Geçen yazımızda Karkamış kampına gitmek üzere Mehmet Akıncıoğlu kardeşimizin evinden çıkmış ve bırakmıştık.
Risale Haber’in değerli okurları, bu size anlattıklarımı gayet suhuletle yazıyor anlatıyorum ya hiçte öyle değil. Arabalara biniş, Gaziantepli kardeşlerimizin heyecanı, geç kalma endişesi… Dersiniz ki takip filmindesiniz, tam bir adrenalin yaşıyoruz.
Karkamış kampına vardığımızda kapıda bazı kardeşlerin bizi beklediğini gördük, bunların başında Baba Ali geliyor. Baba Ali kamp kurulup Suriyeli kardeşlerimiz geldiğinden beri düzenli olarak izin alır kampa girer ve çadırların hepsini tek tek dolaşır, bir ihtiyaçlarının olup olmadığını sorar. Gereğini de yapar. Bundan dolayı adı Baba Ali olmuş. Baba Ali sadece Suriyelilerin değil kamptaki görevlilerinde gönlünü kazanmış.
Mescide girip cemaatle öğle namazını kıldıktan sonra kıble yönüne konan plastik sandalyelere oturuyoruz. Misafir takdiminden sonra Akgündüz hoca Arapça konuşmaya başlıyor ses hem mescitte hem de belediye hoperlörleri ile bütün kampa dağılıyor. Akgündüz hocanın bütün konuşmaları, Risale-i Nurdan. Öyle etkili bir konuşma yapıyor ki gerçekten akıl ve duygular biribirine karışıyor ve biz dahil çok kişi göz yaşlarına hakim olamıyor. Aslında bizim ağlamamız için sebep aramamıza gerek yok zira nereye bakarsanız gözleriniz doluyor.
Oradaki insanların hayatını ve yaşantılarını gördükten sonra yediğimiz yemek, yattığımız yatak bize zaid görünmeye, huzur vermemeye başladı.
İki araç içinde 6 kişiyiz kaptanlar adeta uçarcasına sürüyorlar. “Neden bu acele” diye sorunca “yol uzun anca gideriz” diyorlar. Bir müddet sonra Nizip ilçesine bağlı Kesiktaş köyüne varıyoruz. Bizi hiç bırakmayan vakıf kahraman kardeşimizin babası yemeğimizi hazırlamış saat 15.00 gibi yemek yedikten sonra yola çıkıyoruz.
Lütfen dikkat edin. Biz Kesiktaş’tan çıkıp bir hayli uzaklaştıktan sonra bir telefon geliyor vakıf kahraman kardeşe. Sıkılarak ve utanarak açıyor. Sessizce bir şeyler söyledikten sonra kapatıyor ama o bir kaç saniye içinde terlediğini görüyoruz. Meğer annesini ziyaret etmeyi unutmuş. “Neden?” diye soruyoruz; “Nizip kampına yetişmenin telaşesiyle unuttum valideyi 2 aydır görmüyorum” diyor. Aklında sadece hedef var hedefe giderken yoldaki hiç bir şeyi görmüyor. O zaman da Allah muvaffak ediyor ve bu muvaffakiyet devam eder inşallah.
Müftü bey bizimle olduğundan araçlarımızla giriyoruz. Lüks bir cami yapılmış. Zaten konteynır kent orası yani çadır kente göre bir hayli lüks orası. Yine muazzam bir kalabalık karşılıyor bizi, konteynır kentte hemen herşey var bütün sosyal tesisler yapılmış. Çocuklara oyun alanları ve kurs alanları, market ve sağlık alanları hiç bir eksik yok.
Ezandan sonra kılınan namazın akabinde önce müftübey sonra Akgündüz hoca sohbet ediyor. Yine ses bütün kente açılıyor. Bir önceki seyahatimde, yani 15-20 gün kadar önce Muhammed Elmas ve Me’mun Cerrar’la birlikte yine aynı kampı ziyaret ettiğimizde sohbetten sonra bizi caminin yanındaki müştemilata çağırdılar.
Nizip’ten yine aynı telaş ve süratle çıktık zira akşam namazını Gaziantep’te Mehmet Ali Tahmazoğlu camiinde kılacağız.
Bir dahaki yazımızda devam edelim inşallah. NURLAR İÇİNDE KALINIZ.