Aile saadeti ve Risale-i Nur 

Dr. Okan İMRE

Her ailede sorun olur. Olmaması anormaldir.  Bir evde ufak tefek kavgalar çıkmıyorsa bilin ki aslında eşler karı koca değil arkadaş olmuşlardır. Tıpkı bir iş arkadaşı gibi.  Biz de iş arkadaşlarımızla çok kavga etmeyiz. Çünkü aramızdaki samimiyet işten kaynaklanıyordur, ortak sorumluluk alanımız çok yoktur, herkes işine bakıyordur. Evet eğer evlilikte de ufak tefek kavgalar olmuyorsa aslında evde bir şeyler ters gidiyordur, ortak sorumluluk alanı ihmal edilmiş, herkes kendi işine bakıyordur. Önemli olan sorun olmaması veya sorunu engellemek değil, soruna karşı baş etme stratejileri ve yeni çareler geliştirebilmektir.  

Aile içi tartışmalarda neler yapılmalıdır?

1-Bir sorun olduğunda sadece o soruna odaklanmak, geçmiş konuları mevzubahis etmemek ve cerbeze yapmamak

‘‘Cerbeze bir hakimdir. Yalnız seyyiat tarafını konuşturmamalı, onun hasmı olan hasenatı da dinlemeli. Onları muvazene edip, mizanı haşirdeki hükmü adilane gibi, racih gelene muhabbetle hak vermelidir’’

“Cerbezenin tavr-ı acibi; zaman ve mekânda müteferrik şeyleri toplar, bir yapar. O siyah perde ile her şeyi temaşa eder.” (Münazarat) 

Cerbeze birbirinden farklı zamanlarda işlenen kusurların, bir zamanda meydana gelmiş olduğunu farz ederek ve sadece kusurlu yönlerini görüp iyi yönleri görmezden gelme işidir. İyiliğin üstüne perde çekip görülmesini engellemek işidir.

Örneğin eşinizden bir sene zarfında farklı zamanlarda oluşan kötü kokuları bütün zamanlardan toplayıp hepsini topluca şimdi bir anda ondan geldiğini farz etseniz ne olur. Elbette kendisinden gelen kokudan dolayı fersah fersah kaçacaksınız. 

Veya bir sene zarfında attığınız tükürük, bir günde sizden çıkmış olduğunu farz etseniz, eşiniz içinde boğulacak; farklı farklı zamanda kullanılan sulfato gibi acı ilâçları, bir günde bir kaç kişi kullansa, hepsini de öldürebilir. 

İşte aynen bunun gibi; iyiliklerin ortalarında bulunan ve ara sıra oluşan kusurları örtmek lâzım gelirken eşler birbirlerine karşı oluşan kusurları affettiren iyilikleri düşünmeden, farklı zamanlardaki kusurları topladıkları için kendilerini haklı görüp, karşı tarafı suçlu görüyorlar ve ona göre davranıp adaletsizlik ediyorlar.

Tartışmalarda eşlerin birbirinden uzak durmasının ve birbirini suçlamasının en önemli nedenlerinden biri budur. Yani eşler birbirlerine karşı olan bir yanlışlarından dolayı o yanlışa odaklanmak yerine karşı tarafın geçmişte yaptıkları ve o zamanlarda affa uğrayan bütün hatalarını toplayıp bir anda şu anda ondan geldiğini düşündükleri için sorun çözülmüyor daha da büyüyor ve birbirlerinden uzaklaşıyorlar. Burada eşlerin yapması gereken şu anda ve şimdiye odaklanmak. Geçmişte yapılan ve af edilen veya görmezden gelinen hatalara odaklanmamak.

2-Eşini değerlendirirken kişiliğini değil de sıfatını değerlendirmek

Eşini değerlendirirken sadece o kusuruna odaklanmak, bütüncül bir şekilde toptan red etmemek, yani kişiliğini değil de sıfatını değerlendirmek.

Mesela, sen bir gemide veya bir hânede bulunsan; seninle beraber dokuz mâsum ile bir câni var. O gemiyi batırmaya ve o hâneyi yakmaya çalışan bir adamın ne derece zulmettiğini bilirsin. Hattâ, bir tek mâsum, dokuz câni olsa, yine o gemi hiçbir adaletli kanunla batırılamaz. Aynen öyle de eşinin doğruluk, sadakat, yumuşak huy, güzellik, itaat gibi belki yirmi masum sıfatı varken, sana zararı olan ve hoşuna gitmeyen bir kötü sıfatı yüzünden ona kin bağlamakla o bütün sıfatları içeren manevi vücud gemisini batırmaya çalışmak veya manevi vücut hanesini yakmak onun gibi zulümdür. 

