Bir Portekiz atasözü şöyle diyor; "Evlenmeden önce gözünüzü dört
açın, evlendikten sonra ikisini kapatın."Mecazi olarak kullanılan bu
atasözü, evliliğe karar vermeden önce çok dikkatli davranmamız
gerektiğini, buna karşılık, evlendikten sonra, müsamahakâr ve
toleranslı olmamızın önemini anlatıyor. Bence evlendikten sonra belki
yalnızca bir gözümüzü değil kulağımızın birini de kapatmamız
gerekecek.
Evlilik her iki dünyada da sürecek olan bir kurum olması dolayısıyla,
öncesi itibarıyla makul bir nişanlılık süresi dikkate alınarak
planlanmalıdır. Nişanlılık dönemi evlilik öncesi yaşanması gereken
önemli bir süreçtir. Sonradan bir aile faciası yaşamaktansa,
nişanlılık dönemini biri birini tanımak için iyi bir fırsat olarak
değerlendirmek gerekir. Tanışma esnasında gençler rol yaparlar, hakiki
yüzlerini saklarlar. Hepimiz biliyoruz ki nişanlılık dönemi kişilikler
üzerine örtülen bu perdeyi aralar. Bütünüyle kaldırır diyemiyoruz.
Zira tanıma faslı evlendikten sonra da devam eder.
İslami yaşantı hayatımızın her safhasını bizim mutluluğumuzu esas
alacak bir program dahilinde düzenlemiştir. Bu program içinde
çeşitli meşru ortamlarda tanışmak veya tanıştırılmak caizdir. Flört
etmek ise bu programın ruhuna aykırıdır. Zira temeli nefsi olan
beraberliklerin sonu hüsrandır. Sonuçta bu gayrı ahlâki ilişkiden
hanım kızlarımız zarar görür ve acı çekerler.
Hayatın provası yoktur. Bir tiyatro oyunu veya herhangi bir film
çalışmasında, bir veya birkaç kez prova yaparak arzu ettiğiniz
mükemmelliği yakalayabilirsiniz. Ancak içinde yaşadığımız bu hayatta
böyle bir şansımız bulunmuyor. Bizler bu hayatta oyunun kendisini
oynuyoruz.
Şüphesiz ki; insanlar mutlu olmak için evlenirler. Çünkü hiçbir
insan kavga etmek, mutsuz olmak ve boşanmak için evlenmez. Öyleyse
insanlar evlenirken amaçladıkları mutluluğu yakalamak için gayret
göstermelidirler. Sevgi emek ister, fedakârlık ister. İki kişinin
diktiği bir fidan olarak gördüğümüz evliliği canlı tutmak için bütün
gayretimizi gösterdiğimiz müddetçe bu müesseseyi yaşatabiliriz.
İnsanlar, herkes evlendiği için evlenmiyorlar, hayatlarını sevdiği
kişiyle paylaşmak için ve aynı zamanda evliliğin hayatını düzene
sokacağını umut ederek evleniyorlar.
Dolayısıyla evlilik birinin öbürüne tabi olması değil, iki insanın
bedeni ve ruhi birleşimi ile birlikte, farklı iki insanın yeni bir
hayat kurup birlikte yaşamasıdır. Birlikte yaşamak sorumluluk ister,
Evlenen insanlar artık bekârlıktaki gibi kendi başlarına hareket
edemezler, kendi başlarına karar veremezler. Bir takım oyunu olan aile
içinde kararlar birlikte verilirse isabet kaydedilir. Sünnete uygun
davranışın esasını da böylece yaşamak mümkün hale gelecektir.
Sosyal birleşmeden amaçlanan düşünce de budur. Evlendikten sonra,
eşler artık evli olduklarının bilincinde olmalıdır ve bu bilince uygun
hareket etmelidir. Evlendikten sonra haklarımız yarıya düşer,
sorumluluğumuz ise iki katına çıkar. Çünkü evliliğin amacı eşleri
kısıtlamak değil, ikisini bir bütün yapmaktır.
Tecrübe, mücadele, sabır ve tahammül ile kazanılabilen ve uzun bir yol
olarak yaşanan bu hayat, her şeye rağmen yaşamaya değer. Uzun soluklu
ve dayanıklı olanlar bu mücadeleden başarı ile çıkarlar. Güzel
dünyamızı kendimize ve ailemize cennet yapmanın gayretini gösterelim.
Unutmayalım ki, mutlu bir aile cennetin dünyadaki şubesidir. Mutluluk
para ile satın alınmaz, ancak yaşanarak elde edilir.