Bismillahirrahmanirrahim
Ehl-i dalâletin şerrinden
kâinatın kızdıklarını
ve anâsır-ı külliyenin hiddet ettiklerini
ve umum mevcudatın galeyana geldiklerini,
Kur’ân-ı Hakîm, mucizâne ifade ediyor.
Yani, kavm-i Nuh’un başına gelen tufan ile semâvat ve arzın hücumunu
ve kavm-i Semud ve Âd’ın inkârından hava unsurunun hiddetini
ve kavm-i Firavuna karşı su unsurunun ve denizin galeyanını ve Karun’a karşı toprak unsurunun gayzını
ve ehl-i küfre karşı âhirette ("Neredeyse öfkeden parçalanacak!" Mülk Sûresi, 67:8.) sırrıyla Cehennemin gayzını ve öfkesini ve sair mevcudatın ehl-i küfür ve dalâlete karşı hiddetini gösterip ilân ederek gayet müthiş bir tarzda ve i’câzkârâne ehl-i dalâlet ve isyanı zecrediyor.
Bediüzzaman Said Nursi
SÖZLÜK:
Ehl-i dalâlet: Dalâlet ehli; yoldan çıkanlar, azgın ve sapkın kimseler.
Şer: Daha kötü, en kötü. Allah'a isyan etme, emirlerine uymama.
Anasır-ı külliye: Külli unsurlar, dünyanın her tarafına yayılmış olan unsurlar. (Su, hava gibi)
Galeyân:1-Coşma, çalkalanma, kaynama. 2-Tuğyan ve azgınlık.
Mu'ciz-âne: Mucizeli bir şekilde.
Kavm-i Nûh: Hz. Nuh'un peygamber olarak gönderildiği kavim.
Tûfân: Çok şiddetli yağmur ve sel
Gayz: Hiddet, öfke, kızma, kızgınlık başlangıcı, hınç.
İ'câz-kârâne: 1-İ'cazlı bir şekilde. 2-Herkesi yarışmada âciz bırakacak yolda.
Zecr: 1-Önleme, yasak etme, yasaklama. 2-Zorlama, icbar etme. 3-Kovma. 4-Eziyet, sıkma. 5-Angarya çalıştırma.