Zafer Karlı'nın yazısı
Dönemin Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Diyanet İşleri Başkanlığı yayınları arasında neşredilen Risale-i Nur’lara yazdığı takdim yazısında, Bediüzzaman’ı “milletimizin yetiştirdiği büyük âlim ve mütefekkir” olarak niteleyip onun, Kur’an ayetlerini etkileyici bir dil ve üslup ile çağımızın idrakine sunduğunu ifade etmiştir. Âlimlerimizden Ali Ulvi Kurucu ise “Bediüzzaman, kudretli bir ıslahatçı ve harikalar harikası bir pedagog ve bir nadire-i fıtrattır.”diyerek eserlerinin kıymetine dikkat çekmişlerdir. Risale-i Nur, kalpler için hayat verici, diriltici, yapıcı ve canlılık kazandırıcı özelliği ile adeta âb-ı hayât olmuştur. Bu denli takdir ve övgüye medar olan Risale-i Nur Külliyatı hakkındaki bazı meseleleri soru –cevap tekniğini kullanarak bu yazımızda açıklamaya çalışacağız.
-Risale-i Nur için tefsir deniyor, fakat bilinen tefsirlerden farklı bir tarzı vardır. Bunu nasıl izah edersiniz?
Tefsir lügatte, “beyan etmek, keşf etmek, izhar etmek ve üzeri kapalı bir şeyi açmak” anlamlarında kullanılır. Dinî literatürde ise, Kur’ân âyetlerini açıklamak, yorumlamak ve izah etmek demektir. Bu şekilde klasik tefsirler pek çoktur. Ancak çağın asıl problemi olan iman zaafına Kur'an'dan reçeteler sunan tefsirlere şiddetli ihtiyaç vardır. İşte Risale-i Nur, Kur’ân’ın imânî olan hakikatlerini kuvvetli hüccetlerle beyan ve ispat ve izah ederek imansızlığın panzehiri olan bir tefsirdir. Risale-i Nur, insanların îman ile ilgili olarak karşılaştıkları problemleri tutarlı bir şekilde ele alan, Kur'ân'a dayalı ve şümullü bir irşad külliyatıdır. Bediüzzaman, eserlerinde iman hakikatleri, ahlak-ı İslamiye, ibadetlerin hikmetleri, İslam birliği, İslam’ın mebde’ ve mead anlayışı, insanın varoluş gayesi, mevcudatın yaratılış hikmetleri, esma-i hüsnanın mevcudattaki tecellileri, mikro kozmos olan insan ile makro kozmos olan kâinat arasındaki rabıtalar, iman hakikatlerinin günümüz gençliğine anlatılması, ihlâs, uhuvvet, iktisad, kanaat, şükür, gençlik, hastalık ve ihtiyarlık gibi temel konular üzerinde durarak Kur’an ayetlerini etkileyici bir dil ve üslub ile çağımızın idrakine sunmuştur.
-Risale-i Nur Kur’an’ı diğer tefsirler gibi sure sure, ayet ayet tefsir etmeyip imana dair meseleleri ele alırken kâinattan örnekler getirmektedir. Bu yöntemin hikmetini açıklar mısınız?
İmam-ı Azam Ebu Hanife’ye göre yaratıcısını tanımakla sorumlu olan insanoğlunun birinci görevi, akıl etme yetisini kullanarak varlıklar üzerinde nazar ve istidlalde bulunmaktır. (Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Ramazan Altıntaş, “Ebu Hanife’nin (ö. 150/767) Akıl-Vahiy Anlayışı”, Kelam Araştırmaları Dergisi, 2/1, (2004): 12.)
Kur’an, imanla ilgili açıklamaları, bazen telkin, bazen de ispat tarzında sunmuştur. Telkin tarzındaki açıklamalar vahiy ile gönderilmiştir, vahiy ile gönderilen bilgileri destekleyen deliller ise hem bizzat vahyin içinde, hem de kâinatta yer almışlardır. Bu sebeple, Kurʹân kendisinin en küçük birimine ʺâyetʺ dediği gibi, kâinatta bulunan varlıklardan her birisi için de ʺâyetʺ ifadesini kullanmaktadır. Öyleyse, Kur'ân ile kâinat arasında bir bağlantı vardır. Kâinattaki mânâların anlaşılması için Kur'ân'ın rehberliğine ihtiyaç vardır. Kur'ân-ı Hakîm, kâinatı, tevhidin en büyük, en küllî bir delili olarak sunarken, daha çok her insanın kolayca anlayabileceği delilleri dikkatimize sunar. Yer, gök, yıldızlar, ay, yağmur, su, bulut, arı, karınca, rüzgâr gibi ilahi kanunların nazara verilmesi bunun en güzel örnekleridir.
