Ahmet Bilgi'nin haberi:
RİSALEHABER-AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, Türkiye'nin çeşitli illerindeki camilerde gösterilen Peygamber Efendimizin (asm) Sakal-ı Şerifi için Diyanet İşleri Başkanlığı'na çağrıda bulundu.
Şahin, "İlçemiz müftüsüne söyledim dedim ki, 'Hocam bu gerçekten Peygamberimize ait midir?' Bunun bir araştırılması lazım, hatta bu konuda anayasal bir kuruluş olan ve halkımızı din konusunda aydınlatmakla sorumlu olan Diyanet İşleri Başkanlığı bir araştırma yapmalı. Milletimizi bu konuda aydınlatmalıdır. İslam dininde böyle sembollere aşırı bir ilgi göstermek, kutsiyet atfetmek yoktur. Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez hocamıza da çağrıda bulunuyorum. 'Bu Sakal-ı Şerif konusu nedir?' Yani biz topraktan geldik toprağa gidiyoruz önemli olan İslam Peygamberinin getirmiş olduğu ilahi mesajdır, İslam'dır. Bunun dışında efendim şu parçası, bu parçası, sakalı bunun İslam ile pek bağdaşır yanı olmadığını ifade etmek istiyorum" dedi.
AYNI SORU BEDİÜZZAMAN'A DA SORULMUŞTU
Mehmet Ali Şahin'in sorusuna benzer bir soruya yıllar önce muhatap olan Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, konuya ikna edici bir açıklama getiriyor. Sahabelerin, Peygamber Efendimizin (asm) kesilen saçlarını muhafaza ettiğini hatırlatan Bediüzzaman, Sakal-ı Şerif'lerin vesilelik yönüne de açıklama getiriyor.
Risale-i Nur Külliyatından Lem'alar kitabının "On Altıncı Lem'a"sında yer alan bölüm şöyle:
Bugün Refet Beyin bir mektubunu aldım. Lihye-i Şerife (Peygamber Efendimize ait (asm) ait sakal) hakkındaki suali münasebetiyle diyorum ki:
Hadisçe sabittir ki, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın Lihye-i Saadetinden düşen saçların taneleri mahduttur (sınırlı). Otuz kırk tane veya elli altmış tane gibi az bir miktarda iken, binler yerde Lihye-i Saadetin saçları bulunması, beni bir zaman çok düşündürdü. O vakit hatırıma gelmiş ki, Lihye-i Saadet, yalnız Lihye-i Şerifin saçlarından ibaret değil.
Belki re’s-i mübarekinin (Peygamberimizin mübarek başı) tıraş oldukça hiçbir şeyini kaybetmeyen Sahabeler, o nurlu ve mübarek ve daimî yaşayacak saçları muhafaza etmişler. Onlar, binlerdir; şimdiki mevcuda müsâvi (eşit) gelebilirler.
Yine o vakit hatırıma geldi ki: Acaba her camide bulunan, sened-i sahih (mübarek baş) ile bu saç Hazret-i Risaletin (Peygamberimiz Hz. Muhammed (asm) saçı olduğu sabit midir ki, ona karşı ziyaret makbul olabilsin?
Birden hatıra geldi ki, o saçların ziyareti vesiledir. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma karşı salâvat getirmeye sebep ve bir hürmet ve muhabbete medardır (sebeptir).
Vesilelik ciheti o şeyin zâtına bakmaz, vesilelik cihetine bakar. Onun için, eğer bir saç hakikî olarak Lihye-i Saadetten olmazsa, madem zâhir hale göre öyle telâkki edilmiş ve o vesilelik vazifesini yapıyor ve hürmete ve teveccühe ve salâvata vesile oluyor; kat’î senetle o saçın zâtını teşhis ve tayin lâzım değildir. Yalnız, aksine kat’î delil olmasın, yeter. Çünkü telâkkiyât-ı âmme ve kabul-ü ümmet, bir nevi hüccet hükmüne geçer.
Bazı ehl-i takvâ, böyle işlerde, ya takvâ veya ihtiyat veya azîmet noktasında ilişseler de, hususî ilişirler. Bid’a da deseler, bid’a-i hasene (Hz. Muhammed’den (asm) sonra ortaya çıkan, fakat Kur’ân ve Sünnete aykırı olmayan yenilikler) nev’inde dahildir. Çünkü vesile-i salâvattır.