Ağaç nedir, bizimle birlikte düşünülmüş, annemizin memesi ile birlikte tasarlanmış, koyunun memesi ile birlikte tasarlanmış, bulut murdiası ile birlikte tasarlanmış, eşimizden önce bizim için bir arkadaş olarak tasarlanmış, bahar ile birlikte tasarlanmış. Hep birlikte tasarlanmışız. Biri önce biri sonra tasarlanmaz tasarlansaydı hayat olmazdı. Bediüzzaman kediler ile ilgili yazdığı bir anekdotta “hatta birgün kedilere baktım” der. Oradaki hatta yani herşeye baktığım gibi onlara da baktım der, bir de belki kedilere bakmazsınız ben onlara baktım birçok şeye baktım gibi demek ister. Sonundaki da eki birçok bakılan şeyden sonra bakmak manasındadır, ben herşeye bakarım manasındadır.
Edebiyatta ağaç sayısız metinlerde kullanılmış, Pir Sultan ağaca bir ehli kalp gibi bakmış:
Öt benim sarı tanburam
Senin aslın ağaçtandır
Ağaç dersem gönüllemme
Kırmızı gül ağaçtandır
Ona ağaç demekten utanır. Daha sonra Hasan Hüseynin beşiğinin ağaçtan olduğunu, Kabenin eşiğinin ağaçtan olduğunu, Ebi Vakkas’ın attığı okun da ağaçtan olduğunu söyleyerek en yakın arkadaşı olan tanburanın kırılmasını istemez, ne kadar hassas bir yürek, yürekler kürektir kan pompalar, yürekler ilhamın toprağını eşeler, yürekler sevginin sevdanın aşkın doğduğu mekanlardır. Onun için şair:
Yar yüreğim yar
Yar ki neler var
Yine şair der
Yüce dağım yağar bana
Kar oyandan kar buyandan
Al hançeri vur sineme
Yar o yandan yar bu yandan” demişti.
Ne kadar edepli şairler sevgiliyi pazara sürmeden edep dahilinde herşeyi anlatmak, edep de bu ya edebiyatta bu ya. Tecer’in Osmanlıyı anlatan bir Ağaç şiiri vardır, uzun bir şiir. Fikret bir çınar ağacından Osmanlıyı büyük devleti anlatır. Orhan Veli:
Deli çocuk
Kızılcığı anlatır
İlk yemişini bu sene verdi,
Kızılcık,
Üç tane;
Bir daha seneye beş tane verir;
Ömür çok,
Bekleriz;
Ne çıkar?
İlâhi kızılcık!
Mahallelerindeki ağacı da düşünür, o da onun arkadaşıdır.
Mahallemizde
Senden başka ağaç olsaydı
Seni bu kadar sevmezdim.
Fakat eğer sen
Bizimle beraber
Kaydırak oynamasını bilseydin
Seni daha çok severdim.
Güzel ağacım!
Sen kuruduğun zaman
Biz de inşallah
Başka mahalleye taşınmış oluruz.
Başka bir şiirinde
Deli eder insanı bu dünya;
Bu gece, bu yıldızlar, bu koku,
Bu tepeden tırnağa çiçek açmış ağaç.
İçi içine sığmamış şairin, ama bakmasını bilmiş ağaçlara ne güzel değil mi ?
Bir de Bediüzzaman’a bakalım ağaç ile münasebetlerine , ağacın onun tefekkür dünyasına getirdikleri bir kitap olur , hem rahatlıkla olur.Barla’daki üzerinde dua ettiği ağaç bir insandır, yıllar sonra ona sarılır ve ağlar ,horhordaki ağaçlar, barlanın dağlarındaki ağaçlar, üzerinde yıllarca dua ettiği büyük ağaç, acaba onun kesildiğini ahirette hissetti ne düşündü, Selek Tola o ağacın hikayesini anlattı, yüreğim burkuldu, Bediüzzaman’ın avalimde dolaşan atını, kesilmiş yan yatmış görünce, gemisini Cudi’de kaybetmiş Nuh Aleyhisselam geldi aklıma.
