Sayın Ali Bulaç Bey
Sizi yıllardır zevkle okudum ve dinledim. Sizi, kendime hep kardeş gördüm.–İfade etmekte zorluk çekiyorum. Ancak en iyi ifade eden tabir olarak bulduğum için bu kelimeler ile söylemeye çalışıyorum. İnşallah maksadını aşan ifadeler olarak telakki edilmez- Yer yer Klasik İslamî tarzı ihtiyar etmenize çok üzülerek de olsa, sizi, hala muhabbetle takip ediyorum.
Ancak Üstadım Bediüzzaman Hazretlerinin siyasi görüşleriyle ilgili olarak 01.10.2012’de Tarihsellikten bahsetmenizi Klasik İslamî tarzın çok sert, haksız, gerçeği yansıtmayan bir tezahürü olarak gördüğümden, aradan sekiz-on ay geçmesine rağmen hiç hazmedemediğim için size bu satırları yazıyorum.
Esasen, hemen o günlerde Manisa’daki 40–45 yıldır beraber olduğumuz Nurlu bir yolun takipçileri olan bir grup arkadaşımla, sizin bu yazınızdan dolayı ciddi üzülmüş, Risale-i Nurdan derlediğimiz, size Bediüzzaman’ın en azından geniş daireler bakışını kavrayabilmenizde kolaylık sağlayacak uzun bir metni hazırlamıştık. Ancak elinize geçme veya okuma ihtimalinin zayıflığı düşüncesinde olanların tesiriyle size gönderememiştim.
Şimdi Suriye’ye, diğer İslam ülkelerindeki hadiselerle beraber ağlarken, dualar ederken, bütün imkânsızlığıma rağmen cüz’i de olsa maddi yardımlarda da bulunmaya çalışırken, Mısır’ın feci hali de eklenince tam tabiriyle hanımları da geçen sulu gözlerimle dermansız düştüm.
Bence sizin gibi düşünenlere, Mısır hadisatı -hatta Arap baharı sanılan pek çok hal de- çok acı, ama, aynı zamanda da çok güzel bir cevaptır. Affınıza sığınarak size sormak istiyorum:
-Bu feci neticelere rağmen o günkü Bediüzzaman’ın siyasi fikirlerinin tarihselliği ile ilgili yazınızı tekrar yazabilir misiniz?
-Bediüzzaman’ı, tarihsellikle tekrar itham edebilir, Risale-i Nurun bu meseleye bakan metinlerine bigâne kalabilir misiniz?
-Türkiye’nin bu hallere düşmemesinin arkasında, Rahmetli dindar Erbakan’ı değil de; içkiyi bile rahat içebilen demokratları destekleyen, Bediüzzaman ve Talebelerini – anlayarak- görebiliyor musunuz?
-Muvaffak olamayan dindar ve halis Erbakan’ın yanında olanlardan, onun Radikal fikirlerini terk edenlerin, muvaffakiyetinin sırrını hep birlikte kabul ederek anlayabildik mi?
-Bediüzzaman’ın efkârını, Klasik Tarzdan, İslamcılıktan, Siyasal İslam’ın söylemlerinden, halis İhvanın tarzından ayırmak artık mümkün oluyor mu?
-Siz de, bizler gibi, sık sık İslam âleminin bu meseledeki yanlışlardan ötürü hali hazırdaki durumuna yana yakıla feryad ediyor musunuz?
-Siz de, bizler gibi, Bediüzzaman’ın takipçileri gibi, artık O’na geniş dairelerde de tam teslim olup (Çünkü pek çok Nur Talebesinin de sizin de ifade ettiğiniz gibi, geçmişte, zaman zaman yanlışlar yapması söz konusu olmuştur. Bu konuda sabıkalıdırlar ve dahi sabıkalıyız. Hala da böyle olanlar az da olsa bulunabilir. Ancak artık şahs-ı manevi, kâhir ekseriyetiyle tam doğru olan bir tarzdadır. Hadisatın ikazıyla da olsa elhamdülillah vasat hale kavuşmuştur.) beyninizin kıvrımlarından dahi, eski tarzları çıkarıp, geniş dairelerdeki eski hal yerine, Nurlu eserlerin bu asra bakan, Kur’ani düsturlarına uyma dışında, Kur’ana ve İslam’a, hatta, insaniyete zarar verecek, saadete kavuşmayı geciktirecek Radikal bir tarz diye ifade edebildiğimiz –halis de olsalar- İhvanî tarzlardan vazgeçmeyi düşünüyor musunuz?
-Fikir serdettiğiniz zeminlerin sahiplerine, takipçilerine de İhvan tarzlarında adım adım, şimdi koşarcasına, hırs ve inatla gitmelerinden, herkesin farkında olduğunu, yanlış yaptıklarını, geçmişteki haklı mefahirlerine de, kendilerine de, ülkemize de, insanlığa da Mısır’dakinden çok daha büyük zarar vermenin arefesinde, veballerinin büyüklüğünü anlatır mısınız?