Bu durum dikkatlice düşünüldüğünde sadece kötü sıfatlar değil de iyi sıfatlar da göz önüne alındığından aradaki sorunlar küçülmeye başlar. Sonuç olarak kişiye ve kişiliğe karşı var olan muhabbet devam eder.

3-Kavgaya neden olan diğer etmenleri gözden kaçırmamak

Örneğin ikiniz de şoförsünüz. Hasbelkader arabalarınızla birbirinize çarptınız. Çarpmaya yol açan sebepler neler olabilir diye düşündüğünüzde aklınıza ilk gelen ne olur? ‘‘Bana bilerek çarptı, suç yüzde yüz onundur" diyebilir misiniz? 

Elbette ki diyemezsiniz, evvela kazaya sebep olan şoför faktörünün dışında bir sürü sebep vardır. Mesela hava yağışlı ve yol kaygan olabilir, yollarda çukur veya tümsek olabilir, arabanın tekeri patlamış olabilir, o esnada başka bir araba arkadan çarpmış olabilir, sizin de dikkatsizliğiniz kazaya yol açmış olabilir. Tüm bu faktörleri dikkate aldıktan sonra, eşinizin size bilinçli olarak çarptığını ne oranda söyleyebilirseniz, benzer şekilde bu kavgadaki rolünü de tüm faktörleri çıkardıktan sonra ancak o oranda söyleyebilirsiniz.

‘‘Küsmek ve darılmak için bahaneler aramak yerine sevmek ve sevilmek için çareler arayın’.’

Bu konu Risale-i Nur’da güzel işlenmiştir:

‘‘Acaba, bir gün adâvete değmeyen bir şeye bir sene kin ve adâvetle mukabele etmeyi hangi insaf kabul eder; bozulmamış hangi vicdana sığar? Halbuki, mü'min kardeşinden sana gelen bir fenalığı bütün bütün ona verip onu mahkûm edemezsin. Çünkü: 

Evvelâ: Kaderin onda bir hissesi var. Onu çıkarıp o Kader ve Kazâ hissesine karşı rızâ ile mukabele etmek gerektir. 

Sâniyen: Nefis ve şeytanın hissesini de ayırıp, o adama adâvet değil, belki nefsine mağlûp olduğundan acımak ve nedâmet edeceğini beklemek.

Sâlisen: Sen kendi nefsinde görmediğin veya görmek istemediğin kusurunu gör, bir hisse de ona ver. Sonra bâki kalan küçük bir hisseye karşı en selâmetli ve en çabuk hasmını mağlub edecek afv ve safh ile ve ulüvvücenâblıkla mukabele etsen, zulümden ve zarardan kurtulursun. Yoksa, sarhoş ve dîvâne olan ve şişeleri ve buz parçalarını elmas fiyatıyla alan cevherci bir Yahudi gibi, beş paraya değmeyen fâni, zâil, muvakkat, ehemmiyetsiz umûr-u dünyeviyeye, güyâ ebedî dünyada durup ebedî beraber kalacak gibi şedîd bir hırs ile ve dâimî bir kin ile, mütemadiyen bir adâvetle mukabele etmek, sîga-i mübâlâğa ile, bir zalûmiyettir veya bir sarhoşluktur. Ve bir nevi dîvâneliktir.

İşte, hayat-ı şahsiyece bu derece muzır olan adâvete ve fikr-i intikama -eğer şahsını seversen- yol verme ki kalbine girsin. Eğer kalbine girmiş ise, onun sözünü dinleme. Bak, hakikatbîn olan Hâfız-ı Şirâzî'yi dinle: "Dünya öyle bir metâ değil ki, bir nizâa değsin." Çünkü, fâni ve geçici olduğundan, kıymetsizdir. Koca dünya böyle ise, dünyanın cüz'î işleri ne kadar ehemmiyetsiz olduğunu anlarsın! Hem demiş, "İki cihanın rahat ve selâmetini iki harf tefsir eder, kazandırır: Dostlarına karşı mürüvvetkârâne muâşeret ve düşmanlarına sulhkârâne muâmele etmektir." (Uhuvvet Risalesi)

Risale-i Nurları okuyan her meslek erbabı kendi mesleğinin inceliklerini mutlaka onda bulur ve dersini alır. Bir hakime göre adalet kitabı, bir sosyoloğa göre sosyoloji kitabıdır. Bir edebiyatçı belagatı rahatlıkla ondan öğrenir. Siyasetteki istikameti arayan bir siyasetçiye göre Asar-ı Bediiye’ye tam bir şaheserdir. Ben de mesleğim itibariyle Risale-i Nur’a baktığımda rahatlıkla bir psikoterapi kitabı diyebilirim.   

Teemmel!

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (3)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.