtidat : Dinden Çıkmak
Kesret : Çokluk
Kut : Rızık, Gıda Maddesi
Mecusî :
Mü’min : Allah’a İnanan
Mütedeyyin : Dinin Emirlerini Eksiksiz Yerine Getiren, Dindar
Nefis : İnsanı Kötüye Yönelten Duygu
Neş’et Etmek : Kaynaklanmak
Reis : Başkan
Salih : Dinin Emir Ve Yasaklarına Uygun Hareket Eden Kişi
Sebeb-İ Hasâret : Hüsrana Uğrama Sebebi
Sefalet : Perişanlık, Yoksulluk
Sevk Eden : Yönlendiren
Surî : Görünüşte
Tasallut : Musallat Olma, Sataşma
Tefessüh Etme : Bozulma, Kokuşma
Terk-İ Dünya : Dünyayı Terk Etme
Ulüvv-Ü Himmet : Yüksek Himmet Ve Gayret Sahibi
Zarurî : Zorunlu
Zerre Miktar : Çok Az Miktar
Ziyade : Çok, Fazla
Zühd : Allah Korkusuyla Günahlardan Kaçınıp Kendini İbadete Verme