İbadetlerin Gayesi

Ahmet AKCAN

Âlemde her şeyi pek çok gaye için yaratan, hiçbir şeyi gayesiz ve faidesiz yaratmayan, her bir işi pek çok maksatlara bağlayan Hallak-ı Hakîm, insan denilen muhteşem varlığı bu manalardan hariç tutması, haşa gayesiz yaratması mümkün görünmemektedir. Evet insan kâinatın en büyük neticesi, en kıymettar meyvesi olduğundan elbette kâinat kadar büyük bir gayesi, azametli bir neticesi bulunması gerekmektedir.

Nurlu eserlerde;“Bu hayatın gayesi ve neticesi hayat-ı ebediye olduğu gibi mühim bir meyvesi de, hayatı veren Zât-ı Hayy ve Muhyî'ye karşı şükür ve ibadet ve hamd ve muhabbettir ki; bu şükür ve muhabbet ve hamd ve ibadet ise; hayatın meyvesi olduğu gibi, kâinatın da en büyük gayesi” olduğu bildirilmektedir.

İşte böyle cami bir fıtratın kevni kanunlara boyun bükmesi, şer’i emirlere kemal-i rıza ile itaat etmesi, hilafet rütbesinin iktizası olan ibadetlerini yerine getirmesi istenmektedir.

Nâdide-i hilkat, nadire-i fıtrat olan şu aziz insanın nefsini bilmesi, kendinden beklenen külli vazifeleri yerine getirmesi, marifet ve muhabbetin zevkiyle kendinden geçmesi, ubudiyetin azametiyle melekleri geçmesini hikmet ve hakikat iktiza etmektedir.

“Allah’ın emrettiği işleri yapmaktan, nehyettiği şeylerden kaçınmaktan ibaret olan ibadetler;” istidat-ı insaniyeyi inkişaf ettirmekte, şehvani kuvveleri dizginlemekte, nefsani meyilleri terbiyeye ve itidale sevketmekte, latife ve cihazları kirleten tabiat paslarını temizlemektedir.

Mabud-u Zülcelale karşı aidiyet nişanesi olan ibadetler; insanı intizam-ı ekmel altına dâhil etmekte, abdin intizam altına girmesiyle ve nizama ittiba etmesiyle hikmetin sırrı vücuda gelmektedir.

Vicdanî ve akaidi ve imanî hükümlerin takviyesi, meleke haline getirilmesi, mütecaviz meyillerin zaptedilmesi, dünya ve ahiret işlerinin tanzim edilmesi, insanın mukadder olan kemalat arşına yükselmesi ibadetler ile gerçekleşmektedir.

Dünya ve ukba saadetini intaç eden ibadetler, insanın ruhunu inbisat ile genişletmekte, fikirleri sani-i kâinata çevirmekte, fiillerde intizam ile istikameti intaç etmekte, mümin kulu takva mertebesine yükseltmektedir.

Şahsi ve nev’i kemalata en mühim vesile olan ibadetler; abd ile Mabud arasında yüksek ve latif bir nisbeti temin ile beraber, İslam ümmetine karşı sabit bir münasebeti tesis ettirmekte, irtibatı güçlendirmektedir.

Kulun Allah'a karşı minnet ifadesi, ilahi kurbiyete erme vesilesi olan ibadetler; dergâh-ı ilahîyede abdin acz ve fakrını görmesi, kemal-i rububiyetin ve kudret-i samedaniyenin önünde hayret ve muhabbetle secde ettirmektedir.

Enaniyet davası, mülkiyet kavgası, ibadet halkasına dâhil olmayı engellemektedir. Çokluğu yokluğundan daha büyük bir dert olan servet, gönüllere girince nefisleri gurura sevketmektedir. İnsan ilim ve marifeti, dua ve ibadetini arttırdığı nispette hürriyet sahası ziyadeleşmektedir.

Kulun esbaba tenezzülden ve tezellülden kurtuluş akçesi olan ibadetler; şah ile gedayı aynı safta yan yana getirmektedir. İlim ve marifete dair gayretlerimiz, dua ve ibadetlerimiz nefsin hürriyetini tahdit etmekte, kalp ve ruhun harekat dairesini genişletmektedir. Tersi durumda nefis ve enaniyet kuvvet bulup insanı esarete düşürmektedir.

İbadetlerden gaye tenevvür ve tekemmül etmektir. İbadetler ile nurlanma süreci kemale ermeyince, müminde Muhammedi bir ahlak görünmemekte, kemalat-ı insaniye vücuda gelmemektedir.

Varlık gayesi unutulmuş bir eşyanın değerini yitirmesi misali, anlam ve amacını yitirmiş, yani ruhunu öldürmüş, âdete dönüşmüş ibadetler dahi kıymetini kaybetmekte, belki de sukutu intaç etmektedir.

Elhasıl; dünya insan için, insan ise ibadet için yaratıldığı anlaşılmaktadır. Bu yüksek hakikati bilmeyen kimseler dünyaya muhabbet yüzünden ahiret saadetinden mahrum kalmaktadır. İnsan ilim ve marifeti, dua ve ubudiyeti kadar Rahman'a yakınlaşmakta, kulluğunun kalitesi kadar huzuru ve saadeti artmaktadır. İnsan ilim ve duadan, ibadet ve hasenattan nasipsizliği kadar huzura hasret yaşamakta, Allah'tan uzaklaşmaktadır...

İbadetler, abdin Mabud-u Bil’hak Allah’a müteveccih seyr-i sülukudur. İbadetler zarf olsa, ihlâs onun mazrufudur. İbadetler, takva mertebesine ulaşmanın yegâne yoludur. Ancak marifetullahta derinlik yoksa yani âlemi esma ve sıfat namına seyir nakıs olsa, kullukta nakıs ve kusurludur...

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.