Cemil Çiçek, siyãsî hayatımızın son otuz yılında yeri olan bir isim... Belediye başkanlığından devlet ve adalet bakanlıklarına kadar, bir çok zirveye tırmanmış, bir çok makamın ruhunda biriktirdiği tortu ile huzurunu kaybetmiş bir yorgun. Uzun zamandan beri hükûmet sözcülüğü ile perçinlediği karizmasını tek kelime ile yıkıverdi. Kelime değil, tekme ile...
Milletten çok, devlete yakın duruşu; bir siyãsîden çok, kaskatı bir bürokrat tavrı sergilemesi; Çeçekin soğuk çehresine, amme muhayyilesinde kuzeyde bir yer ayırır; Sibirya gibi... 27 Nisan e-muhtırasına mukabil, hükûmetin tavrını ortaya koyan karşı çıkışı seslendirirken bile Çiçek, sempatik ve kahraman değildi; gönülsüz, donuk duruşu ve düşük ses tonu ile söz konusu karşı çıkışın tesirini yarı yarıya hebã etmişti.
Kısacası Çiçek, ismiyle de soyismiyle de ilgisi olmayan soğuk, donuk, ışıltısız ve mûsikîsiz bir siyãsî... CHPnin kapısını çalacakken, bir yanlışlık eseri veya bir mecburiyet tahtında kendisini sağ bir eşikte bulmuş gibi muzdarib ve bedbaht bir görüntüsü var... Sağda da daha devletçi ve milliyetçi olan, MHP gibi, bir partide nisbeten gönüllü soluklanabilecekken, bahtına daha demokrat, daha liberal ve daha kucaklayıcı kitle partileri düşmüş. Halbuki Çiçekin ne Anavatanda yeri vardı, ne de Ak Partide var... Nitekim bu gönülsüz birlikteliği kendisi tekmeledi. Görelim:
Türkiyenin belirli bir bölgesinde DTPden başka parti kalmadı. Iğdırı da aldılar, yani Ermenistan sınırındalar. AKP o bölgede sadece Mardini kazandı. Tamam, Ankarayı aldık diye sevinebiliriz, CHP de İzmiri aldık diye övünebilir. Ama bu kutlamanın Türkiyenin güvenlik açısından sorunlu bölgesine yardımı olmaz. Oraya ayrıca dikkatle bakmak gerekir.
Bu hezeyãnı söyleyebilen birinin yeri hükümet sözcülüğü değil, bir şifãhãne olmalı. Bin yıl bu topraklarda birlikte ve kardeşçe yaşamış; et ve tırnak gibi kaynaşıp bir olmuş ve bugün de bu topraklarda yaşayan ikinci büyük unsur olan Müslüman Kürt Millet ve halkını düşman ilân etmek, Ak Parti sözcüsüne düşmemeliydi. Tehlikeli bir yara alarak çıktığı seçimlerin akabinde bu yersiz ve kahredici darbeye gerek yoktu ve dahilden gelmemeliydi...
Ak Parti, Türk ve Kürdün kardeşliğini en iyi anlayabilecek, yeniden tesis edebilecek ve yeniden hayatlandırabilecek bir parti. Irkçı devlet ideolojisinin baskısı altında zaman zaman buhranlar geçirip hatalar yapması kaçınılmaz olabilir, olmuştur. Bedelini de mahallî seçimlerde ilgili bölgelerde ağır bir hezimetle ödedi, ödüyor. Anayasa Mahkemesinin kapatma ve darbe heveslilerinin darbe tehdidleri altında zaman zaman inandıklarından ve doğrularından kopan bu partiye, öldürücü darbe hasımlarından gelmeliydi, Çiçekten değil...
Ergenekoncu çetelerin ağzıyla konuşacaksanız, Kürtleri siz de düşman görecekseniz Cizre kuyularında niçin kemik arıyorsunuz? Kürtleri enselerinden kurşunlayıp, domuz bağlarıyla bağlı bedbaht cesetlerini yakan Jitem mensublarını yargılamanın alemi ne? Bu zihniyet, AB ve demokrasi iddialarında samimi olabilir mi? Sualler zincirini uzatmak abes... Tek kelime ile: Olmadı, olmadı...
Beşerdir, şaşar! demiş, eskiler... Çeçek de, beşerdir; şaşmış olabilir... Buna samimiyetle inanmak ve ihtimal vermek isterim. Ama şaştığını derin bir pişmanlık içinde, dürüstçe ve sesinin en içten tonuyla dönüp millete söylemeli ve özür dilemelidir. Aksi takdirde Ak Partinin yakasından düşmeli, zaman ve zeminin hükmünü tardettiği tehlikeli ve ırkçı düşüncelerine daha uygun bir yer bulmalıdır...
Akşam bir televizyon kanalında mevzuu değerlendiren Nihat Ergün, partisini temize çıkarmaya çalışmak için uğraşıyordu. Samimi ve dürüsttü, üzgündü, üzülmüştü... Ama Nihat Bey de bilmeli ki, önce Çiçek hatasından dolayı özür dilemedikçe, sonra da Başbakan meseleyi sahiplenip samimeyetle bu yaranın tedavisine çalışmadıkça şifã bulmaz bu yara, bağırlarını çürütmeye devam edecektir. Kürtleri, Ermenilerle vatan aleyhinde işbirliği yapacak derecede düşman addeden bu talihsiz beyenatın her kelimesi milletin geniş sahnesinde yakılıp reddedilmeli. İfãdelerinin cellatlığını da millet sahnesinde Çiçek, gönüllü üstlenmeli... Başka bir yol, başka bir arayış tatmin etmeyecek, şifã kaynağı olmayacaktır...