Ona rahmet diliyor ve bu şiirleri bugünün anısına buraya dercediyoruz. Elli yıllık yaranımız Ahmet Akgündüz kardeşimize uzun ömürler ve hizmet-i diniye ve milletiye ile taçlanmasını Rabbimizden niyaz ediyoruz. Önce ölüm hakkındaki fikirleri ile ahirete farklı bir pencere açan Bediüzzaman’dan bahis alıyoruz.
Mevti (ölümü) veren odur. Yani: Hayat vazifesinden terhis eder, fâni dünyadan yerini tebdil eder, külfet-i hizmetten (rızkı için çalışma ve ibadet yüklerinden) âzad eder. Yani: Hayat-ı fâniyeden, seni hayat-ı bâkiyeye alır. İşte şu kelime, şöylece fâni cinn ü inse bağırır, der ki: Sizlere müjde! Mevt (ölüm) i’dam değil, hiçlik değil, fena değil, inkıraz değil, sönmek değil, firakı ebedî (sonsuz ayrılık) değil, adem (hiç ve yok olmak) değil, tesadüf değil, fâilsiz bir in’idam (mahvolup yokolmak) değil. Belki bir Fâil-i Hakîm-i Rahîm (Sonsuz Hikmet ve Rahmet Sahibi olarak iş gören Allah) tarafından bir terhistir, bir tebdil-i mekândır (seyahat ile mekan değiştirmektir). Saadet-i Ebediye tarafına, vatan-ı aslîlerine bir sevkiyattır. Yüzde doksandokuz ahbabın mecma’ı (sevgili akraba ve dostların toplandığı bir yer) olan âlem-i berzaha bir visal (Ruhlar Alemine kavuşmak) kapısıdır.
Sonra Yunus, Yahya Kemal ve Abdülhak Hamid’den şiirler alıyoruz. Allah onları da kabir hayatlarında mesut etsin.
Yunus’tan:
Ey yarenler, ey kardeşler
Ecel ere ölem bir gün
İşlerime pişman olup
Kendözüme gelem bir gün
Yanlarıma kona elim
Karşıma gele emelim
Nettimse görem bir gün
Oğlan gider danişmene
Saladır dosta düşmene
Yol dört tekbir namaz ile
Vaktim tamam kılam bir gün
Beş karış bezdürür donum
Yılan çıyan yiye tenim
Yıl geçe obrula sinim
Unutulup kalam bir gün
Başıma dikeler hece
Ne ertem bilem ne gece
Alemler ümidi hoca
Sana ferman olam bir gün
Yunus ermem sen bu sözün
Dahi tamam etmemişsin
Tek yürüyeyim neyleyim
Üstadıma erem bir gün
***
Hamid’den
Makber sonudur dekayıkın bu
Bir sırrı garibi Halık’ın bu
Bir nur ki meyledince haba
İnmekte şu bir yığın türaba
En yükseğidir şevahıkın bu
En müdhişidir hakayıkın bu
Bedbaht o hakikat anlaşılmaz
Şanın bu cihanda layıkın bu
Yarabbi nedir o tahta tabut
Olmaz mı ukul bunda mebhut
***
Selimname’den:
Rıhlet
Bir gün çalındı nevbet-i takdir rıhlete
Ukbada yol göründü Hüda’dan bu davete
Doldukca doldu gözleri eşk-i firak ile
Kudretli padişah veda etti millete
Tevhid maksadıyla geçirmişti ömrünü
Refetti armağanını dergah-ı vahdete
Rayatı gölgesinde fedayı hayat eden
Ervaha pişdar oldu girdi Cennet’e
Yekser riyaz-ı huldu berin oldu cilvegah
Her cengden getirdiği binlerce rayete
Didar-ıFahr i Alemi görmekti gayreti
Gark-ı huşu çıktı Risalete
Alnından öptü fahredek Fahri Kainat
Şabaş sundu sarf edilen bunca himmete
Divan-ı Hak’da mağfiret-i Kirdigarden
Şayeste gördü cürmü günahın şefaate
Dur olmasıyla böyle büyük bir padiştan
Gark oldu nas matem-i bihaddü gayete
Yer misal-ı bid-i hazan oldu tuğlar
Sultan Selim’e girye künan oldu tuğlar
Yahya Kemal Beyatlı, Yavuz Sultan Selim Han’ın Selimname’yi şefaat-i Resulullah olması için yazdığını söyler.
Allah’ım! Hanım kardeşimize Yavuz ve Bediüzzaman hürmetine şefaat et, cennet-i firdevsinde mesut et.