Bediüzzaman ne kadar hassas ve içli bir insan, senin gibi senin kendisine yansıdığın bir insan görmedim, hep hesap ve kitap hep anlayıştan… İnsanlar, Allah’ım, demiş ya bir dost bulamadım gün akşam oldu. Sonra dost istersen Allah yeter… Kendi kendine yetmiş, kendi kendine yettiği gibi bütün insanlara da yetmiş ondan başka resül malimiz sermayemiz var mı?
Ağaca o kadar değişik perspektiflerden bakmış ki, tek boyutlu insanın gözü de tek boyutlu, O‘nun gözünün maverası başka, nesnelere çok yönlü bakışı başka, başka, başka ona göre biz de bambaşka.
İnsanın ağaçla birlikte tasarlandığını en iyi anlatan Onuncu Sözün ikinci hakikatındaki ağaç alegorisi ne kadar harikadır.
“Bahar mevsiminde cennet hûrileri tarzında bütün ağaçları sündüs-misâl libaslar ile giydirip, çiçek ve meyvelerin murassaatıyla süslendirip hizmetkâr ederek onların lâtif elleri olan dallarıyla, çeşit çeşit en tatlı, en Mûsannâ meyveleri bize takdim etmek;”Şu tasarımdaki inceliğe imaja dalsan ağlasan da az , dövünsen de az, ne yapsan az , onun hayal eden hayale imajinasyona ne dersen de bir şey de diyeceğimiz yok ya.Ağaç bize hizmetkar olarak düşünülmüş, ama öyle eski püskü elbiseli bir hizmetkar değil.Sündüs denen melek gibi güzel elbisesini giyiyor, sonra hani insanlar süslenince elbisenin üstüne takılar takarlar, ağacın takıları da çiçek ve meyveler, insana o kadar önem veriyorki ona hizmet edenleri de bu süslü kainata süsleyip gönderiyor. Hizmetci efendisine hediyeler getirir ya o hizmetkar ağaç da efendisine takdim ediyor sunuyor neyi tatlı ve sanatlı meyveleri. Ağacı süslenip giyinip kuşanıp Efendisine hizmet eden biri olarak düşünmek. işte ağaç işte Bediüzzaman farkı . Bütün dünya üdebasını topla böyle bir imajı biçimlendiremezler.Şimdi sen de bu imaj doğrultusunda ağaçlara bak, pagan dönemlerinde insanlar ağaçlara o kadar saygı duymuşlarki onu keserken bir gazaba uğrarlar diye bir büyücüyü o eylem anında korusun diye ağacın yanında tutarlarmış.
Peygamberimiz, Efendimiz, yalan söylemek istemiyorum sevgilimiz desem içimde bir ses bana yalan söyleme diyor, kendini aldatma diyor. Bir gün sahabeden biri bir ağacı çubukla döverek meyvelerini döker bunu gören mahlukatın hukukunun avukatı Nebiyyi Zişan “Biraz daha nazik davranabilirsin “ diyor. Kendisine yaslanıp görev ifa ettiği eskimiş ağaç ağlar, o ağlayınca herkes ağlar, daha nasıl bunlara ağaç denir. Sen misin ağaç ben miyim ağaç…
Öldükten sonra dirilme hakikatı Bediüzzaman’ın gayelerinden büyüğü, çünkü o hakikatın karşısında felsefe filozoflar susmuş, ülema da susmuş, o sessiz duvar hakikatı o konuşturmuş. Bin yıldır kapalı bir hakikatı gözle görür gibi hale getirmiş. Öldükten sonra dirilme hakikatında en büyük arkadaşı kalemin sahibi ağaçlar, ona hakikatı halleriyle anlatmışlar bak nasıl işte böyle.
