Allah Resulü (asm) dünyada rahat olmadığını beyan etmekle, bu dünyanın saadet diyarı değil, çalışma ve imtihan yeri olduğunu haber vermişlerdir. Saadet âlemi cennettir. Bütün elem, keder, hastalık ve musibetlerden uzak bir hayat ancak cennette vardır.
Bu dünyada celâl ve cemâl tecellileri birlikte kendini gösterir. Ve insan, her bir tecelli ile ayrı bir terakki ve tekâmül yoluna girer. Cemâl tecellileri onun ruhunda hamd ve şükür manalarını inkişaf ettirirken, celâl tecellileri ona ne kadar aciz ve fakir bir varlık olduğunu, Allah’ın rahmet ve yardımına ne kadar muhtaç olduğunu ders verir. Bu derslerle insan, kul olduğunu daha iyi anlar ve Rabbine karşı vazifelerini daha hassasiyetle yerine getirir.
Öte yandan, insan cemâl tecellisi olan sıhhatiyle ibadetlerini rahat bir şekilde yerine getirdiği gibi, celâl tecellisi olan hastalıklarla da aczini ve fakrını daha iyi hissetmek ve sabır göstermek suretiyle çok değerli ve verimli ibadetler yapar.
…
Risale-i Nur Külliyatı’ndan bela ve musibetlerle ilgili bir tespit:
“Hayat musibetlerle, hastalıklarla tasaffi eder, kemal bulur, kuvvet bulur, terakki eder, netice verir, tekemmül eder; vazife-i hayatiyeyi yapar.” (Lem’alar)
Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin bu güzel tespitini okuyunca şu hadis-i şerifin manasını daha iyi anlıyoruz:
“Belâların en şiddetlisi enbiyaya, sonra evliyaya, sonra da derecelerine göre diğer müminleredir.” (Buharî, Merdâ, 3)
Belânın bir manası da “imtihan”dır. Musibetlerle ağır imtihanlardan geçerek sabır, teslim, tevekkül, rıza imtihanını kazanan büyük zatların başında peygamberler gelir, sonra derecesine göre diğer has kullar…
…
Bilindiği gibi ağır imtihanların neticeleri de büyük olur.
“Dünya ahiretin tarlasıdır” hadis-i şerifini, insanın musibetlerle terakki ve tekâmül etmesi yönüyle ele alan şu ifadeler de bu konuda çok önemli bir derstir:
“Tohumlar gibi neşv ü nemâsız kalan birçok istidad çekirdekleri, zâhiri çirkin görünen hâdiseler yüzünden sümbüllenip güzelleşir.”
Bir çekirdeğin toprak altına atılması, görünürde bir musibettir. Orada parçalanması ikinci ve daha büyük bir musibettir. Ama sümbül vermenin yolu da bundan geçmektedir.
İşte insanın istidadında da (yeteneklerinde) çok çekirdekler vardır. Bunların gelişmesi, meyve vermesi ancak meşakkatle, çalışmayla ve sabretmekle mümkündür. Her ne kadar bu sayılanlar görünürde çirkin sanılsa da o zahirî çirkinliğin arkasında harika güzellikler saklıdır.
…
İnsan meyvesindeki celâl ve cemâl tecellileri, insan meyvesinin ağacı olan kâinatta da kendini gösterir. Kış-yaz, gece-gündüz, fırtına-sükûnet, dağlar-ovalar, güller-dikenler vs bu celâl ve cemâl tecellilerinden birkaçıdır. Şu var ki, bütün celâl tecellilerinin arkasında güzel neticeler vardır.
Bu vesileyle Bediüzzaman hazretlerinin, “Bütün inkılaplar ve küllî tahavvüller, birer manevî yağmurdur” ifadesine de kısaca temas edelim:
İnkılap ve tahavvül kelimeleri, “başka türlü olma, hal değiştirme” anlamına gelir. Sıhhatli bir kişinin hastalanması bir inkılaptır, bir hal değişikliğidir. Bu değişimle, onun ruh âleminde “sabır ve kadere teslim” imtihanı başlamıştır. Kuru toprağa yağmurun yağmasıyla da onda bir hal değişimi başlar. İşte insanın bu sabır imtihanını kazanması, toprağın yağmurdan fayda görerek çiçekler açmasına benzetilmiş oluyor. (2021)