"Şüphesiz mü'minler biribiri ile kardeştirler." (Hucurat,10.ayet)
Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm'ın Medine'ye hicret ettiğinde yaptığı ilk şey; ibadetlerin cemaat halinde yapılabilmesi için bir camii inşaa etmek ve toplumda muhabbet ve kaynaşmayı sağlamak için de Muhâcirler ve Medineli Müslümanlar (Ensâr) arasında İslam kardeşliği ( Muâhât) kurmak olmuştur. Enes bin Mâlik'in evinde yapılan muâhâtta, Efendimiz Hz. Ali'yi kendine kardeş olarak almış; Muhâcirler ve Ensar da birbirleriyle ikişer ikişer kardeş olmuşlardı. İşte; bir çok güzel âdet gibi, Anadolu'nun bazı bölgelerinde özellikle de kadınlar arasında uygulanan âhiret kardeşliği (ahretlik) âdetinin aslı Sünnet-i Seniyyeye dayanmaktadır.
***
Bir Arap atasözünde, "Rubba ahin leke lem telidhu ummuke / Annenin doğurmadığı nice kardeşlerin vardır" deniyor. Bu hakikatli sözün tecellilerini defalarca ve bizzat yaşamışımdır. Evet; gönlünü Risâle-i Nurlara kaptırmış olanlar, Hz. Peygamberin (sav) sünnetine uyarak birbirlerini kardeş bilirler ve "Kardeş!" diye de birbirlerine hitâb ederler; bazen de kardeşten daha da sevgili olurlar. Hatta; tanışmalarının üstünden bir kaç dakika geçmesine rağmen, aralarında öylesine bir incizab olur ki, sanki yıllardır birbirlerini tanıyorlarmış gibi hissederler. Tıpkı, ben ve 9 Aralık gecesi Rahman'a uğurladığımız Vildan İşcan Kardeş arasında olduğu gibi... Ben Kuveytte ikamet ediyorum; Vildan kardeş ise İstanbul Beykozda oturuyordu. Yani aramızda dağlar ve çöllerle dolu yüzlerce kilometre vardı... Ama biz; aramızdaki coğrafi mesafelerin çok uzun olmasına ve birbirimizi hiç görmemiş olmamıza rağmen, Üstad Bedizzaman'ın buyurduğu gibi ruhlar aleminde görüşüp koklaşıyorduk!
"Bizim gibi hakikat ve âhiret kardeşlerin, ihtilâf-ı zaman ve mekân, sohbetlerine ve ünsiyetlerine bir mâni teşkil etmez. Biri şarkta, biri garpta, biri mazide, biri müstakbelde, biri dünyada, biri âhirette olsa da, beraber sayılabilirler ve sohbet edebilirler. (Mektubat 393)
Vildan Hanımın kızı Hatice benim okuyucumdu ve kendisiyle "Facebook" üzerinden yazışıyordum. Geçtiğimiz Haziran ayında yıllık izin için Türkiye'ye geldiğimde, Hatice'den annesinin hasta olduğunu öğrendim. Eşimle beraber hasta ziyareti yapalım dedik ve kalkıp İstanbul Fatihten Beykoza doğru yola çıktık. Evlerine vardığımızda, Vildan Kardeş hasta haliyle beni "Kardeşimmm" diye öyle bir kucakladı ki, kendimi sabah-akşam beraber olan kardeşler gibi hissettim! Yüreğindeki sımsıcak kardeşlik aşkı göğsümü sardı ve hâlâ o sıcaklığı hissediyorum desem yalan olmaz! Vildan Kardeş nefes almakta zorluk çektiği için kesik kesik konuşuyordu. Kuveytteki Risâle-i Nur hizmetleri hakkında bana sorular soruyor ve "Hizmet edenlere hizmet etmeyi çok seviyorum. Ne yapsam ki acaba, onların temizliklerini mi yapsam, yemeklerini mi pişirsem, bulaşıklarını mı yıkasam" diyordu!
Hizmet eri olan bu mubârek hanım, ölümle burun buruna olduğunu bildiği halde,hâlâ hizmetten bahsediyordu. Doğrusu, benim için ibret alınması gereken bir durumdu!!!
Vildan Kardeş benimle vedalaşmadan önce odasına gitti. Döndüğünde, elinde fıstık yeşili bir baş örtüsü vardı. Örtüyü bana uzatarak "Suna Kardeş bu namaz örtüsünü kendi ellerimle yaptım; bunu sana hediye etmek istiyorum" dedi. Beykozdan ayrıldıktan sonra Vildan Hanım'ı hiç unutamadım.Onun candan sarılışı ve hastalıktan baygın düşen ama hizmet aşkıyla dolu olan gözleri hayalimden gitmedi ve gitmeyecek de...
***
Hatice annesinin hizmetiyle meşgul olduğu için Kuveytten yolladığım mesajlarıma cevap veremiyordu. Yaklaşık 10 gün kadar önce mesajıma cevap verdi ve annesiyle konuşabilmem için de bir cep telefon numarası bildirdi. Aradığımda, Hatice biraz hava almak için dışarı çıkmıştı. 2 saat sonra yine ararım dedim. Eve acele etmeden dönebilmesi için Haticeye biraz daha fırsat vermek niyetiyle telefon açmayı geciktirdim. Bu arada, Vildan Kardeşin kulağı telefonda kalmış ve "Suna Kardeş niye aramadı ki?" diye soruyormuş. Telefon açtığımda sesi boğuk geliyordu ama sevindiği belliydi. Bana "Seni çok seviyorum ve ben iyileşeğim inşaallah!" diyordu... Yeise kapılmayan ve korkmayan; Rabbinden mutmain olan bir mümin ruhun sesini dinlemekteyim sanki! "(Allah, şöyle der:) “Ey huzur içinde olan nefis! Sen O’ndan razı, O da senden razı olarak Rabbine dön!” (Fecr suresi 27-28 ayetler)
Ey güzel ruhlu insan ve ey güzel kardeşim Vildan! Allah senden ebediyyen razı olsun ve seni Hatice, Aişe ve Fatma annelerimize komşu eylesin inşaallah!