“Hem, size yeşil ağaçtan ateş çıkaran bir Zât, çürümüş kemiğe hayat verebilir. İşte şu kelâm, diriltmek dâvâsına müteaddit cihetlerle bakar, ispat eder. • Evvelâ, insana karşı ettiği silsile-i ihsanâtı şu kelâmıyla başlar, tahrik eder, hatıra getirir, başka âyetlerde tafsil ettiği için kısa keser, akla havale eder. Yani, "Size ağaçtan meyveyi ve ateşi ve ottan erzakı ve hubûbu ve topraktan hubûbâtı ve nebâtâtı verdiği gibi, zemini size hoş-herbir erzakınız içinde konulmuş-bir beşik ve âlemi güzel ve bütün levâzımâtınız içinde bulunur bir saray yapan bir Zâttan kaçıp, başıboş kalıp, ademe gidip, saklanılmaz; vazifesiz olup, kabre girip, uyandırılmamak üzere rahat yatamazsınız." • Sonra, o dâvânın bir deliline işaret eder, kelimesiyle remzen der: "Ey haşri inkâr eden adam! Ağaçlara bak; kışta ölmüş, kemikler gibi hadsiz ağaçları baharda dirilten, yeşillendiren, hattâ herbir ağaçta yaprak ve çiçek ve meyve cihetiyle üç haşrin numûnelerini gösteren bir Zâta karşı inkâr ile, istib’âd ile kudretine meydan okunmaz." • Sonra, bir delile daha işaret eder, der: "Size ağaç gibi kesif, sakîl, karanlıklı bir maddeden ateş gibi latîf, hafif, nurânî bir maddeyi çıkaran bir Zâttan, odun gibi kemiklere ateş gibi bir hayat ve nur gibi bir şuur vermeyi nasıl istib’âd ediyorsunuz?" • Sonra, bir delile daha tasrih eder, der ki: "Bedevîler için kibrit yerine ateş çıkaran meşhur ağacın, yeşil iken iki dalı birbirine sürüldüğü vakit ateşi yaratan ve rutûbetiyle yeşil ve hararetiyle kuru gibi iki zıd tabiatı cem’ edip, onu buna menşe’ etmekle, herbir şey, hattâ anâsır-ı asliye ve tabâyî-i esâsiye Onun emrine bakar, Onun kuvvetiyle hareket eder. Hiçbirisi, başıboş olup tabiatıyla hareket etmediğini gösteren bir Zâttan, topraktan yapılan ve sonra toprağa dönen insanı topraktan yeniden çıkarması istib’âd edilmez, isyan ile Ona meydan okunmaz."
Bir paragrafta yedi kere ağaç kelimesini kullanır. Nasıl bir iştir ağaçtan ateş çıkarır sonra ateşi ağaç ile odun ile güçlendirir. Filozoflar buyurun bunu çözümleyin, ateşin çıktığı madde ateşe kuvvet veren madde. Ağaçtan meyveyi verir. Sonra ahireti anlamayan insanlara ağaca bakmayı örgütler. Hem ağaçta birbirine muhalif üç dirilmeyi gösterir, yaprak ,çiçek ve meyve. Kışta ölmüş ağaçlar nasıl baharda birden dirilirler. Görmek ve düşünmek buna derler.
