Çocukluk ve gençlik dönemlerinde, aile içi şiddetin uygulandığı bir ortamda yetişenlerin, şiddet gösterme eğilimine sahip oldukları tespit edilmiştir. Ayrıca şiddetin, toplum tarafından paylaşılan olumsuz bir değer yargısı olarak kabul edilmesi ve kuşaktan kuşağa aktarılması da, sosyal bir olgu olarak kabul edilmektedir. Yoksulluk ve beklentilerin yoksunluğu gibi, sosyoekonomik baskı unsurları da, şiddet uygulamasına neden olabilir.
Şiddet kişinin saldırgan bir ruh hali olduğu gibi, aynı zamanda da bulaşıcı bir hastalık gibidir. Aile bireylerinden birisinde varsa, diğerlerine, hatta çocuklara bile bulaşabilir. Çocukların örnek alacakları kişilerde olan bu hastalıklı davranış onların safi zihinlerini zedeler.
Böylece aile içinde şiddete uğrayan çocuklar potansiyel bir şiddet uygulayıcısı namzedi olarak ortaya çıkarlar. Öncelikle kendi ailesine ve okulda arkadaşlarına karşı kavgacı, öğretmenlerine karşı asi bir tip olarak kendilerini gösterirler, çoğunlukla suça meyilli olurlar.
Anne ve babaların dikkat etmesi gereken önemli konu, kaba kuvvet hiçbir şeyi çözmez, aksine sorunları derinleştirir, Kişiler arasında ulaşılması güç derin vadiler oluşturur. Kutsal aile yapısı içinde tedavisi imkânsız yaralar açar.
Annenin üzüldüğü bir ortamda çocukların gülümsemesi beklenemez. Babalar olarak yaptığımız yanlışlıklarla, çocuklarımızın kuş kadar kalplerinde, dağlar kadar taşınamaz izler bıraktığımızın farkında olmalıyız.
Şiddete maruz kalmış, ya da tanık olmuş çocuklar, aşağıdaki belirtilerden bir veya bir kaçını gösterebilirler.
1-Aşırı endişe hali
2-Korku ve sık irkilme
3-Karın ağrısı, mide bulantısı, baş ağrısı gibi belirtiler
4-Altını ıslatma
5-Dil gelişiminde gerileme
6-Kekeleme
7-Çevreye karşı ilgisizlik
8-Uyumakta zorluk, kâbus görme
9-Sık ve uzun süreli ağlama, iştahsızlık