Kur’an-ı Kerim’de oruç tutmayı mubah kılan mazeretler arasında üç şey sayılmıştır: Hastalık, yolculuk ve oruca güç yetirememe hali (el-Bakara, 2-184-185). Bu üç durumun ortak özelliği meşakkat olmakla birlikte, fakihler “Hükümler hikmet üzerine değil, illet üzerine bina edilir” kuralından hareketle, oruç tutmama ruhsatını bu üç durumla sınırlı tutmayı tercih etmişlerdir; meşakkat sebebiyle oruç tutmama halinin sınırlarını genişletmek istememişlerdir. Esasen bu bir istek meselesi olmayıp hüküm koymada başvurulan kıyas teorisinin bir sonucudur.
Ağır işlerde çalışanların oruç tutmayacaklarına dair açık bir âyet ve bir hadîs yoktur. Bu durumda konunun kıyas yoluyla çözülmesi gerekecektir. Kıyas işlemi için de gerekli olan unsur illettir. İlletin de zahir (açık), munzabıt (istikrarlı), münasib (hükmün amacını gerekleştirmeye uygun) bir vasıf olması gerektiği ifade edilmiştir. Dolayısıyla kişiden kişiye, zaman ve mekana göre değişiklik arzeden sübjektif bir durum olan meşakkat üzerine hükmün bina edilmez. “Meşakkat”in oruç tutmama konusunda bir özür kabul edilmesi halinde bunun suistimal edileceği açıktır.
Esasen konunun çözümü yine bu üç ruhsat hali içinde gizlidir:
1. Üçüncü ruhsat sebebi olarak “oruca güç yetirememe hali”ni sayınca, buradan Cenâb-ı Allah’ın hastalık ve yolculuk dışındaki diğer hallerin fazla zorlanmamasını istediği çıkarılabilir. İnşirah sûresinde iki defa tekrar edilen, “Zorlukla beraber kolaylık vardır” (İnşirah, 94/5-6) âyetinde de, zorlukla gerçekleştirdiği tebliğ görevinden sonra Hz. Peygamber’e kalp huzurunun verilmesi bir kolaylık olarak gösterilmiştir. İbadetler ifa edilirken insanlar biraz zorlanabilirler. Cenâb-ı Allah sadece zorluk çeksin diye insanlara ibadet etmelerini emretmez. Eğer durum böyle olsaydı, bazı durumlarda onlar için bir kolaylık sağlamazdı. Ancak dayanılması güç sınıra gelince de Allah ibadet etmekle emretmez: “Allah hiç kimseye gücünün yettiğinden başka yük yüklemez” (el-Bakara, 2/286).
2. Ağır işlerde çalışan kişi oruç tuttuğu zaman hastalanacaksa veya var olan bir hastalığı artacak yada tedavisi uzayacaksa, bu kişi “hastalık” ruhsatı sebebiyle oruç tutmayabilir. Ancak hastalanacak olması bir vesveseye, bir zanna değil, ya kesin bir tecrübeye, ya da doktor raporuna dayanmalıdır.
3. Oruç tuttuğu zaman bir kişi, işini yapamayacak kadar zayıf düşer ve bu sebeple işten atılma tehlikesiyle karşı karşıya kalır, işinden ayrıldığı zaman da geçim sıkıntısı çekmesi kesin veya kuvvetle muhtemel ise yine oruç tutmayabilir. Yine bu durumun da şek ve şüpheye değil, kuvvetli bir kanaate dayanması gerekir.
Diğer taraftan insanın ibadetlerini normal bir şekilde yapmasını engelleyecek zor ve ağır işlerde çalıştırılması insan hak ve hürriyetleri açısından doğru değildir. İnsanlar işlerini yaparken, ibadetlerini de fazla zorlanmadan yapabilme imkânına sahih olmalıdırlar. Eğer kumu düzeni sebebiyle böyle bir durum meydana geliyorsa, bu durumun düzeltilmesi gerekir. Herkesin ibadetini normal şartlar içinde yapması hakkıdır. İnsanlar ibadetlerini engelleyici işlerde çalıştırılmamalıdırlar.
Tekrar etmek gerekirse; Cenâb-ı Allah zorluk çeksin diye insanlara bir ibadeti emretmez. Fakat O’nun emrettiği bir ibadet yerine getirilirken bazı insanlar fazla zorluk çekerlerse, onların sevabı daha çok olacaktır. Bu da Cenâb-ı Allah’ın bir ihsanı ve bir ikramıdır.