Bismillahirrahmanirrahim
İ’lem eyyühe’l-aziz!
Aklım yürüyüş yaparken, bazan kalbim ile arkadaş olur. Kalb zevkiyle bulduğu şeyi akla veriyor. Akıl berveçh-i mutad, burhan şeklinde bir temsil ile ibraz ediyor.
Meselâ:
Fâtır-ı Hakîmin kâinattan sonsuz bir uzaklığı olduğu gibi, sonsuz bir kurbiyeti de vardır. Evet, ilim ve kudretiyle bâtınların en bâtınında bulunduğu gibi, fevklerin de en fevkinde bulunuyor. Hiçbir şeyde dahil olmadığı gibi, hiçbir şeyden de hariç değildir.
Evet, âsâr-ı rahmetine mazhar olan sath-ı arzda mâmulât-ı kudrete bak ki, bir parça bu sırra vakıf olasın.
Meselâ, biri arzda, diğeri semâda veya biri şarkta, diğeri garpta iki şeyi bir anda yaratan Sâniin, o yaratılan şeylerin arasındaki uzaklık kadar uzaklığı lâzımdır. Ve keza herşeyin kayyûmu olduğu cihetle de, herşeyin nefsinden daha ziyade bir kurbiyeti de vardır. Bu sır, daire-i vücub, tecerrüd ve ıtlak hasâisindendir. Ve fâil-i aslînin mâhiyetiyle, zıllî olan münfail arasındaki mübâyenet-i lâzimesidir. Meselâ, şems, timsallerine kayyûm olduğu için, fevkalhad onlara bir kurbiyeti vardır. Ayinedeki zıl ve gölge ile semâda bulunan asıl arasındaki mesafe kadar da bu’diyeti vardır. (Mesnevi-i Nuriye, Şule)
Bediüzzaman Said Nursi
SÖZLÜK:
arz : dünya
âsâr-ı rahmet : rahmet eserleri
bâtın : iç, içinde
berveçh-i mutad : âdet olduğu gibi
bu’diyet : uzaklık
burhan : güçlü delil, sağlam kanıt
cihet : yön, taraf
cilâlı : parlak
cilve : görüntü, yansıma
dahil olmak : içinde olmak, bulunmak
daire-i vücub : hiç değişikliğe uğramayan ve varlığı zorunlu olan daire; Cenâb-ı Hakkın varlığı
elvân-ı seb’a : yedi renk
esmâ : Allah’ın isimleri
fâil-i aslî : asıl fâil, asıl işi yapan
Fâtır-ı Hakîm : herşeyi hikmetle ve benzersiz şeyleri üstün san’atıyla yaratan Allah
fevk : üst, yukarı
fevkalhad : sınır ötesi, sınır üstü
garp : batı
hadis-i şerif : Peygamber Efendimizin (a.s.m.) mübarek söz, fiil ve hareketi veya onun onayladığı başkasına ait söz, iş veya davranış
hariç : dışında
hasâis : vasıflar, özellikler
ıtlak : kayıt altına girmeme, sınırsızlık
i’lem eyyühe’l-aziz : ey aziz kadreşim bil ki!
ibraz etmek : ortaya koymak, göstermek
inkılâp etmek : değişmek, dönüşmek
işareten : işaret ederek
kayyûm : ayakta tutan ve varlığı devap ettiren
kesif : katı, yoğun, saydam olmayan
keza : bunun gibi
kudret : güç, iktidar
kurbiyet : yakınlık
lâtif : ince, saydam, şeffaf
mahiyet : bir şeyin aslı esası
mamulât-ı kudret : kudretin yaptığı ürünler; güç ve iktidarın ürünleri
mazhar olma : ayna olma
mübâyenet-i lâzime : iki şey arasında lâzım olan zıtlık ve zorunlu olan farklılık
münfail : fiilden etkilenen
nisbet : kıyas, oran
nuranî : nurlu, güneş gibi ışık saçan varlık
Sâni : herşeyi mükemmel bir san’atla yaratan Allah
sath-ı arz : yeryüzü
semâ : hava, gök
suret : görüntü
şark : doğu
şehadet : şahitlik, tanıklık
şems : güneş
tecerrüd : maddî olmama, soyut olma
temsil : kıyaslama tarzında benzetme; analoji
tevahhuş : korkma, ürküntü
timsal : akis, aynadaki görüntü
vakıf : halkın faydasına sunulmuş mal vs.
vâzıh : açık, aşikâr
zıll : gölge
zıllî : gölge ile ilgili, gölge olan
ziya : ışık
ziyade : çok, fazla