Rabbini Bilme

Ahmet AKCAN

“Allah'ı hakkıyla (bilemediler) takdir edemediler.” (En'âm, 91) ilahi itabından kurtulma, “Kulları içinde Allah’tan ancak âlimler korkar” (Fatır, 28) müjdesine nail olma adına Rabbimizi tanıma, marifetullah nimetine kavuşma, insaniyet için en ehemmiyetli yaratılış gayesi olarak gösterilmektedir. Nurlu eserlerde marifetullah’a vuslat, “gayat’ul gayat” olarak bildirilmektedir. (Asar-ı Bediiyye, 8)

Hakîm olan Kur’an ilahi marifete dair bürhanlar serdetmekte, Kâinat Halık’ını isim ve sıfatları ile müminlere bildirmektedir. “Yaratan Rabbinin ismiyle oku!” (Alak, 1) hitabı marifet silsilesinin bidayetini ifade ile beraber, Ümmet-i Muhammed için ilahi bir emir olarak telakki edilmektedir.

Allah’ı bilme, vücud ve vahdet-i ilahiyeyi tasdik ile beraber, ilahi sıfat ve vasıfları gösteren ‘Esma’ül Hüsna’ya’ vâkıf olmayı da gerektirmektedir. Marifet-i ilâhîyeye, yani Esma’ül Hüsna tecellilerine vukufiyet, akıl ile kalbin ittihadını, tefekkürde vüs’ati ve ihatayı istemektedir. Evet Allah'ı bilme, kâinat simasında tecellileri temaşa edilen ilahi vasıf ve ünvanlara marifet kesbetmeyi, yani akli ve kalbi olarak onlarla münasebete geçmeyi iktiza etmektedir.

Demek marifet-i ilahiye; Rabbimize ait isim ve sıfatların tecellilerini görmeyi, iktizalarını bilmeyi, onları ahlak edinmeyi, yani o isimlerin gereği ile hareket etmeyi iktiza etmekle beraber, Ehadiyet ve Samediyet-i İlahiyeye câmi bir ayine olmaya kadar uzun bir silsileyi ifade etmektedir.

Esma-i İlahiyeye dair sırları keşfetme öncesinde mahiyetimizin sınırlarını, yani mahdut ve kifayetsiz vaziyetimizi, yani acz ve fakrımızı idrak etmek gerekmektedir. “Kim ki nefsini bildi, Rabbini bildi” kelamı; Rabbini bilme öncesinde kendini bilmenin lüzumiyetine dikkatleri çekmekte, kulun kendini bilme derecesiyle, ilahi mârifet arasında doğrudan bir münasebetin varlığını göstermektedir.

Kendini bilenler kendilerinden bilme hatasına düşmemekte, tüm hasenat ve kemalatı Rabbinin ikramı olarak görmektedir...

Müminler için kalben tasdik, lisanen ikrardan sonra, iman getirdikleri Rahman’ı kâinattaki san’atlı eserlerden hareketle, isim ve sıfatlarının tecellileri ile tanıma gayreti taşımamak, marifet-i ilahiyeye nailiyetin ehemmiyetini anlamamak, insani kemalattan mahrumiyete sebebiyet vermektedir.

Marifetullah, hududu belirsiz bir kâinatta sonu gelmez bir seyahat-i kübradır. Marifet-i ilahiyenin kemali, kalbin kendisiyle huzura kavuştuğu, şüphe ve tereddütlerden kurtulduğu yakin ve tasdik merhalesini bildirmektedir.

Bir müminin marifet-i ilahiyeden nasibi artıkça, hiçbir zaman nihayetine varılamayacak sonsuz bir mesafenin varlığına intikal etmektedir. Evet, bir mü’min ömür dakikalarını tamamıyla marifetullah seyahatinde geçirebilseydi, Allah’ı hakkıyla tanımanın muhaliyetini idrak ile yolculuğu hitama erecekti.

İlahi sırlara marifet kesbetmek, muhabbet-i rabbaniyeyi de tazammun ile beraber, mehafet ile haşyeti de ihtiva etmektedir. Yani marifet-i ilahiyenin inkişafı nisbetinde muhabbet-i rabbaniyeden feyizlenme, mehafet ve haşyet ile hakiki tevazu ve mahviyete erme manaları da husule gelmektedir.

Risale-i Nur Külliyatında; “kemalât-ı insaniyenin en mühimmi ve en büyüğü, belki bilcümle kemalât-ı insaniyenin menbaı ve esası, iman-ı billahtan ve marifetullahtan neş'et eden muhabbetullah olduğu” bildirilmektedir. (Şualar, 120)

Sani’-i Ezeliyi isim ve sıfatları ile bilen, kâinattaki tecellilerini temaşa eden bir mümin, bütün zerratı ile nura inkılab etmekte, ruhu havf ve haşyet içinde hakiki mahviyete ermektedir. Şu vaziyet, ilm-i marifetin inkişafı ile imanda yakin derecelerinin açılmasını, mahlukiyet derecesinin Halıkıyet mertebesinden çok aşağıda olduğunun anlaşılmasını netice vermektedir.

Evet evet! İnsan, ilahi azamete dair marifet kesbettikçe kalp feyizlenmekte, ruh titremekte, insan âkıbetinden endişe etmektedir. Zıddı, niddi, şebihi, nâziri ve misli olmayan bir Zatı isim ve sıfatları ile bilmekten neş’et eden âcziyet, hakiki bir kulluk halini göstermektedir.

İnsan kâinatın vüs’at ve genişliğinden kibriya ve azamet karşısında, nefsinin zillet ve hakaretine dair idrakı ziyadeleşmekte, tekebbürü terk ile hakiki tevazu ve mahviyet iklimine girmektedir.

Elhasıl; “bütün ulûm-u hakikiyyenin esası madeni ve nuru ve ruhu marifetullahtır.” (Sözler, 316) İnsan Rabbini isim ve sıfatları ile tanıdığında, kalp imanda itminana ulaştığında, yani Rahman’ın kulu olduğu gerçeği kat’i olarak anlaşıldığında, tevhid-i hakiki ile insan şirkten kurtulduğunda, yani batıl ilahlardan uzaklaştığında kullukta hakiki hulusiyet vücuda gelmektedir.

İlm-i marifetin bidayeti acz ve fakrını bilmeyi, nihayeti faniliğini ve hiçliğini idrak etmeyi istemektedir. Böyle safi ve kavi bir iman intisabının tam bir teslimiyet ile tevekkül manasını da tazammun edeceği tariften azade görülmektedir...

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (14)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.