“Dünya muhabbeti bütün hataların başıdır” (Beyhaki, Şuabu’l-İman) hadis-i şerifinden hareketle; bugün her zamandan ziyade müslümanları bekleyen en dehşetli sinsi tehlike ahiret hayatının karşısında duran dünya ve ona karşı duyulan zaaflar neticesinde ortaya çıkan manevi hastalıklar “dünyevileşme” olarak tarif edilmektedir.
İmani rükünlere, özellikle de ahirete iman hakikatine yakin nurunun sönmesi, sadece görünenlerin önemsenmesi, yön kavramının teke inmesi, uhrevi zararların bilinememesi, dünyevi menfaatlerin öncelenmesi demek olan dünyevileşme; maddi servete sahip olmayı değil, ait olmayı ifade etmektedir.
Evet, sınırlı olanı sınırsız zannetme; burayı oraya, şimdiyi sonraya tercih etme, uhrayı öteleme dünyayı önceleme, emaneti ganimet görme, ganimeti arttırma adına “okçular tepesini” terk etme manalarını ifade eden dünyevileşme; her yönüyle galip gelmesi beklenen Muhammed (a.s) ümmetinin mağlubiyetine sebebiyet vermektedir.
“Bizimle karşılaşmayı ummayan ve dünya hayatına razı olup onunla tatmin bulan kimseler bizim ayetlerimizden gafil olanlardır” (Yunus, 10:7) ilahi beyanı ile dikkat çekilen ve değerler manzumesini tersine döndüren dünyevileşme fitnesi; öbür âlem endişesini unutturup kalpleri manen öldürmüş, çoğalan sayılarına rağmen müslümanları selin önünde sürüklenen çerçöplere döndürmüş, dünya muhabbeti İslam ümmetinin küffara karşı izzetini söndürmüştür.
Diliyle ikrar ettiği imanı bir türlü gönlüne indiremeyen, ebedi bir hayatı kabul noktasında “ya yoksa” hissiyatı ile şüphe içinde bir vaziyet sergileyen müslümanlar; helalden gittikçe uzaklaşmış, haramlara olabildiğince yakınlaşmış, ağır mes’uliyetlerini ihmal ederek manevi vazifelerini Cuma’dan Cuma’ya yahut bayramdan bayrama hatırlamış, mahiyet ve akıbet şuurunu kaybederek pek çok noktada ecnebi milletlere benzemişlerdir.
Maddi meşgalelerin yoğunluğu karşısında darlaşan akıllar, külli ve manevi mes’eleleri derinlemesine idrak etmeyi müşkülleştirmiş, külliyetten mahrumiyet bütünü görmeyi engellemiş, parçayı bütün zannettirmiş onu sahiplenmiştir. Dalalet fırkalarının da ifsadıyla zedelenen akıllar, basit dünyevi ihtiyaçları büyük ve mühim dini mes’elelere tercih etmiştir.
“Allah’ın sana verdikleri ile ahiret yurdunun peşinde ol, dünyadan da nasibini unutma!” (Kasas, 28:77) ilahi emri adeta tersinden anlaşılmış, yani dünyanın peşinden nefes nefese koşan müslümanlar ahiretten de nasipsiz kalmamaya özen(!) gösterir bir hale düşmüşlerdir.
İnsanın yaratılış gayesinin en mühimlerinden olan marifetullah, muhabbetullah, zikrullah ve ibadetullah gibi asli vazifeler en öncelikli olmak lazım gelirken gereken önemlerini kaybetmiş, “ahiretin tarlası” olarak görülmesi gereken dünya, konfor içinde yaşamanın en önemli bir gayesi gibi kabul edilmiştir.
Dünyevileşme hastalığının müslümanlarda meydana getirdiği manevi tahripler, siyasi ve içtimai mes’elelere gereğinden fazla önem vermelerini, manevi ve uhrevi pek çok vazifelerini terk etmelerini netice vermiştir.
Var sayılan, ancak varlığından bir türlü emin olunamayan ahiret âlemi için duyulan vesveseler, örtünmek için değil görünmek için giyilen daracık elbiseler, kime hizmet ettiği bilinemeyen müesseseler, münkirler yerine müminlere karşı gösterilen efelenmeler dünyevileşme hastalığının tezahürleri olarak tarif edilmiştir.
Öncelikli vazifeleri; indirilene delalet, indirene şehadet, gönderilene nezaret, gönderen adına külli bir ubudiyet olan müminlerin sâri (bulaşıcı) bir musibet olan dünyevileşme hastalığına yakalanması, bir türlü şifa bulamaması, nefsinin bitmek bilmez taleplerini takva zinciri ile bağlayamaması saadet-i ebediyeyi tehdit eder dehşetli bir vaziyeti netice vermiştir.
Dünyevileşme marazından kurtulabilmek, zikr-i ilahiye, ibadet-i rahmaniye gibi vazifelerini yerine getirebilmek için ilim ve marifet ile yaratılış gayesi üzerinde tefekkür etmek gerekmektedir.
Evet âlem-i şehadetin yaratılmasında en büyük gaye olarak gösterilen insanın dünyevileşme hastalığından kurtulabilmesi, kendisinden beklenen deruni vazifeleri yerine getirebilmesi için, hilafet rütbesini görmesi, manevi mahiyetini tüm yönleri ile öğrenmesi, “akıbet (kurtuluş) muttakilerindir” (Hud; 11:49) ilahi mesajı ile hayatını şekillendirmesi gerekmektedir...