Bismillahirrahmanirrahim
Kardeşim, Âl-i Abâ hakkındaki cevapsız kalan sualinizin çok hikmetlerinden yalnız birtek hikmeti söylenecek. Şöyle ki:
Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, giydiği mübarek abâsını, Hazret-i Ali ve Hazret-i Fatıma ve Hazret-i Hasan ve Hüseyin’in üstlerine örtmesi ve onlara bu suretle,
لِيُذْهِبَ عَنْكُمُ الرِّجْسَ اَهْلَ الْبَيْتِ وَيُطَهِّرَكُمْ تَطْهِيرًا (“Tâ ki, ey Peygamber ailesi, Allah günahlarınızı giderip sizi tertemiz yapsın.” Ahzâb Sûresi, 33:33) âyetiyle dua etmesinin esrarı ve hikmetleri var. Sırlarından bahsetmeyeceğiz. Yalnız, vazife-i risalete taallûk eden bir hikmeti şudur ki:
Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, gayb-âşinâ ve istikbal-bîn nazar-ı nübüvvetle, otuz kırk sene sonra Sahabeler ve Tâbiînler içinde mühim fitneler olup kan döküleceğini görmüş. İçinde en mümtaz şahsiyetler, abâsı altında olan o üç şahsiyet olduğunu müşahede etmiş.
Hazret-i Ali’yi ümmet nazarında tathir ve tebrie etmek ve Hazret-i Hüseyin’i tâziye ve teselli etmek ve Hazret-i Hasan’ı tebrik etmek ve musalâha ile mühim bir fitneyi kaldırmakla şerefini ve ümmete azîm faydasını ilân etmek ve Hazret-i Fatıma’nın zürriyetinin tâhir ve müşerref olacağını ve Ehl-i beyt ünvan-ı âlisine lâyık olacaklarını ilân etmek için, o dört şahsa, kendiyle beraber “Hamse-i Âl-i Abâ” ünvanını bahşeden o abâyı örtmüştür.
Evet, çendan Hazret-i Ali halife-i bilhak idi. Fakat dökülen kanlar çok ehemmiyetli olduğundan, ümmet nazarında tebriesi ve beraati vazife-i risalet hasebiyle ehemmiyetli olduğundan, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, o suretle onu tebrie ediyor. Onu tenkit ve tahtie ve tadlil eden Haricîleri ve Emevîlerin mütecaviz taraftarlarını sükûta davet ediyor. Evet, Haricîler ve Emevîlerin müfrit taraftarları Hazret-i Ali hakkındaki tefritleri ve tadlilleri ve Hazret-i Hüseyin’in gayet fecî, ciğer-sûz hadisesiyle Şîaların ifratları ve bid’aları ve Şeyheynden teberrîleri, ehl-i İslâma çok zararlı düşmüştür.
İşte bu abâ ve dua ile, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Hazret-i Ali (r.a.) ve Hazret-i Hüseyin’i mes’uliyetten ve ittihamdan ve ümmetini onlar hakkında sû-i zandan kurtardığı gibi, Hazret-i Hasan’ı, yaptığı musalâha ile ümmete ettiği iyiliğini vazife-i risalet noktasında tebrik ediyor ve Hazret-i Fatıma’nın zürriyetinin nesl-i mübareki, âlem-i İslâmda Ehl-i Beyt ünvanını alarak âli bir şeref kazanacaklarını ve Hazret-i Fatıma وَاِنِّى اُعِيذُهَا بِكَ وَذُرِّيَّتَهَا مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ (“Onun ve neslinin, kovulmuş şeytanın şerrinden korunması için Sana sığındım.” Âl-i İmrân Sûresi, 3:36.) diyen Hazret-i Meryem’in validesi gibi zürriyetçe çok müşerref olacağını ilân ediyor.
اَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِهِ الطَّيِّبِينَ الطَّاهِرِينَ اْلاَبْرَارِ وَعَلٰى اَصْحَابِهِ الْمُجَاهِدِينَ الْمُكْرَمِينَ اْلاَخْيَارِ اٰمِينَ (Lem'alar, On Dördüncü Lem'a)
Bediüzzaman Said Nursî
SÖZLÜK:
abâ : yünlü kumaştan yapılmış hırka
Aleyhissalâtü Vesselâm : Allah’ın salât ve selâmı üzerine olsun
Âl-i Abâ/Hamse-i Âl-i Abâ : Hz. Peygamber’in (a.s.m.) aile fertleri. Resulullah (a.s.m.) hırkasını kızı Hz. Fâtıma, damadı Hz. Ali ve torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'in üzerine örterek özel dua ettiği için bu isimle anılmıştır.
âyet : Kur’ân’ın her bir cümlesi
azîm : büyük, yüce
bahşetmek : sunmak
beraat : temize çıkma, suçsuz olduğunun anlaşılması
çendan : gerçi
ehemmiyetli : önemli
esrar : sırlar, gizli gerçekler
fitne : toplum düzeninin ve asayişinin bozulması
gayb-âşinâ : gaybı bilen, görünmeyenden haberi olan
halife-i bilhak : gerçek ve doğru halife
hikmet : sebep, gaye, fayda
ilân etmek : duyurmak
istikbal-bîn : geleceği gören
musalâha : barışma
mübarek : değerli, bereketli
mühim : önemli
mümtaz : seçkin, üstün
müşahede etmek : gözlemlemek
müşerref : şerefli, değerli
nazar : bakış, görüş
nazar-ı nübüvvet : Peygamberlik bakışı
Resul-i Ekrem : Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.)
rivayet etmek : bir sözü nakletmek
Sahabe : Hz. Peygamberi (a.s.m.) hayattayken gören Müslümanlar
sır : gizli gerçek
sual : soru
suret : biçim, şekil
şahsiyet : kişilik
taallûk etmek : ilgili, alâkalı olmak
Tâbiîn : Hz. Peygamberi görenleri, yani Sahabeleri gören ve onlardan ders alan Müslümanlar
tâhir : temiz
tarik : hadis veya haberin geliş yolu
tathir etmek : temizlemek
tâziye etmek : teselli etmek
tebrie etmek : beraat etmek, kusur ve noksanlıktan uzak tutmak
teselli etmek : acısını dindirmek
ümmet : Hz. Peygambere (a.s.m.) inanıp onun yolundan giden mü’minler
ünvan-ı âli : yüksek ünvan
vazife-i risalet : peygamberlik vazifesi
zürriyet : soy, nesil