Sonra ağaçları gaipten gelen rahmetin merkeplerine benzetir, bir yerde garson bir yerde merkep, vagon. Bu daha başka bir bakış. Bir bak ne düşünür, güneşi meyvedar bir ağaca benzetir, seyyareler gezeğenler de onun meyveleri. Ahirette ağaçlar insanlar gibi emir dinleyecekler, getir dediğin şeyi getirecekler. Dünyada böyle olursa ahirette böyle olur. Ağaçlar kuşların minberidir oradan insanlara anlarlarsa hutbelerini irad ederler. Ağaçlar Peygamberimizin dediği yere giderek ona saygılarını ifade ederler.Onun geldiğini görünce ikiye ayrılırlar, saygılarından kıpırdamazlar. Ağaçlar Allah’ın huzurunda huzur halindeki dervişlere benzerler. Ağaçlar dikkat ehlini güzellikleri ile hayret ettirirler, Allah’ın sanat eseri olduklarını gösterirler ve delil olurlar. Kainat da bir ağaçtır, meyvesi ve çekirdeği insandır. İslam dini de bir ağaçtır çekirdeği ve meyvesi Muhammet Aleyhisselatü vevsselamdır.
“Güyâ çiçek açmış herbir ağaç, güzel yazılmış manzum bir kasîdedir ki, o kasîde Fâtır-ı Zülcelâlin medâyih-i bâhiresini inşâd edip, şâirâne lisân-ı hal ile söylüyor.
Veyahut o çiçek açmış herbir ağaç, binler bakar ve baktırır gözlerini açmış; tâ Sâni-i Zülcelâlin neşir ve teşhir olunan acâib-i san’atını bir iki gözle değil, belki binler gözlerle baksın, tâ ehl-i dikkati öyle baktırsın.
Veyahut o çiçek açan herbir ağaç, umumi bayram olan baharın içindeki hususi bayramında ve resm-i geçit-misâl bir anda yeşillenmiş âzâlarını en süslü müzeyyenâtla süslemiş. Tâ ki, onun Sultan-ı Zülcelâli, ona ihsan ettiği hedâyâyı ve letâifi ve âsâr-ı nurâniyesini müşâhede etsin. Hem meşher-i san’at-ı İlâhiye olan zeminin yüzünde ve bahar mevsiminde, murassaât-ı rahmetini enzâr-ı halka teşhir etsin. Ve şecerin hikmet-i hilkatini beşere ilân etsin. İncecik dallarında ne kadar mühim hazîneler bulunduğunu ve ihsanât-ı Rahmâniyenin meyvelerinde ne derece mühim defîneler var olduğunu göstermekle, kemâl-i kudret-i İlâhiyeyi göstersin.”
Ağaç güzel yazılmış bir şiirdir, kasidedir, Allah’ı öven bir kasidedir, padişahları öven kasideler gibi değil. Ağaç aynı zamanda bakar ve baktırır bir nesnedir, o varlık ötesinin maveranın gözüdür, varlığı seyreder varlık da onu seyreder. Bakar ve baktırır.Hem ağaç Allah”ın rahmet hazinelerini teşhir eder, insanlara gösterir.İlahi bir vitrindir ağaçlar, orada çok şey vardır. Bakmasını bilenler için , almasını bilenler için. Ağaç tablacıdır, ilahi nimetleri tablaları ile insanlara sunar.
Meyveli ağaçlar birer kaptır, o kab ile insanlara ihsanlar sunulur. Kainat bir kitapsa ağaç da bir kelimedir, çok manalar ifa eder. Ağaç tezgah ve fabrikaları ihtiva eder. Ağacın meyvesinin rengi , şekli ,kokusu , tadı özel alimler gerektirir, fabrikalar gerektirir. Bütün bunlar bir fabrika ile mümkündür.
“Makine, meyvedar ağaçlara işarettir. Çünkü, yüzer tezgâhları, fabrikaları incecik dallarında taşıyor gibi, hayretnümâ yaprakları, çiçekleri, meyveleri dokuyor, süslendiriyor, pişiriyor, bizlere uzatıyor. Halbuki, çam ve katran gibi muhteşem ağaçlar, kuru bir taşta tezgâhını atmış, çalışıp duruyorlar. Hububâta, tohumlara, sineklerin tohumcuklarına işarettir. Meselâ, bir sinek, bir karaağacın yaprağında yumurtasını bırakır; birden, o koca karaağaç, yapraklarını o yumurtalara bir rahm-ı mâder, bir beşik ve bal gibi bir gıdâ ile dolu bir mahzene çeviriyor. âdetâ o meyvesiz ağaç, o sûrette zîruh meyveler veriyor.”Ağaçlar makinadır, böceklerin ana rahmidir, onların yapraklarında hayata hazırlanırlar.”
