Sürgünün hicranı içime sürdü,
Kanattı kalbimin öz cidarını,
Mevhum bir geçici saltanat için,
Boğazladı yazık öz evlâdını.
Sürdük Osmanoğullarını vatan dışına,
Kimi Nis, kimi Paris, kimi Mısır, kimi Şam,
Hepsi başka diyarda, tek tanıdık keder gam,
Yek-sân oldu saltanat, debdebeli ihtişam.
Yanlarında saklı, bir saksı vatan toprağı,
Duvarlarda demirbaş, ay-yıldızlı bayrağı,
Mezarıma bir toprak, tabuta bayrak olsun,
İçimizdeki hasret bu toprakta son bulsun.
Lûtfetmişler bir izin, elli iki yılında,
Sade Sultanlar gelsin, ölsün öz diyarında,
Vatan da gurbet olmuş, sahipsiz yaşamışlar,
Kapıcıdan bir çorba, bir güzel söz ummuşlar.
Halen de Şehzadeler dışarlarda perişan,
Beklemezler ne özür ne altından bir nişan,
Beş yüz yıl Dedesine mesken olan bu Vatan,
Son nefeste onlara olsun sürurlu mekân.
Birinin hatasıyla başkası mesul olmaz,
Muasır geçip gitti, bunlar suçlu bulunmaz,
Bu kadar kalbi katı hem insafsız olunmaz,
Osmanlı hoş görüsü şimdi olsa gerektir.
Bitsin artık sürgünler, gelsin gurbet erleri,
Son bulsun onların da bitmeyen kederleri,
Dillerini konuşup, sonsuz dilşad olsunlar,
Gönderlerde bayrağı, ezanları duysunlar.