Ahmet Bilgi'nin haberi:
RİSALEHABER-Peygamber Efendimizin (asm) bazı hakikatleri teşbihle anlatmasına örnek olan "dünya öküz ve balığın üstündedir" hadis-i şerifi Hürriyet yazarı Ahmet Hakan'ın aklığına sığışmadı ve diline doladı.
"Bu topraklarda bir zamanlar “Dünya öküzün üstündedir” diye bir tez bile yükselmiş. Bu kafaya bonzai çekerek ulaşılabilir mi acaba?" ifadelerini kullanan Hakan, iki isimle örnek verdi:
"Fakat bildiğim bir şey var.
“Dünya öküzün üstündedir” tezine iki şairimiz de kayıtsız kalmamış.
Can Yücel mesela... Şunu yazmış: “Dünya öküzün boynuzları üstünde dururmuş / Her kıpırdayışında öküz, deprem olurmuş / Oysa dünya, halkların omzu üstünde durur / Kıpırdasın da gör”.
Necip Fazıl mesela... O da şunu yazmış: “Yüz daha versen yüz uman yüzler bilirim / Yokuşlara kardeş olan düzler bilirim / Dünya öküzün üstünde derler ama / Dünyanın üstünde nice öküzler bilirim”.
(Yazının tamamı için tıklayınız)
SAİD NURSİ AÇIKLIYOR
"Dünya öküz ve balığın üstündedir" hadisi Bediüzzaman Said Nursi'ye de sorulmuştu. Bediüzzaman, Risale-i Nur külliyatından On Dördüncü Lem'a'da şu cevabı vermişti:
ÜÇÜNCÜ ESAS: Nasıl ki Kur’ân’ın müteşabihâtı var; gayet derin meseleleri temsilâtla ve teşbihatla avâma ders veriyor. Öyle de, hadisin müteşabihâtı var; gayet derin hakikatleri me’nûs teşbihatla ifade eder.
Meselâ, bir iki risalede beyan ettiğimiz gibi, bir vakit huzur-u Nebevîde gayet derin bir gürültü işitildi. Ferman etti ki: “Yetmiş senedir yuvarlanıp bu dakikada Cehennemin dibine düşen bir taşın gürültüsüdür.” Birkaç dakika sonra birisi geldi, dedi: “Yetmiş yaşındaki meşhur münafık öldü.” Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın gayet beliğ temsilinin hakikatini ilân etti.
Senin sualin cevabına şimdilik Üç Vecih söylenecek.
BİRİNCİSİ: Hamele-i Arş ve Semâvat denilen melâikenin birinin ismi “Nesir” ve diğerinin ismi “Sevr” olarak dört melâikeyi Cenâb-ı Hak Arş ve semâvâta, saltanat-ı rububiyetine nezaret etmek için tayin ettiği gibi, semâvâtın bir küçük kardeşi ve seyyarelerin bir arkadaşı olan küre-i arza dahi iki melek, nâzır ve hamele olarak tayin etmiştir. O meleklerin birinin ismi “Sevr” ve diğerinin ismi “Hût”tur. Ve o namı vermesinin sırrı şudur ki:
Arz iki kısımdır: biri su, biri toprak. Su kısmını şenlendiren balıktır. Toprak kısmını şenlendiren, insanların medar-ı hayatı olan ziraat, öküz iledir ve öküzün omuzundadır.
Küre-i arza müekkel iki melek, hem kumandan, hem nâzır olduklarından, elbette balık taifesine ve öküz nev’ine bir cihet-i münasebetleri bulunmak lâzımdır.
Belki, وَالْعِلْمُ عِنْدَ اللهِ , (Gerçek ilim ancak Allah katındadır) o iki meleğin âlem-i melekût ve âlem-i misalde sevr ve hût suretinde temessülleri var. HAŞİYE İşte bu münasebete ve o nezarete işareten ve küre-i arzın o iki mühim nevi mahlûkatına imâen, lisan-ı mu’cizü’l-beyân-ı Nebevî, اَ ْلاَرْضُ عَلَى الثَّوْرِ وَالْحُوتِ (“Dünya, öküz ve balığın üzerindedir.” bk. Hâkim, el-Müstedrek: 4:636) demiş, gayet derin ve geniş, bir sayfa kadar meseleleri hâvi olan bir hakikati gayet güzel ve kısa birtek cümleyle ifade etmiş.
HAŞİYE : Evet, küre-i arz, bahr-i muhit-i havaîde bir sefine-i Rabbâniye ve—nass-ı hadisle—âhiretin bir mezraası, yani, fidanlık tarlası olduğundan, o câmid ve şuursuz büyük gemiyi o denizde emr-i İlâhî ile, intizamla, hikmetle yüzdüren, kaptanlık eden melâikeye “Hût” namı ve o tarlaya izn-i İlâhî ile nezaret eden melâikeye “Sevr” ismi ne kadar yakıştığı zâhirdir.