Risale-i Nur, bu usulü ve bu yolu kendine rehber yapar. "Vâhidiyet içindeki Ehadiyeti göstermek" diye tarif ettiği ilahi bakışla, zerrelerden yıldızlara kadar bütün mevcudatın her birinin, mutlak kudret sahibi Vâcibü'l-Vücud'un varlığının parlak bir delili olduğunu anlatır. Risale-i Nur'un doğrudan doğruya Kur'ân-ı Hakîm'den aldığı bu meslek, insanı marifetullaha ulaştıran en kısa yoldur. İnsan bu yolla, ne sebeplere takılarak boğulur, ne de kâinatı yok sayar. "Huzur-u daimi"yi kazanmak için "hâzırâne bir ubudiyet"in yollarını bulur, kurtuluşa erer.
-Kur’an-ı Kerim kâinata atıf yaparken hangi amaçla yapar? Kur’an’ın bir talebesi olan Risale-i Nur’da aynı anlatım tarzına sahip midir?
Kur’ân’da kâinat kitabına yapılan atıflar başlıca üç maksatla gündeme getirilir. Bunlardan birincisi, Allah’ın varlığına ve birliğine, ilminin ve kudretinin sonsuzluğuna işaret, ikincisi, yeniden dirilişin mümkün olduğuna birer işaret, üçüncüsü de kâinattaki bu nimetlere şükredilmesinin gerekliliğine işarettir. Baktığı halde görmemek, gördükleri üzerinde düşünüp onlardan ibret almamak müminlere yakışmayan ve hatta cehennem ehli kişiler için kullanılan bir sıfattır. (Bakara Suresi: 2:18, A’raf Suresi: 7:179, Furkan Suresi: 25:73, Mülk Suresi: 67:10.)
Risale-i Nur okuyan herkes bilir ki Bediüzzaman Hz. Kurân ayetlerinin perspektifinde kâinatı, varlığın ahengini müteala etmiştir. Risale-i Nur, kâinatı büyük bir kitap veya büyük bir insan olarak tarif eder. Bu kitabın her kelimesi, hatta her harfi öyle mucizeli bir şekilde yaratılmaktadır ki, en küçük bir zerresini dahi tam yerinde icad edebilmek için, bütün kâinatı icad edecek sonsuz bir kudret lâzımdır. Bu bağlamda aşağıda Bediüzzaman Hazretlerinin teşri ayetler ile tekvini ayetleri birlikte ele aldığına dair örnekler vardır.
“Bu âyet-i muazzama (İsra 44) gibi pek çok âyât-ı Kur'âniye, bu kâinat Hâlıkını bildirmek cihetinde, her vakit ve herkesin en çok hayretle bakıp zevkle mütalâa ettiği en parlak bir sahife-i tevhid olan semâvâtı en başta zikretmelerinden, en başta ona başlamak muvafıktır.”(Şualar; 7. Şua)
“Yeryüzü bir sahifedir; ne kadar kitap içinde var. Bir ağaç bir kelimedir; ne kadar sahifesi vardır. Bir meyve bir harf, bir çekirdek bir noktadır. O noktada koca bir ağacın programı, fihristesi var. İşte, böyle bir kitap, evsâf-ı celâl ve cemâle, nihayetsiz kudret ve hikmete mâlik bir Zât-ı Zülcelâlin nakş-ı kalem-i kudreti olabilir.” (Sözler; 10. Söz)
“Hem o nur (Kur’an) ile kâinattaki harekât, tenevvüat, tebeddülât, tagayyürat, mânâsızlıktan ve abesiyetten ve tesadüf oyuncaklığından çıkıp, birer mektubat-ı Rabbâniye, birer sahife-i âyât-ı tekvîniye, birer merâyâ-yı esmâ-i İlâhiye ve âlem dahi bir kitab-ı hikmet-i Samedâniye mertebesine çıktılar.” (Sözler; 19. Söz)
-Risale-i Nur ele aldığı konuları işlerken, delile dayanmak suretiyle iman hakikatlerini ispat ettiğini söylüyorsunuz. Bunu Risale-i Nur’dan paragraflar ile gösterir misiniz?
