(Bu makale, ilim ve marifet seyahatinde ulaşılan manaların insanların istifadesine sunulmasında, hikmet denilen hayırlı veledin akıllara aşılanmasında büyük bir ehemmiyete haiz yazının önemine dikkat çekmek ve teşvik etmek niyetiyle kaleme alınmıştır.)
Kur’an’ı ve hakikatli tefsirini doğru bir niyet ve doğru bir usul ile okumak, “halisane ahvâl, mübarek lisan ve kıymettar kalem” olmak üzere insanı üç muhakkak neticenin en az birine ulaştırmaktadır. Yani hakikat okumaları, tefekkür ve marifet ile hâsıl olan manalar ya hâle yansımakta veya sohbet ile gönülleri nurlandırmakta yahut yazı yoluyla insanlara ulaştırılmak üzere kayda alınmaktadır.
İlim ve marifet denilen hayırlı mirasın istikbale intikali daha çok yazı ile mümkün olmaktadır. Yarınlara kalacak en değerli “sadaka-yı cariye’nin” yazılar olduğu anlaşılmaktadır.
Nurlu eserlerde geçen,“Ulûm ve fünunun en parlağı olan belâgat ve cezalet, bütün enva'ıyla âhirzamanda en mergub bir suret alacağı, hatta insanlar, kendi fikirlerini birbirlerine kabul ettirmek ve hükümlerini birbirine icra ettirmek için, en keskin silâhını cezalet-i beyandan ve en mukavemet-sûz kuvvetini belâgat-ı edadan alacağı” tespitinden hareketle, hakikat ve marifet adına yazılan yazılar, yapılan sohbetler bu beşarete nail olmak maksadını taşımaktadır.
Yaratılış gayesini, yani hikmet-i hilkatimizi öğrenmek niyetiyle yola çıkmak, ilim ve marifet seyahatini başlatmak, ilahi sır ve manalara ulaşmak adına yorulmak, bir yönüyle hakikate hamile kalmak içindir. Bu itibarla her yazı yazarına nispetle doğum sayılmaktadır. Her doğum bir sancıyla başlamaktadır. Sancının büyüklüğü doğacak olan manaların azametinden izler taşımaktadır.
Bu itibarla yazılar, hakikat adına sancılanan bir gönlün çocuğu olmaktadır. Çekilen acıları yansıtmayan, akılları hakikat ve maneviyat adına ayıltmayan, vicdanları sızlatmayan yazılar bir yönüyle malâya’ni sayılmaktadır.
Hakikat ve maneviyat adına akılları ayıktıran, insaniyet hesabına ayağa kaldıran yazılar hasbi bir öze dayanmakta, arayış içinde olan özler bu ‘sözler’ ile kuvvet bulmaktadır. Sancılanan gönüllerden çıkan sözlerin kalplere tercüman olması misali, yanan özlerden kâğıda damlayan yazılar da akıllar için bir maide-i ilahiye manasını hatırlatmaktadır.
İlahi emir ve yasaklara göre tespit edilmiş bir hayatı yaşamak, kendi medeniyetimizi kurmak, yani Mehdiyetin “hayat” safhasını tahakkuk için çalışmak nura talebe olmuş insanların omuzlarına azim bir mesuliyet olarak konulduğu anlaşılmaktadır.
Evet mesuliyet şuuruna ulaşmış müslümanlar, “Ümmet-i Muhammediyeyi sahil-i selâmete çıkaran bir sefine-i Rabbaniyede çalışan hademeler” olduklarının farkındadır. Bu sebeple “keyf ve eğlenceden” uzak durmaktadır, ahir ömürlerine kadar Kur’an davasına nefer olma sevdasını taşımaktadır.
Bu azim mesuliyetleri ve kudsi vazifeleri hakkıyla ifa edebilmek için, Kur’an’ı ve nurlu hakikatleri “anlayarak ve kabul ederek” okumak zorunda olduklarının farkındadır. Çünkü hiç kimse anlamadığı bir mesajı yaşayamayacağı gibi, yaşanılması için de say’ ve gayrette bulunamayacağı anlaşılmaktadır.
Evet Kur’ani maksatların tahakkuku, yani hidayet, sıdk, adalet, merhamet, takva ve istikamet gibi sıfatların vücudu, ilahi kelamın derin mesajının anlaşılmasını zaruri kılmaktadır.
İşte bu sebeple Kur’an’ı ve nurlu hakikatlerini anlamaya çalışmak “vicdani farz” bir vazife olarak telakki etmek hikmete ve şeriata ters bir ifade olmayacağı umulmaktadır.
Sancılanan bir bağırdan çıkan ve hakikati anlamak ve yaşamak üzere yazılan yazılar bir ok gibi bağra saplanmaktadır. Hakikat adına yazılmış kitap ve makaleleri okuyor, malumatımız artıyor, hidayet ve istikametimiz, takva ve mehafetimiz artmıyorsa, sözlerde aktarma olduğu halde özlerde aklanma olmuyorsa, bir yerlerde yanlış yapıldığı anlaşılmaktadır.
Elhasıl; başkalarına ders vermek için değil, dersimize iyi çalışmış mıyız yahut okuduklarımızı doğru anlamış mıyız diye yazarız. Bir yönüyle doğrulatmak, yani sağlama yapmak için yazmaktayız. Yazı var akıl için aştır. Yazı var kalbe ilaçtır. Yazı var başa taçtır. Yazı var acıdır, yazı var acıklıdır, yazı var vakit israfıdır. Samimi ve hasbi olmak kaydıyla, yazılar ve konuşmalar tefekkür ufkumuzdan ve gönül dünyamızdan izler taşımaktadır.
Kudret kitabı olan kâinatı ve şeriat kitabı olan Kur'an'ı ve nurlu tefsirini okuyorum, anladıklarımı yazıyorum. Arayış içinde olan ve “helmin mezid” diye sancılanan dertli gönüllere belki faydası olur diye bir kısmını paylaşıyorum. Umarım kimseyi bunaltmıyor, yanlış yapmıyorum...