Karar Gazetesi yazarı Ahmet Taşgetiren, İslami ölçüleri hatırlatan yazısında ahiret ve hesap gününe dikkat çekti.
‘Muhafazakâr’ kelimesinin İslam’la bağlantılı anlamına geldiğini belirten Taşgetiren, "Ben şahsen, bir, yapıp ettiklerimizin görüldüğü ve kaydedildiği, iki, bunun ebediyyet aleminde hesabının verileceği inancının tüm davranışlarda hassasiyet oluşturması gerektiğini düşünüyorum. Bu da İslam inancının iki temeli olan Allah inancı (O her şeyi görüyor, her şey O'nun görevlendirdiği varlıklar tarafından kaydediliyor) ve Ahiret inancı (yeni bir hayatta, mahşer aydınlığına, dil sussa bile ellerin, ayakların, derilerin konuşacağı bir dünyada her şeyin muhasebesi yapılacak) ile birebir ilgili... Demek ki, görülüyorsunuz, kaydediliyorsunuz ve yarın bunlar sizin söyledikleriniz için, yazdıklarınız için, görüntüledikleriniz için tanıklık edecekler" dedi.
Taşgetiren, yazısını şöyle sürdürdü:
"İslam’ın iletişim ahlakı konusundaki ölçüleri muhafazakâr medyayı bağlamalı mı, yoksa “Harp hiledir”den yola çıkarak İslam’dan, “İslam’ın bütün ölçülerinin ıskalanacağı bir alan”a geçiş için gerekçe mi üretilmeli?
Çetin bir soru sorduğumun farkındayım.
Adalet, hakkaniyet, insanların şeref ve haysiyetleri konusunda duyarlılık, kendisinin veya taraftar olduğu alanın aleyhine bile olsa “Hakkı söylemek”, mazluma sahip çıkmak, zulme karşı durmak… Bir topluluğa olan düşmanlığın adaletten ayrılmaya sebep olmaması… Yalandan kaçınmak, iftiradan kaçınmak, bilmediğimiz şeyin ardına düşmemek, toplumla paylaştığımız her bilginin-haberin doğruluğundan emin olmak…
Bunları “muhafazakâr iletişim ahlâkı”nın ana çerçevesi olarak mı görüyoruz yoksa, “Bu savaş ortamında bunlar uçuk ilkeler olarak kalır, savaşta düşman nasıl davranıyorsa onun karşılığını vermek esastır” gibi yaklaşıyoruz?
Aliya İzzetbegoviç, savaş ortamında düşmanın bizi terbiye etmesine karşı uyarmıştı:
“Biz savaşı öldüğümüz zaman değil, düşmanlarımıza benzediğimiz zaman kaybederiz. Nefrete nefretle cevap vermeyin. Bosna için nefret çıkmaz sokaktır. Nefret sadece bizim ruhlarımızı zedelemiyor, Bosna’nın özünü de zedeliyor.”