Risale-i Nur Kur’ân âyetlerini tefsir ederken; izahları ya başka âyetlerin meali, ya da hadîs mânâlarını ihtiva eden İslâmın ve imanın temel esaslarına dayanır. Risale-i Nur; ilim erbabı olmayanlara ilk bakışta bir zât’ın yorumları gibi algılanırsa da dikkatle bakanlar görür ki, bir âyet tefsir edilirken bazen onlarca âyet ve hadîslerle hikâye edilmiştir. Örnek olarak tevhid bahsinin ele alındığı Yedinci Şua ve risaletin işlendiği Mesnevi Nuriye ikinci reşhadan birer pasaja bakalım:
“Madem kâinatta en kıymettar şey hayattır ve kâinatın mevcudâtı hayata musahhardır... ve madem zîhayatın en kıymettarı zîruhtur ve zîruhun en kıymettarı zîşuurdur… ve madem bu kıymettarlık için küre-i zemin, zîhayatı mütemâdiyençoğaltmak için her asır, her sene dolar, boşalır; elbette ve her hâlde, bu muhteşem ve müzeyyenolan semâvâtın dahi kendisine münasip ahalisi ve sekenesi, zîhayat ve zîruh ve zîşuurlardan vardır (1) ki; huzur-u Muhammedî’de (aleyhissalâtü vesselâm) sahabelere görünen Hazreti Cebrail (aleyhisselâm)’ın temessülü (2) gibi melâikeleri görmek ve onlarla konuşmak hâdiseleri tevâtür suretinde eskiden beri nakil ve rivâyet ediliyor.(3)”(Şualar; 7. Şua)
Bu pasajın arka planındaki ilmi deliller ve kaynaklar şunlardır:
1-Sâffât sûresi, 37/164-166; Nahl sûresi, 16/49-50 ; Tirmizî, zühd 9; İbni Mâce, zühd 19; Ahmed İbni Hanbel, el-Müsned 5/173.
2-Buhârî, îmân 37, menâkıb 25; Müslim, îmân 1, 10, fezâilü’s-sahâbe 100.
3 – Hz. İbrahim (as),Hz Lut(as), Sahabeden Irbâd İbni Sâriye, İmrân İbni Husayn ve Hz. Selman melek görenler arasındadır. Ayrıca Allah, Benî İsrâil’den 3 kişiye, onları imtihan etmek üzere bir melek göndermiştir.( Buhârî, enbiyâ 51; Müslim, zühd 10.) Aşağıda kaynakları verilmiştir.
Hz. İbrahim (as): Hûd sûresi, 11/70; Ankebût sûresi, 29/31; Zâriyât sûresi, 51/28.
Hz. Lût (as) :Hûd sûresi, 11/77; Ankebût sûresi, 29/33.
Sahabeden Irbâd İbni Sâriye (ra) : et-Taberânî, el-Mu’cemü’l-kebîr 18/245.
İmrân İbni Husayn (ra) :el-Hâkim, el-Müstedrek 3/536; el-Bezzâr, el-Müsned 9/19; et-Tahâvî, Şerhu meâ ni’lâsâr 4/324
Hz. Selman(ra) : Ebû Nuaym, Hilyetü’l-evliyâ 1/204; İbnü’l-Cevzî, Sıfatü’s-safve 1/551.
“Ve keza o burhan-ı nuranîden zuhur eden inşikak-ı kamer, parmaklarından fışkıran sular, ağaçların O’nun davetine icabetleri, duasının akabinde yağmurun nüzûlü, pek az bir yemekten çokların yiyip doymaları ve kurt, ceylân, deve, taş ve sâirenin konuşmaları gibi mu’cizelerinin delâlet ve şehâdetiyle tasdik edilmiş bir Zât’tır (aleyhissalâtü vesselâm).”Mesnevi Nuriye, İkinci Reşha
İnşikak-ı kamer : Buhârî, menâkıb 27, menâkıbü’l-ensâr 36, tefsîru sûre (54) 1; Müslim, münâfikîn 43-48.
Parmaklarından fışkıran sular : Buhârî, menâkıb 25, meğâzî 35; Müslim, fezâil 6, 7, imâre 72, 73.
Ağaçların O’nun davetine icabetleri: el-Beyhakî, Delâilü’n-nübüvve 2/228; el-Kurtubî, el-Câmi’ li ahkâmi’l-Kur’ân
16/216. Ayrıca bkz.: Buhârî, menâkıbü’l-ensâr 32; Müslim, salât 153.
