Afrika’da Serdengeçti Olmak

Kan ve kılıçİşgal ve isyan.İhya ve insan.Dün vardı, bugün de var. Kabil ve Habil’le yeryüzünde varlığını hissettirdiği günden beri var. Kıtal var, diriliş de var

Şeref Akbaba'nın yazısı

Kan ve kılıç
İşgal ve isyan.
İhya ve insan.
Dün vardı, bugün de var. Kabil ve Habil’le yeryüzünde varlığını hissettirdiği günden beri var. Kıtal var, diriliş de var. İmar var, tarumar da var. İnsanın yeryüzünü yaşanır kılma arzu ve gayretinin insanla engellendiğini, engelin eşref-i mahlûk olarak yaratılan ve yaşaması istenen olduğu aşikâr. O hakikatle yüzleşmekten kaçtıkça, hidayet coğrafyasından uzaklaştıkça, ışığı karanlığa tercih ettikçe, ben hilkatini benlikten arındırmadıkça var ve var olacaktır. Ulûhiyet arzusu, sömürme ve hükmetme emeli, gücü elinde tutma ve firavunlaşma isteği oldukça dünyada aç bırakılanlar, katledilenler, sömürülenler, yerlerinden yurtlarından uzaklaştırılanlar olacaktır.
İnsanın içine din, âleme biz düzen veririz diyenlerin içine düştükleri durum ortada. Kendi hayatiyetlerini mazlum halkların sömürülmesine, kendilerine köle ya da kul olmasına bağlayanlar, kâinata hükmetme yetkisini de ellerinde tutmak istemiş, ilahi emirlere mugayir, kendi saltanatlarının daim olacağını zannetmişlerdir. Bugün Afrika’da açlıktan ölen on binlerce çocuk, Hama’da ve Humus’ta katledilen insanlar, Gazze’de abluka yaşayan Filistinliler, Irak’ta katledilen bir buçuk milyon Müslüman, Afganistan’da, Keşmir’de, Doğu Türkistan’da, Tacikistan’da, Arakan’da, Eritre’de, hasılı farklı coğrafyalarda, farklı sebeplerle aynı zulme duçar olanlar..Somali’de, Kenya’da, Etiyopya’da açlıktan ölen çocukları görmezden gelenler.
Onlar önceden de öyleydi.
Deveyi kesmeyin emrine muhalif oldular.
Gemiye binin dendiği halde binmediler.
Bağ, bahçe ve konaklarının ihtişamıyla şaşkına döndüler, böbürlendiler.
Peygamberler uyarıcı olarak gelmesine rağmen yalanladılar, ilahi emir ve yasakları kale almadılar ve sonrada helak oldular.
Zalimler güruhu onlar.
Onlar zulümlerinden vaz geçmediler.  Biz onlara benzemeye başladığımızda, ruh dünyamızda zafiyetler yaşadığımızda onların işgal alanları genişliyor. Hayatımızın her alanına girmeye, sonrada işgallere, sömürmeye başlıyorlar.
Bizde uyarılıyoruz.
İman edenler iman ediniz diye, sorumluluk alanınız ne ise, orada elinize geçirdiğiniz imkânlarla şımarmayın, meşruiyet sınırlarını aşmayın diye. Zira hem inkârcılar, hem müminler için yüce Allah ben sizin rabbiniz değil miyim diye soruyor. Helak olmuş kavimlerden bahsederken, aslına sadık kalma yerine çirkefe, insan özünü değiştirmeye, fıtratı bozmaya yönelik tavır ve davranışlardan uzak durmadıklarından bahsediyor. Tabiatın ve Allah’ın yasalarını bozmaya yeltenmemelerini, aksi halde helak olacaklarını bildiriyor.
Bizleri de akl-ı selimle düşünmeye davet ediyor.
Kulluk bilincinden kopmayalım, helak merkezinden uzak duralım diye… Sendelediğimizde, kendimizi hükümran ve elimizdeki imkânları baki addettiğimizde düştüğümüz girdaptan kurtulalım diye.
Düşmemeli ve duruşumuzu bozmamalıyız.
Anadolu insanı ruh güzelliğinin emaresi olarak her bölgeye uzatmıştır elini..Afrika’da, Asya’da, Uzak Doğu’da, Orta Asya’da..
Bir çocuğun elinden tutmuştur Somali’de, Kenya’da, Etiyopya’da. Ve bir yetimin, mazlumun, ihtiyarın…
Su ve ekmek.
Açlık.
El uzatmak, su gibi aziz olmaktır.

ayvakti

Tefekkür Haberleri