Dün Barcelona’nın Real Madrid’i perişan eden gollerinden Askeri Şura Toplantısı’na... Gittikçe yükselen ve ekonominin dolayısıyla halkın canını acıtabilecek dış ticaret açığından...
... siyasi parti gruplarına bir dolu gündem maddesi vardı.
Ama hiçbiri “Wikileaks belgeleri” kadar hızlı koşamadı...
Wikileaks sabahtan akşama durumu açık ara önde koşarak bitirdi...
***
Sabahtan akşama konuyu kovalarken, “Türk medyasına” özgü bir zafiyeti de yeniden eğlenerek izledim...
Belgeleri medya “kendi meşrebine” göre okuyor, “işine geleni” görüp, “işine gelmeyeni” görmüyordu...
Hiçbir şeyin gizli kalmadığı, her şeyin saydamlaştığı bir çağda, meslek ilkelerinden ziyade “siyasal taraftarlığın” ağır bastığı bu anlayışın da değişeceği inancıyla, durumu not edip geçtim...
***
Dünkü yazımda soruyordum:
“Şimdi tartışılan konu, bu belgeler ABD tarafından mı sızdırıldı yoksa ABD’ye rağmen mi sızdı?”
Soruya adeta Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’den cevap geldi...
Kazakistan’daki AGİT Zirvesine uçmadan önce şunları söyledi:
“Ama ben yabancı ajanslara, televizyonlara, gazetelere bakıyorum, onlar da çok daha farklı, yansıtılması daha çok bölgeyle ilgili, biraz daha farklı bir yansıtma şekli var. Onun için söyledim zaten. Biraz sanki bazı şeyler süzgeçten geçirilerek yapılıyor. Sanki bir amaç var gibi geliyor bana.”
Eğer Cumhurbaşkanı şimdilik böyle bir kanaate sahip ise şu sorulara da cevap aranmalı:
“Eğer ABD, daha ziyade Ortadoğu ülkeleriyle ilgili bu bilgileri kasten sızdırdı ise ne demek istiyor?
Kime ne mesaj veriyor?
Neyin alt yapısını oluşturuyor?”
***
Bu arada Le Monde Gazetesi’nde bir açıklamaya rastladım...
Sonra bu açıklamanın Türkçesini de “ikincigrup.com”da gördüm...
Le Monde’da Sylvie Kauffmann yazdığı ve bu belgeleri neden yayınladıklarını açıklayan yazısındaki şu satırların altını çizdim:
“Demokratik ülkelerin birçoğu, belirli bir süre içerisinde diplomatik yazışmalarını kamu malı haline sokar ve arşivlerini açar.
Wikileaks örneğinde ise kamulaşma olgusu ani ve ilgili ülkenin iradesi dışında olmaktadır.
Tabii ki uluslararası konuların çoğunda ana rolü oynayan ABD gibi bir ülkenin, kamu malı olmasının en az otuz kırk seneyi bulması gereken diplomatik yazışmalarının ifşası basit bir olay değildir; Le Monde olarak, Wikileaks’in eyleminin bu boyutunu elbette çok iyi ölçtük.
Fakat bu yoğun belgelerin yasa dışı olsa da Wikileaks’e ulaştırılıp, kamu malı olması kaçınılmaz hale geldikten sonra, Le Monde, bu belgelerden bilgi edinmeyi, kendi gazetecilik ve uzmanlık tahlilinden geçirip, okurlarına sunmayı başlıca misyonu olarak gördü.
Bununla beraber, haber vermek, sorumsuz olmakla da bağdaşmıyor. Şeffaflık ve iyiyi kötüyü ayırt etmek bağışıksız değildir; bunun ise bizi, Wikileaks’i belirleyen tavırdan ayırdığının altını çizmek istiyoruz.
Nihayet, bu ifşaatların, Çin veya Rusya gibi ülkelerden değil de teknolojik ileriliği tartışma götürmez ve aynı zamanda en şeffaf topluma sahip olan ABD’den gelmesinin bir tesadüf olmadığının da altını çizmek istiyoruz.”
***
Demek ki geldiğimiz noktada “kamulaşma olgusu ani ve ilgili ülkenin iradesi dışında” olabiliyor...
İkincisi bu sürprizler otoriter değil daha ziyade şeffaf toplumlarda meydana geliyor...
Herkes belgelerle ilgili ama ben bu gelişmenin çağın kaçınılmaz dönüşümünün bir sonucu olarak görüyorum...
Dün ne demiştim:
“Wikileaks bilgileri ‘ikiyüzlülüğe’ çok ağır bir darbe vuruyor...
Ulus-devlet yönetimlerinin ‘kendi halklarına’ ve diğer ‘ulus-devlet’ yönetimlerine karşı ‘ilkesiz’ ya da ‘ikiyüzlü’ veya ‘çifte standartlı’ davranmaları zora girecek...
Aynı şey siyasal arenadaki insanlar için de geçerli olacak...
Yalan, hile, riya, ikiyüzlülük bundan böyle daha zorlaşacak...
Az kazanım mı?
Birileri bir hesaplar yapar ya da aksilikler vuku bulur ama hepsinin avcısı zamanın ruhu, tarihin temposudur...
Çünkü ondan daha güçlüsü yoktur ve olmayacak...”
***
Bugün buna bir cümle daha ekleyebilirim:
“Akıllı ol, saydam ol...”
Star