Duasının akabinde yağmurun nüzûlü: Buhârî, cum’a 34, 35, istiskâ 6-15, menâkıb 25, edeb 68, deavât 24; Müslim, istiskâ 8-12.
Pek az bir yemekten çokların yiyip doymaları : Buhârî, şerike 1, cihâd 123; Müslim, lukata 19.
Kurdun konuşması : Kadı Iyâz, eş-Şifâ 1/311; İbni Kesîr, el-Bidâye 6/146; el-Kurtubî, el-i’lâm bimâ fî dîni’n-nasârâ s.361.
Ceylânın konuşması : et-Taberânî, el-Mu’cemü’l-kebîr 23/331; es-Suyûtî, el-Hasâisu’l-kübrâ 2/101.
Devenin konuşması : İbni Abbas: el-Beyhakî, Delâilü’n-nübüvve 6/30; Enes İbni Mâlik: Dârimî, mukaddime 4;
Ahmed İbni Hanbel, el-Müsned 3/158; Hz. Âişe: Ahmed İbni Hanbel, el-Müsned 6/76; Ebû Nuaym, Delâilü’n-nübüvve s.380; Ya’lâ İbni Mürre: Ahmed İbni Hanbel, el-Müsned 4/173; Ebû Nuaym, Delâilü’n-nübüvve s.382-383;
Ya’lâ İbni Siyâbe: Ahmed İbni Hanbel, el-Müsned 4/172; İbni Mes’ud: et-Taberânî, el-Mu’cemü’l-evsat 9/81.
Taşın konuşması : el-Kurtubî, el-Câmi’ li ahkâmi’l-Kur’ân 10/268; el-Münâvî, Feyzu’l-kadîr 1/19; el-Halebî, es-Sîratü’l-Halebiyye 1/361
Bu iki örnek Risale-i Nur’da geçen her cümlenin arka planının ne kadar dolu olduğuna birer işarettir.
Sonuç : Kur'ân, kâinat kitabının "ayat-ı tekviniye"si hakkındaki ayetleri, kâinattaki düzenli değişimlerdeki "şuunat-ı İlâhîye"nin delalet ettiği hakikatlere, O'nun fiillerine, esmasına, sıfatlarına, haşre ve diğer iman hakikatlerine şuurlu mahlûkların dikkatlerini çeker. Kur'ân tekrar tekrar insana bu "ayetler" üzerinde durmayı emreder ve onu tefekküre ve ibret almaya teşvik ederek aklını kullanmayı ister.
Bu sebeple, nasıl ki, kâinatın bu şekilde olmasındaki gaye "okunma"sıdır, anlaşılmasıdır; insanın da "vazife-i asliyesi ...küllî nazarıyla mevcudatın tesbihatını müşâhede ederek şehadet etmek ...ve masnuatta kudret-i Rabbaniyenin mu'cizâtını temaşa ederek, nazar-ı ibretle tefekkür etmektir." Kur’anın bu asra bakan bir dersi olan Risale-i Nur ile bu tefekkürü kazanan kişi iman ve ibadeti elde eder, ebedi kurtuluşa erer.
Kaynaklar :
Risale-i Nur Külliyatı, Söz Yayınları
İhsan Kasım Salihî, İslâm Önderlerinden Bediüzzaman Said Nursî ve Eseri, s. 11-12.
Prof. Dr. Mehmet Görmez, Diyanet İşleri Başkanlığı Risale-i Nur Külliyatı takdim yazısı
Nazım BAYRAKDAR (Yard. Doç. Dr); Düşünmeye Teşvik Eden Kur’an Ayetlerinin Eğitsel Değeri (Ğaşiye Suresi 17. Ayet Örneği), İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi Cilt: 6, Sayı: 3, 2017 Sayfa: 1998-2018
F. Asiye Şenat Kazancı (Dr.); Kur’an’ın Âyetleri-Tabiatın Âyetleri:İman Konusu Etrafında Bir Bilgi-Duygu Sarmalı
Mevlüt Güngör (Prof. Dr.); Kur’ân ve Kâinat Kitabı, Tasavvuf: İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 7 [2006], sayı: 16, ss. 107-124.
İntizam Seyda Durgun; Bilimi Marifete Taşıyan Işık: Risale-i Nur, Köprü Dergisi Kış 2005 [89. Sayı]