-Mesela, aynen sizin gibi zevkle okuyup, iftiharla dinlediğim meslektaşım, kardeşim, ağabeyim gibi gördüğüm H.Gülerce Beye, Mısır’la ilgili yazdığı harika yazılardaki değerlendirmelerini, yakınlarındaki kişilere de, bilhassa idarecilere de, cemaatin büyüklerine de, uzaklara kadar anlatmasını söyleyebilir misiniz?
Elbette Hakka giden pek çok doğru yol vardır. Bizler daha kısa ve daha selametli bulduğumuz bu Bediüzzaman Yolunu ihtiyar ediyor ve bunda, feci sonuçları defalarca gördüğümüzden dolayı, kırk küsur senedir okuyup tartıştığımız, yüzlerce defa test ettiğimiz, mukayeselerle didik didik incelemeye tabi tuttuğumuz bu tarzda ısrar ediyoruz.
Ama her şeye rağmen elbette kimseyi de zorlamaya niyetimiz olmaz, olamaz.
Ayrıca A.Ünal, M.Türköne gibi pek çok değerli kişiler de bu konuda gerçekten sizi ve sizin tarzınızdaki düşünce sahiplerini ikna etmeye yarayacak çok güzel yazılar da yazdılar…
İmkânımız olsa sizinle yüz yüze konuşmak, Risale-i Nurun metinleri üzerinde mütalaada bulunmak isterdik. Ancak bunun gerçekleşmesinin zorluğunun, bizi yazı yazmaya yönelttiğini bilmelisiniz.
Sizin konumunuzda olaylara daha vukufiyetle bakmanın mümkün olacağına inanmakla birlikte; bir yönden de bulunduğunuz avantajlı konumun doğuracağı veya getireceği halin “Ma’lumat ve keşfiyâtını kâfi gören, eslâf-ı izamın irşadatından mahrum kalır” fikrini haklı çıkaracak durumu oluşturacağından da endişe ederiz.
Hem, tahsiliniz, beraber olduklarınız ve okuduğunuz, size avantaj sağlayacak bütün o harika İslami eserlerle, maalesef belki bin senedir teraküm eden İslam Dünyasının dertlerine, meselelerine klasik bakışla ortaya konulan efkar, maalesef resetlenmeye ihtiyacı olan bir halde, çok yeni Kur’anî temel usullere muhtaç bir vaziyette olduğundan, sizlerin efkarını oluşturan o eli öpülesi zevatın eserleri, maalasef sizler gibi pek çok ilahiyatçı, sosyoloji sahası insanlarını Risale-i Nur gibi asrın ruhu hüviyetindeki eserlere yaklaştırmamış, yaklaştırmıyor. (Belki, bu konuda Şerif Mardin beyi okumak da gerekir.) Mecburi bir hürmetin yanında esaslı bir mesafeyi de ısrarla muhafaza ettiriyor. İnşallah maksadını aşan kelam olmaz ise, bir ilmî enaniyet, çok kemaldeki insanı bile, maalesef büyük bir maharetle, belki de hissettirmeden, bu Nurlu yol haritası dışında bırakmaya muvaffak oluyor. Burada da ”Herkes kendi müşahedâtına tâbidir.” Ölçüleri beni korkutuyor. Çünkü o bin senelik efkârla şekillenen zihinler, samimi olarak Nurlara teveccüh etmez, edemez ise, durumumuz, bakışımız, müşahedâtımız elbette çok farklı olacaktır. Değişmesi, ancak Allah’ın lütfu ve ciddi teveccühümüzle gerçekleşebilir.
Ama her şeye rağmen sizin ve beraber olduğunuz pek çok arkadaşınızın, arkadaşımızın, her şeye rağmen ihlaslı, samimi, ciddi birikimli olmanıza inandığımız için, belki Bediüzzaman’ın kendi satırlarıyla muhatap olunursa, me’hazdeki kutsiyetin de tesiriyle realiteyi, gerçekleri, Sahabenin bile korktuğu âhirzaman hakikatini daha çabuk anlayacağınıza inanarak, binlerce kalbi duayı da ekleyerek, Risale-i Nurun metinlerini, -başka bir ifadeyle- Bediüzzaman’ı size muhatap etmek istedik.
Tereciye tere satmak gibi olmasın ama; şeraitle idare olunan(!) İran’ın; Şer’i (!) devlet olan Suud Kırallığının; Dünyanın en büyük medresesi hükmündeki Ezherin Şeyhinin ve daha pek çok İslam Devleti ve büyüklerinin Mısır konusundaki davranışlarınızı o meşhur yazınızdaki temel fikirlerinizle -Elbette ayni manaların mütemmi olan yıllarca yazıp anlattıklarınızı da- nasıl bağdaştırıyorsunuz. Artık teviller, zekalar yetmez. Bu mızrak, çuvala sığmaz.
