Ahmet Altan'a zaman zaman kızıyorum. Kibri görüyorum yazılarında, aşağılamayı, hakareti görüyorum. Olmaz diyorum.
"Günah işleme özgürlüğü" istediğinde de sorumluluk duygusunu sorgulamıştım onun.
"Günah işleme özgürlüğü isteyen sadece kendisinin günah işleyeceğini düşünür, dünyadaki 6.5 milyar insan günah işlediğinde dünyanın nasıl bir dünya haline geleceğini hesaba katmaz" diye yazmıştım.
Taraf'taki dünkü yazısı, dindarları silkeliyor olsa da, benim de yer yer buluştuğum bir yazı.
Şöyle başlıyor:
"Bilebildiğim kadarıyla, dindarlar 'bu dünyayı' bir 'imtihan yeri' olarak görürler.
"Sonsuzluğun yaşanacağı 'ahiretteki' asıl hayatın nasıl olacağı, bu dünyada verilen 'imtihanda' belli olur."
Evet, aynen böyle.
Sonra Altan, imtihanın bir ibadet, bir de sosyal hayatı ilgilendiren ahlak, dürüstlük, kul hakkı gibi boyutu bulunduğunu belirtiyor.
Ve dindarların, bu ikinci alandaki imtihanına dikkat çekiyor.
Orada da daha özel olarak Uludere konusunda dindarların "suskun" kaldığına işaret ederek, bir anlamda "Ahirette bunun hesabını nasıl vereceksiniz? İktidar bizden yanaydı, onun için görmezden geldik mi diyeceksiniz" sorusunu soruyor.
Yani ahiret hesabını dünya alanına çekiyor.
Dindarlardan beklenen
Uludere'de dindarlar ne yaptı ne yapmadı konusunu tartışmaya gitmeyeceğim. Ahmet Altan sorusunu sormuş zaten, herkes kendi içinde onun muhasebesini yapacak.
Ben, Altan'ın dindarlara yönelik genel çağrısını değerlendirmek istiyorum.
Altan'ın çağrısı, dindarlara yabancı değil, evet.
Öncelikle şunu söyleyeyim:
Altan'ın, diyelim kul hakkı, insani sorumluluk, ahlak, vicdan gibi konularda dindarları sorumluluk üstlenmeye çağırması, bu ülkede, yine de ahlak, vicdan, kul hakkı denince dindarların ve dindarlığın kriter olduğunun işaretlenmesi bakımından önemli.
Diğer konu iktidar ve dindarlık imtihanı.
Ben de düşünüyorum ki, dindarlar, "Bu memlekette kim hakkaniyet içinde ki" sorusunu-itirazını dillendirmeden, "Dindarların bu sınavdan yüzünün ak çıkması gerektiği"nde kararlı olmalıdırlar.
Kur'an'da "İçinizde, hayra çağıran, iyiliği emreden, kötülükten sakındıran bir ümmet, öncü topluluk bulunsun" buyurulur. Bu çağrı, müminleredir. Bu çağrıyı kim duyacak müminlerden önce?
Bu mevsimde özel bir duyarlılık
Benim yayın yönetmenliğini yaptığım Altınoluk dergisinin haziran sayısının kapak dosyasını "Müslüman'ın para ile imtihanı" şeklinde hazırladık.
Orada tartıştığımız sorulardan biri de "Para Müslüman'ı bozar mı?" şeklindedir.
Bendeniz, bir İslami yayın organının ana çerçevesinin İslam-insan ilişkisi, İslam-Müslüman ilişkisi ve İslam-toplum ilişkisine dair sorunların irdelenmesi olduğunu düşünürüm.
Bu, Müslüman'ın-dindarın, ebedi hayatta hesabını vereceği bir hayat sorumluluğudur.
Dindar insan, bunu kendisine kim hatırlatırsa, ona şükran borcu hisseder.
Çünkü ebedi hayat duyarlılığı bulunan insan, oraya Rabbin huzuruna kirlenmiş, yaralanmış, mühürlenmiş, hatta ölmüş bir yürekle gitmek istemez.
Çünkü Allah'ın kendi huzuruna temiz, hastalıksız bir yürekle gelinmesini istediğini bilir.
Şimdi dindarlar için yeni bir mevsim başladı. "Üç aylar" diyoruz biz ona. Sonu Ramazan'la taçlanan bir mevsim bu.
İslam'ın ıstılahı ile söylersek "Tezkiye-Arınma" mevsimi bu. Yürekleri arındırma mevsimi.
Bu ülkenin yüzde 99'u Müslüman kabul ediliyor. Evet, Müslümanlık, Ahmet Altan'ın dediği gibi, arı-duru bir yüreği gerektirir.
Türkiye'yi arı-duru yüreğe sahip insanlar ülkesi haline getirmek...
Bu, neden olmasın ve neden çok kategorize edilmiş bir şekilde "dindarlar"a has bir arı-duruluğa indirgensin?
Bugün