Ağaç Peygamberimize secde eder, çağırınca gelir, yoldan geçerken ona selam verir. Risaletini tasdik ederler. Bediüzzaman Peygamberimizin mucizelerini anlatır, ağaçlardan kaynaklanan.
"Ağaçlara de ki: ’Resulullahın haceti için birleşiniz.’ Ve taşlara da de: ’Duvar gibi toplanınız.’" Ben gittim, söyledim. Kasem ediyorum ki, ağaçlar birleştiler ve taşlar duvar oldular. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, hacetindensonra yine emretti: -1- Benim nefsim kabza-i kudretinde olan Zât-ı Zülcelâle kasem ederim, ağaçlar ve taşlar ayrılıp yerlerine gittiler. 2 Şu, Hazret-i Câbir ve Üsâme’nin beyan ettiği iki hadiseyi, aynen Ya’le ibni Murre ve Gaylan ibni Selemeti’s-Sakafî ve Hazret-i İbni Mes’ud, gazve-i Huneyn’de aynen haber veriyorlar. Beşinci Misal: İmam-ı İbni Fevrek ki, kemâl-i içtihad ve fazlından kinaye olarak "Şâfiî-yi Sânî" ünvanını alan allâme-i asır, kati haber veriyor ki: Gazve-i Taif’te, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm gece at üstünde giderken uykusu geliyordu. O halde iken bir sidre ağacına rast geldi. Ağaç ona yol verip atını incitmemek için iki şak oldu; Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm hayvan ile içinden geçti. Tâ zamanımıza kadar o ağaç iki ayak üstünde, muhterem bir vaziyette kaldı.3 Altıncı Misal: Hazret-i Ya’le, tarikinde nakl-i sahihle haber veriyor ki: Bir seferde, "talha" veya "semure" denilen bir ağaç geldi, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın etrafında tavaf eder gibi döndü, sonra yine yerine gitti. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etti ki: Yani, "O ağaç Cenâb-ı Haktan istedi ki, bana selâm etsin." 4 Yedinci Misal: Muhaddisler, nakl-i sahihle İbni Mesud’dan beyan ediyorlar ki: İbni Mes’ud dedi: Batn-ı Nahl denilen nam mevkide, Nusaybin ecinnîleri ihtidâ için Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma geldikleri vakit, bir ağaç o ecinnîlerin geldiklerini haber verdi.”
Yine ağaç ile ilgili mucizelerden bir demet.” Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm küffârın tekzibinden müteessir olarak mahzun idi. Dedi: Ey Rabbim bana öyle bir ayet göster ki bundan böyle beni yalanlayanlara aldırmayayım”- Enes’in rivayetinde, Hazret-i Cebrâil hazırdı. Vadi kenarında bir ağaç vardı. Hazret-i Cebrâil’in ilâmıyla, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm o ağacı çağırdı, tâ yanına geldi. Sonra "Git" dedi. Tekrar gitti, yerine yerleşti. İkinci Misal: Allâme-i Mağrib Kadı İyaz, Şifâ-i Şerifte, ulvî bir senetle, doğru ve sağlam bir Anane ile, Hazret-i Abdullah ibni Ömer’den haber veriyor ki: Bir seferde Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın yanına bir bedevî geldi. Ferman etti: "Nereye gidiyorsun?" Bedevî dedi: "Ehlime." Ferman etti: "Ondan daha iyi bir hayır istemiyor musun?" Bedevî dedi: "Nedir?" Ferman etti: Allah’tan başka hiçbir ilah olmadığına O’nun bir olduğuna hiçbir şeriki bulunmadığına ve Muhammed’in ASm Onun