Risale-i Nurlardan, 12.Sözün 2. ve 3. Nüktelerini okumanız; Lemaattan “Hüda-Deha parçalarını tetkik etmeniz; hatta iyi bir Nur Talebesiyle mütalaalı okuyup dinlemeniz gerekir…
Papalık adresine Bediüzzaman’ın kitap gönderip, mektup yazmasını; İstanbul’da Papalık Temsilciliğini ziyaretini ve sarf ettiği sözleri; Emirdağ Mektuplarındaki CHP Genel Sekreterini memleket meselelerine koşturmada beraber çalışmaya çağırmasını anlattığı metinleri, İhlâs Risalelerinde bütün beşeriyetin iki cihan saadeti için Hıristiyan ruhanilerle işbirliğine çağrısını ifade eden ve bunların mütemmimi metinleri de okumanız gerçekten o kadar önemli ki birkaç satırla anlatmak elbette imkânsız.
Bu âhirzaman Müminliğinin zorluğunu; kulluğu kabul etmeyen, edemeyen dağlar ve semanın ağır vazifeden kaçışını; insanın kabulle cahil ve zalimliğini ortaya koyuşunu, tam burada hatırlatmak, bu manayı anlatmakta çok uygun olur kanaatindeyim.
Hatta ABD’nin Suud ile rahat çalışması yanında Türkiye’den pek memnun olamayışını; Türkiye’nin AB’ye uygun kanunlar çıkarmasını, ekonomide muvaffak olmasını, Batı taraftarı oluşunu -elbette iyi yönleriyle-, İsrail ile bile işbirliği yapabilmesini- elbette akıl, ilim ve kırmızı çizgilerimizi unutmadan, sekülerizme –elbette inançlarımızla örtüşen şekilde- Radikal kafalılar gibi bakmayışını, farklı efkâra imkân vermesini hayret ve biraz da mecburen memnuniyetle bakışını görmeniz fark etmeniz söz konusu olmuştur herhalde.(Seküleristlerin en çok korktuğu, İslam’ın başkalarıyla birlikte yaşamaya uygun olmayışı iddiasına karşı, Etkileşim Yayınları’nda neşredilen, Ian s. Markham’ın “Bediüzzaman’dan Neler Öğrendim” adlı kitabını okumak lazım)
Bunun yanında size Bediüzzamanca bir İttihad-ı İslamın detaylarını da anlatmamız zannedersem zaruridir. Çünkü pek çok İslâm alimin sınırları kaldıran, silah fabrikaları imajıyla şekillenen, bütün kafirleri dize getiren, sınırları kaldıran güçlü (!) İslam birliği, nefsü’l emirdeki realiteden o kadar uzaktır ki, bırakın İslam alemine saadet getirmesini, dünyayı kana bulayacak yeni bir felaket tarzıdır.
Keşke sadece İran ve Mısır gibi iki ciddi birikimli bir-iki İslam devleti, Türkiye gibi Bediüzzaman’ın yol haritasına erken dönemde uyabilseydi. Bu devletlerin bazı Üniversitelerinde, hatta Ezher de bile Risale-i Nur metinlerine bağlı Sempozyumlar olmuş ve olmakta ise de maalesef bu çalışmaların hızı, dünyanın bela arayan gidişatına yetişememiştir.
Bütün bunları taassupla değerlendirmiyorsanız elbette bizden daha çok bu yorumların çok ilerilerini, daha kolay anlarsınız ama…Ah, ah…Tabii ki kendi müşehadatımız bizi rahat bırakırsa !
Ancak sizin gibi arkadaşlarımızın, Bediüzzaman’ın Siyasete bakışını, bir âlimin görüşleri olarak değil de, asrımızın olmazsa olmaz bir usul dersi olarak algılaması, bizim için çok önemlidir.
Sizlerin, eğer Bediüzzaman’ı kabul edip ikna olmanız halinde önemli bir dellâllık yapabileceğini düşünüyoruz. En azından vazifemi, bir kardeşime yapmış olmak, kıyamet günü mesuliyetten kurtulmak istiyorum. Hatta sırf ahirette değil, dünyada da, gelecek nesillerden yüzüme tükürükler gelmemesi için hazırladığımız ve harfiyen uymaya çalıştığımız Risale-i Nur derlemesi metinleri, direkt Bediüzzaman ile muhatap olmanızda kolaylık olması için yazımın ekine koyuyorum.
İnşallah benim gerçekten çok samimi olarak ifade etmeye çalıştığım makul fikirlerimi yanlış anlamadan okur, değerlendirirsiniz.
Bütün hayırlı faaliyetlerinizde muvaffak olmanız temennisiyle hürmetlerimi arz ederken, sizi Bediüzzaman ile baş başa bırakıyorum.