Evlilik mutluluktur!
Aile içi konuları gündeme getirirken, hep endişe ettiğimiz nokta, bu yazıları okuyan insanların, daha ziyade evliliğe hazırlanan gençlerin; “Bu evlilik ne kadar zor işmiş” deyip, daha başından yılgınlık göstermeleridir.
Halbuki, evlilik güzeldir, mutluluktur. Beraber yaşamak, sevgiyi paylaşmasını bilmek, aynı ortamı, mutfağı, bir yudum lokmayı, acıyı, tatlıyı paylaşmak insanı mutlu eder. Hele, bir de çocuklar dünyaya geldi mi onun sevgisiyle eviniz bir bayram havası yaşar. Çocukların aileye verdiği neşe, insanlara bütün dertlerini unutturur, yaşama sevincini körükler.
Yılar önce, çok yakın dostum olan bir arkadaşım vardı. Tanışmamızdan birkaç yıl önce evlenmişlerdi. Ancak romanlara konu olacak bir aşk hikâyeleri vardı ki, unutulacak gibi değildi.
Bu arkadaşım, sevdiği kızla komşu köylerde yaşıyorlarmış. Daha on dört yaşında biri birine âşık olmuşlar. O küçük yaşlarına rağmen, Leyla ile Mecnun gibi sevgileri dillere destan olmuş, duymayan işitmeyen kalmamış.
Ancak, ne var ki, gel zaman git zaman, büyüyüp serpilmelerine, oğlanın da mesleğini eline almasına rağmen, kızın babası bir türlü bu evliliğe razı olmadığı gibi, kızın sözünü başka birine vermiş. Bu evliliğin normal yollardan gerçekleşme ihtimali kalmayınca, arkadaşım kızı, kına gecesi kaçırmış.
Buraya kadar her şey normal gibi görünüyor. Ne var ki, balayı erken bitmiş, geçimsizlik başlamış. Onlara komşu olduğum yıllar içinde, her Allah’ın günü kavgalarına şahit oluyordum. Bu çiftlerin kavgaları yüzünden evlenmemeye karar vermiştim. Gördüğüm kötü örnekten dolayı evlilikten korkmuştum. Daha sonraki hayatımda, çok şükür, annemle babamın mutlu yaşantıları beni olumlu yönde etkiledi.
İşte, arkadaşımın yaşadığı serüven, mutlu bir evliliğin nasıl olabileceği hususunda inceleme yapmama sebep oldu ve çalışmalarıma temel teşkil etti.
Bahse konu olan arkadaşımla zaman zaman karşılaşıyoruz. Evlilikleri halen devam ediyor. Kavgaları da devam ediyor. Ancak, sevgileri halâ bitmemiş olacak ki, onca gürültüye, kavgaya rağmen, evliliklerinde tam kırk yılı tamamlamışlar. İki tane de aslan gibi çocukları var, torun sahibi de oldular.
Demek ki, sevgi bitmemişse, her türlü sıkıntıya rağmen evliliği yürütmek mümkün olmaktadır.
ORTAK BİR NOKTADA BULUŞMAK
Evlilik bir oyun değil, aksine hayatın kendisidir. Evlilik, bir kurum veya mensupları olan bir manevi şirket gibi düşünülmelidir. Bu mukaddes müesseseyi yaşatmak, onunla ilgili olan herkesin görevidir. Buna, eşlerin aileleri de dahildir.
Yanlışlarımızdan ders almak, çok önemlidir. ”Kişi, noksanını bilmek kadar irfan olamaz” demiş atalarımız. Eğer, “ben şunları şunları doğru yaptım” demekten çok, “nerede yanlış yaptım?” diyebilirsek, sorunlarımızı daha kolay çözeriz. Yoksa her iki taraf da, yaptıklarını sıralamaya kalkarsa, sorunlar çözülemez hale gelebilir.
Aldığımız sorumluluğumuz gereği, yapmamız gereken görevler için, “bunca şeyleri sana yapmadım mı” demenin bir mantığı yoktur. O saydığımız işleri elbette ki yapacaktık. Asıl, “senin için şunları yapmam gerekirken, yapamadım” demek, çözümü kolaylaştırır.
Bildiğiniz gibi, TBMM bir kanun yaparken, uzlaşma sağlayamadığı bazı konuları alt komisyona havale ederek, ileride mutabakata varılması düşüncesiyle, bir nevi askıya alıyor. Eşler de, üzerinde anlaşamadığı konularda ısrar ederek, gerilimi artırma yerine, uygun ortam bulunduğunda çözme düşüncesiyle, sorunları buzdolabına koymayı bilmelidirler.
Aile ortamı içinde, doğabilecek çoğu problemleri nasıl çözmemiz gerektiğini geçmiş tecrübelerimizle, aşağı yukarı biliriz. Yeri geldiğinde, ısrardan vazgeçmemiz, bazen de yenilgiyi kabullenmenin doğru bir yaklaşım olacağını tecrübelerimiz bize göstermiş olmalıdır.