Cenab-ı Hak insanları aile kuracak özelliklerde yaratmıştır. Bir ayette bildirildiği gibi İnsanların bir erkek ve dişiden yaratılması ve aralarına sevgi ve şefkatin konulması bu özelliklerin en önemlilerindendir. Allah isteseydi, bütün insanları Hz. Adem gibi her zaman topraktan, Hz. İsa gibi sadece anneden de yaratabilirdi. Ama öyle yapmadı. İnsanların çoğalması için onları bir erkek ve dişi olarak yarattı. Bu yüzden diyebiliriz ki, bir insan için eş, hayatta en çok ünsiyet edebileceği kimsedir. Kadın için erkek, erkek için kadın en çok sevilen, en çok rağbet edilen varlıklardır.
İslam dini, bu fitri durumu başı boşluktan, nesepsizliğe sebep olacak durumlardan, çocukların sahipsiz olmasından korumak ve tam ünsiyeti, sevgi, şefkati sağlamak için kadın erkek birlikteliğini nikah şartına bağlamıştır. Nikahsız bir arada olmalar, gerçek ünsiyeti vermediği gibi, doğacak meşru olmayan çocuklara sahiplenmeyi de sağlamaz. Bu yüzden Kuran ve peygamberimiz s.a.v. hep nikaha, evlenip yuva kurmaya teşvik etmiştir.Bugün nikahtan hızla uzaklaşan, yapılan evliliklerin de yüzde yetmişinin boşanmayla sonuçlandığı Batı dünyasının nasıl bir ailevi buhran içine girdiği bilinmektedir.
Aile, kadın ve erkeğin haram olan şeylere gitmesini engelleyen bir kudsi sığınak, bir kalkan gibidir. Kadınların erkekler için bir örtü, erkeklerin kadınlar için bir örtü olduğunu bildiren ayet de bu anlamı kuvvetlendirmektedir. Ailede en önemli unsur karı kocadır. Eşler evlenirken, ekonomik konularda, kültürel seviyelerde ve dindarlıkta denkliğe azami derecede dikkat etmelidir. Zahiri güzellikler, yakışıklık, cazibe gibi unsurlar, geçici olan hususlardır. Bunlar aslı evlilikte temel kriterler arasında olamaz. Evlilikler geçici şeyler üzerine bina edilirse, onlar ortadan kalkınca evlilikler de sona erer. Para için evlenen bir kimse, aile mali krize girince eşini bırakıp gider. Güzellik, yakışıklılık için evlenen bir kimse, bir hastalık ve kaza gibi durumlarla bu özellikler gidince, insanın içindeki görünüşe odaklanmış sevgi de kaybolur gider ve eşler birbirlerini yarı yolda bırakırlar. Ama peygamberimiz s.a.v.in buyurmuş olduğu gibi dindarlığı ön planda olan kimselerle evlilik yapıldığı zaman, musibetler, sıkıntılar, aileyi birbirine daha fazla bağlayan bir vesileye dönüşür. Böyle insanlar, dünyanın bir imtihan yeri olduğu gerçeğini unutmazlar, başlarına gelen musibetlere sabredip birlikte sevap kazanırlar, iyi imkanlara sahip olurlarsa da birlikte şükrederler, şükrün gereğini de fiili olarak yaparlar, gösterirler.
O halde eşlerin evlenirken sevgilerini bina edecekleri temellerin sağlam olmasına dikkat etmeleri elzemdir. Gerçek sevgi, insanların karakter özellikleri üzerine bina edilen sevgidir. Buna o insanda bulunan güzel dinimizin öngördüğü ahlaki kriterler de diyebiliriz. Bunun adı bir başka ifadeyle huy güzelliğidir. Bunun içerisinde dinimizin esaslarına uyma da çok önemli bir yer tutar. O halde erkek de kadın da her şeyden önce dinlerini iyi öğrenip yaşamalı, sonra da dindar kişilerle evlenmeye niyet etmelidir. Bu dindarlığın içinde hem ibadetleri yapma, hem de dinimizin istediği ahlakı vasıflarla vasıflanma da vardır. Böyle olduğu takdirde kişiler, birbirlerine, olacak çocuklarına karşı sorumluluklarını bilirler, akrabalarıyla ve komşularıyla daha seviyeli ilişkiler geliştirebilirler.
Böyle bir ailede hiç mi sıkıntı olmaz? Elbette olur. Sıkıntısız bir aile düşünülemez. Mizaç, yöre farklılıkları bile zaman zaman problem olabilir. Ama dinini iyi özümsemiş bir kimse, bunlardan dolayı eşini rencide etmez. Birlikte, konuşarak, diyalogla, birbirlerinin problemlerini hallederler. Hastalık, musibet gibi durumlar sınav anlayışı ile ailenin birbirine daha fazla sevmesine, şefkat etmesine , kenetlenmesine sebep olur, kimse eşini yarı yolda bırakmak istemez. Çünkü insanda cinsi duyguların ötesinde şefkat ve merhamet gibi duygular da vardır ki, bunun gösterileceği en önemli yerlerden birisi de ailedir. Şefkat ve merhamet özellikle musibet ve sıkıntı anlarında evliliğin devam etmesi için verilmiş bir can kurtaran simidi gibidir.
Diğer taraftan hata ve kusur herkeste olabilir. Bir aile de bundan uzak değildir.Eşler birbirlerinin hatalarına karşı hoşgörülü ve affedici olur, olmalıdır. Basit hataları sen ben kavgasına dönüştürenler sonunda pişman olacakları durumlarla karşılaşlar. Değil mi ki Kuran, iman ile ahirete giden salih kimselerin eşleriyle ve çocuklarıyla birlikte cennette ebedi olacaklarını müjdeliyor. O halde O ebedi mutluluk diyarının hatırı için, insan burada eşine hasta da olsa, yaşlansa da, çirkinleşse de, güzel bir huri gibi muamele eder, etmelidir. Bu yüzden mutlu evlilikler isteyen gençler, mutlaka dindar bir insan olmak için gayret edip dindar ve güzel ahlaklı insanlarla evlenmeyi düşünmelidirler. Geçici hevesler peşinde koşmakla insanın mutluluğu yakalaması mümkün değildir. Kimi gençlerin, ben dindar olmayan birisiyle evleneyim onu dindar yaparım gibi düşünceleri hiçbir anlam ifade etmez. Çünkü insanları belli bir yaştan sonra değiştirmek çok zordur.
Kısaca ifade etmek gerekirse, dindarlık, güzel ahlak özelliklerine sevgi üzerine kurulan evlilikler cennetten bir köşe olur, insanlara daha dünyada ebedi cennetin esintilerini hissettirir. Şefkat, bu cennetin kapılarını aralayan sihirli bir anahtar konumundadır.