kulu ve resülü olduğuna şehadet etmendir. Bedevî dedi: "Bu şehadete şahit nedir?" Ferman etti: Şu Semure ağacıdır. "Vadi kenarındaki ağaç şahit olacak." İbni Ömer der ki: O ağaç yerinden sallanarak çıktı, yeri şak etti, geldi, tâ Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın yanına. Üç defa Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm o ağacı istişhad etti, ağaç da sıdkına şehadet etti. Emretti, yine yerine gidip yerleşti.Hazret-i Büreyde, İbni Sahibi’l-Eslemî tarikinde, nakl-i sahihle, Büreyde dedi ki: Biz Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın yanında iken, bir seferde bir a’râbî geldi. Bir âyet, yani bir mucize istedi. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etti Bir ağaca işaret etti. Ağaç, sağa ve sola meylederek köklerini yerden çıkarıp huzur-u Nebevîye geldi, onun tasdik edip yerine gitti. “
Ağaç Allah için bir ehadiyet mührü ve sikkesidir. Onun varlığı Allah’ın mührüdür.Onun varlığı hiç zorluk çıkarmadan Allah’a delil olur. Afaki deliller gibi değildir vahidi değildir, ehadidir. Bir ağaç bir kainattır, çünkü onun devam etmesi ve insanların ihtiyaçlarına göre şekillenmesi , kokusu , rengi, tadının insan organizmasına göre şekillenmesi bütün kainatı çekip çeviren biri sayesinde olur.
Bediüzzaman ilmin konularında olduğu gibi ağacı da kainatın ve dünya ve insan hayatı içindeki yerine yerleştirir, insanların sadece estetik bir fon olarak gördüğü ağacı çok yönlü ve çok perspektifli bir canlı ve insanın ve bütün mahlukatın arkadaşı durumuna getirir. Ağaç , insanın hayatını kolaylaştıran bir nesnedir, evin bütün eşyaları ağaçlardan yapılır , dolaplar , döşemeler, tavanlar, çerçeveler , estetik ve sanat eşyalarının yapılmasında , nakışta kullanılır ve en sonunda, onu mezara götüren tahta at olur, ağaç mezarda kişinin merteklik görevini yapar, ayrıca mezarlıkta mezarın başında ona yaprağı ile çiçeği ile arkadaşlık eder.İnsanın en sadık yâri ağaç, toprak, bulut, koyun , inek ve daha nice tabiatın unsurlarıdır. Onlar insan hayatının devamını sağlayan bir muavinler ordusudur.
Necip Fazıl tabutu ahirete doğmuş çocuğun kundağına benzetir. Üst tarafı geniş alt tarafı dar olan tabutu çakanlar bir gün onu kendilerinin dolduracağını bilirler. Ünlü bir batılı eleştirmen Hristiyan kitaplarında tabutun dört kanatlı ahirete uçan bir kuş olduğunu gösteren resimleri gördüğünü söyler. .
Şairi azam Abdülhak Hamit tabutu anlatır:
Tabut o inkılab-ı hamuş
Ser hadd-i revanı akl i medhuş
Tabut o harabezar-ı ümid
Tabut o iğbirar-ı cavid
Tabut o zıll-ı haşr-ber-duş
Tabut o mevt-i cuş der cuş
Sarmıştı o ruha çar-balin
Ben açmış idim memata ağuş
Dünya evimizi süsle
Meyvelerinle bizi besle
Saz ol keman ol bizi eğlendir
Koltuk ol masa ol bizi dinlendir
Sonunda bunlar yetmez gibi
Bizi son sefere gönder
Mezar başında arkadaş ol
Toprakla aramıza bir perde
Sen ne güzel arkadaşsın ağaç
Bu kadar çok yönlü bir nesneyi bize hizmetkar eden Allah’a hamdolsun