"Yaşam öyküleri yaşadıkları hayattan daha değerliydi."
Heinrich Böll, Cüce ile Bebek'ten...
Yazmak kaçıştır. Yazmak kaçıştır. Yazmak kaçıştır. Hayalperest bazen başka yolunu bulamaz. Gerçeğin dışına taşamaz. Tekdüzeyse incitir onu. Yaşadıklarını ayn-ı sûretleriyle kaldıramaz. Renklenmiş sever manayı. Ötesinden haberdar edilmiştir çünkü. Bir kere sezdirilmiştir. Kokusu duyurulmuştur. Sesi koklatılmıştır. Nasılını bilemediği bir tanışıklığı vardır. Yetinemez. Rüyalarsa kontrol edilemezlikleriyle arzulananı vermezler her zaman.
Nisbeten tasarrufunuzda bir yol kalıyor geriye: Kaleminizle istediğiniz gibi bir dünya kurgulayabilirsiniz. Ne mutlu. Şu özgürlük ehl-i kalemi sarhoş eder. Ne tatlı bir başdönmesidir o! Evet. Normalde, duyulduğunda "Deli bu adam!" dedirtecek öyle sesler vardır ki içinizde, sûreti değişince, en âkil muhataplara dahi tatlı gelir. Öyledir. Her hayalin bir yordamı vardır. Yordamıyla söylendiğinde çılgınlık da ehl-i hakikate ukaladan görünür.
Yeter ki o ikinci âlemin bu âlemin ta kendisi olduğunu hissettirmeyin. İnsanlar, rahat bırakmak için sizi, gerçeği konuşmadığınızı kabul etmenizi bekliyor. Çünkü gerçek bir ortaklıktır. Hemfikirlik ister. Hayalse şahsî mülkünüzdür. Kimse mülkünüze karışmaz.
Bu ikiyüzlülük yazarın yüzleşmekte en çok zorlandığı tarafı gibi geliyor bana. Halbuki hepimiz biliyoruz, yazar, yazdıklarından en az birisidir. Bazen daha fazlası da olabilir. Taraflardan birçoğunu birden savunabilir. Herbirine kendinden bir parça katabilir. Her empati, yerine geçiş değil yalnız, bir 'o' olmadır. Onu haklı bulmadır. Dreyfus'u Zola'nın savunması tesadüf sayılamaz bu yönüyle. Çünkü öyküler-romanlar yazmak, karakterler arasında sıklıkla geçişler yapmak, bunca empati idmanı, iki şeyi arttırıyor gibi:
1) Merhamet 2) Tefekkür. Merhameti arttıran, onun yerine koyduğun için, özüne gösterdiğin anlayışı ona da taşıman. Nefsini nefsinle kardeş kılman. Merhametin güzergâhı böyledir. Tabii bazen yanlış yerlere götürebilir. Tefekkürü arttıransa, kendinden ona geçtiğin zamanlarda, becerebildiğin kadar yine, bakışaçını da değiştirmiş olman. Evet. Baktığın yere göre gördüğün, okuduğun, sezdiğin de değişiyor. Her duruş bilişe bir başka renk katıyor. Öykü yazmakta bu da var. Ve bu da bazen insanı yanlış yerlere götürüyor.
Herhalde mürşidimin şu dediğine bir parça kulak vermeli:
"İ'lem eyyühe'l-aziz! Ehl-i ilhad ile ve bilhassa Avrupa mukallitleriyle münazara ile iştigal edenler büyük bir tehlikeye mâruzdurlar. Çünkü, nefisleri tezkiyesiz ve emniyetsiz olması ihtimaliyle tedricen hasımlarına mağlûp olur ki, bîtarafâne muhakeme denilen munsıfâne münazarada nefs-i emmâreye emniyet edilemez. Çünkü, insaflı bir münâzır, hayalî bir münazara sahasında, ara sıra hasmının libasını giyer, ona bir dâvâ vekili olarak onun lehinde müdafaada bulunur. Bu vaziyetin tekrarıyla dimağında bir tenkit lekesinin husule geleceğinden, zarar verir. Lâkin, niyeti hâlis olur ve kuvvetine güvenirse, zararı yoktur. Böyle vaziyete düşen bir adamın çare-i necatı, tazarru ve istiğfardır. Bu suretle o lekeyi izale edebilir."
Hepten kötü görmeyelim. 'Daha çok insan olmayı' yahut 'daha çok sayıda insan olmayı' öğretiyor onlar bize. Nihayetinde kıssa-yı Kur'aniye de peygamberler ve kavimleri ile bir ölçüde empati yapmayı öğütlemiyor mu? Öyle ya, insan, empati yapmadığını nasıl örnek alır? Nasıl dersler çıkarır? Nasıl anlar? Kendini yerine koymadan veya kendi zamanına getirmeden tedris mümkün müdür? Bir 'üzerine alınma' zeminine ulaşmadan başkalarının hayatları bize dokunabilir mi? Bir parmak bal çalayım ağzına: Birincisini her yerde bulursun da ikincisini 1. ve 2. Lem'alar'da okursun ancak. Evet. Dikkat et: Bu eserler kıssa anlatmıyorlar sadece bize. Onların hayata nasıl taşınacağını da nakşediyorlar.
Yazmak kaçıştır. Yalnızca kendimizden değil kendimize de. Hatta, 'Fefirrû ilallah' sırrınca, Allah'a da. Daha güzeli yazarken güzelleşiriz. Yazmak bir duaya dönüşür. Duamızı ederiz. 'Yapılması gerekenler' olarak yüzleşmekten korktuğumuz şeylere 'güzel insanların yaptıkları' üzerinden yakınlaşırız. Güzelle meşgul olan güzelleşir. Güzele makes olan güzelleşir. Güzeli ağırlayan güzelleşir. Hakkında konuşmak da hakkıyla yaşamaya duadır.
Allah dostlarının hayatlarını konuşmak insanı nasıl dönüştürüyor? Onların anıldığı yere nasıl rahmet yağıyor? Demek hakkında konuşmakla benzemek arasında bir ilgi var. Hakkında konuştuğun şeye dönüşüyorsun yavaş yavaş. İster istemez, azar azar, adım adım o oluyorsun. Ona bulanıyorsun. O halde ne hakkında konuştuğumuza dikkat etmeli. Daha çok kimi anlamaya çalıştığımızla ilgilidir kim olacağımız. Dahası, kim olmak istediğimiz...