Marifet-i İlahiye

Ahmet AKCAN

“İki günü müsavi olan ziyandadır” rivayetinden korkmak, “bizim oğlan bina okur, döner döner yine okur” darbı meseline masadak olmamak için, okuduğu kitaplardan notlar çıkarmak, zihin ve his dünyasını ilim ve marifetle doyurmak, dinden sıyrılmış laik “öğütüm sisteminin” ezici çarkları altında şahsiyet ve fikir bütünlüğünü korumak, düşünce derinliğine ve ifade zenginliğine ulaşmak gerekmektedir.

Marifet-i ilahiye adına ulaştığımız her yeni menzil, keşfedilen yeni düşünce motifleri, hakikat arşına doğru kat'edilen mesafeler, zaman denilen vâsi nehirde süresiz seyahatler, zihni teceddüde ve hissi telezzüze medar müstakil (özgün) fikirler, bir nev'i “Ferdiyet Mührüne” vuslatı intaç etmektedir.

Tefekkür dünyamızda husule gelen tebeddüller ve teceddütler, tarifsiz telezzüzler, her yeni günü bahar edasıyla geçirmeyi, marifet-i ilahiye seyahatinde ılık gölgeli bir mevsime erişmeyi netice vermektedir. Ahiret ve kemalat adına bu azim neticelere ilim ve marifetten uzak, mevcuda iktifa ve taklid yoluyla ulaşmanın muhal olduğunu tarife gerek görülmemektedir.

Mevcut muktesebat ile yetinmek, herkesçe bilinen manaları vird makamında tekrar etmek, derin düşünceler ile ulaşılan fikri istihsallerin lezzetini bilememek, “iki günü birbirine eşit olan zarardadır” rivayetine masadak olmaya sebebiyet vermekte, nur-u marifetten nasipsizliği intaç etmektedir.

Zihin dünyamızda yeknesaklık çarkı aynı minvalde döndükçe, hakikat ve marifet adına “daha yok mu diyemedikçe”, bildiklerimizin üzerine yenilerini eklemedikçe, fikirde derinliğe, ifadede zenginliğe ulaşmak mümkün olmadığı gibi, aklın inşa ve imar süreci de ikmal edilememektedir.

Esma'ül Hüsna’ya vuslattan kat-ı nazar, marifet-i ilahiyeden bahsetmek abes olduğu gibi, hakikatte böyle bir marifetin varlığı da bilinmemektedir. Evet, Marifet-i Sânî'den hisse almak; kemalat-ı ilahiyenin ünvanları olan Esma'ül Hüsna ile aklen ve kalben alakalanmayı, yani ilahi isimlerin kevni tecellilerini kâinat sahifelerinde mütefekkirane okumayı gerektirmektedir. Yoksa ‘marifetullah’ ifadesi, akılları işba etmeyen tasavvuri bir iddianın haricinde bir kıymet-i harbiyesi görülmemektedir.

Altın madenini tanımayan, hakiki değerinden haberdar olmayan birinin ona layıkıyla sahip çıkmasının muhaliyeti gibi, âlem sahifelerini Esma-i İlahiye ve Sıfat-ı Subhaniye namına bir kitap gibi okumadan, Halık-ı kâinatı hakiki manada tanımaktan bahsetmek gerçeklere muvafık düşmemektedir.

Evet evet! Marifetullahtan nasip artmadan, yani Esma-i İlahiyeye vuslat olmadan, insan nasıl hakiki bir insan olabilir? Sema, arz ve dağların kaldırmaktan çekindikleri ağır mesuliyetleri nasıl yerine getirebilir?

Esma-i İlahiye ile Sıfat-ı Rabbaniyeyi talime medar marifetullah, akılların inşa vesilesi olduğu gibi, kalplerin de ihya sebebidir. Muhabbetullah ise, ruhun fani dünyada tattığı bekâ sevincidir...

Marifet-i İlahiyenin olmadığı, yani Esma’ül Hüsna ile kalbi alakanın kurulamadığı bir dünyada her şey manasızlığa ve abesiyete inkılap etmektedir. Kâinat ve mahlûkat ile manidar münasebetler tesis edilmeden, mana çiçeklerine ziyaretler gerçekleşmeden, Esma-i İlahiyeye intikal vücuda gelmeden, şu zulümatlı dünyada fikri, hissi ve fiili istikameti devam ettirmek muhal görülmektedir.

Evet en mühim kusurumuz; bildiklerimizle yetinmek, bilinen ezberlerin ötesini merak etmemek, mânâ külliyetine vuslatın önemini görememek, hakikat yolunda gayr-i ciddi bir tavır sergilemek, başımıza açılan davanın dehşetini ve ehemmiyetini idrak edememek, Kur’an hakikatleri ile meşguliyetin rahatlığı içinde, ahirette kurtulacağına kanaat getirmektir.

İnsanın ilim ve marifetten nasibi ziyadeleşmeden, vicdani hassasiyeti de gelişmemekte, gafletten ve hakiki cehalet olan idraksizlikten kurtulmak müşkülleşmekte, ömür sermayesi lüzumsuz işler ile zayi edilmektedir.

Elhasıl; insan, tekvinen Ma’bûd-u mutlaka itaat etmekle, teklifen hilafet vazifesini yerine getirmekle vazifelendirilmiş, istidatça nadire-i hilkat, liyakatça nadide-i fıtrat olarak halkedilmiştir. Böyle yüksek bir istidat ve liyakatin kendinden beklenen külli vazifeleri ifa edebilmesi, ubudiyetin şevketi ile kendinden geçebilmesi için Esma'ül Hüsnaya bir mazhar-ı cami olmaya çalışması gerekmektedir.

Hiçbir insanın hakkıyla Rabbimizi tanıması, hiçbir aklın mutlak ve müteal sıfatlara sahip bir Zatı hakikatiyle kavraması, hiçbir dilin Onu kemaliyle anlatması mümkün görülmemektedir. Herkes Sultan-ı Ezeliyi Esma-ül Hüsnası ve Sıfat-ı Ulyası ile tanımada aldığı mesafe ve derece kadar, şan-ı ulûhiyete kemaliyle kulluk vazifesini yerine getirmektedir...

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (10)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.