Isparta, Risale-i Nur hizmetinde çok müstesna ve mümtaz bir yere sahiptir. 1927 yılının başlarında Burdur’dan Isparta’ya ve buradan da Barla’ya sürgün olarak getirilen Bediüzzaman Hazretleri, her türlü baskı, zulüm ve tarassuda rağmen mümin ve samimi Ispartalılar tarafından büyük bir muhabbet ve hürmet ile karşılandı.
Evet zor günlerde yapılan en küçük bir hizmetin, gösterilen en ufak bir alakanın ve uzatılan dost ve samimi bir elin sıcaklığının unutulması mümkün değildir.
Barla’da başlayan iman ve Kur’an hizmeti, önce Isparta’nın geneline ve ardından da bütün ülke sathına dalga dalga bütün samimiyet ve ihlası ile yayılmaya başladı.
Isparta Kahramanları, Mübarekler Heyeti, Nur ve Gül Fabrikaları ve birer Kur’an medresesine dönüşen Isparta’nın ilçe ve köylerini, her zaman ve her zeminde milyonlarca insan muhabbet ve dualarla yad etmektedir.
Bediüzzaman Hazretleri, Isparta’yı memleketi olarak kabul etti. Buranın fedakâr ve kahraman insanlarını hemşehrim diyerek bağrına bastı. Onlardan sürekli sitayiş ve hayırla bahsetti.
Onlar da bu samimi alaka ve muhabbeti karşılıksız bırakmadılar. Davasını, davaları olarak bildiler. Her türlü bedeli ödemeye hazır bir şekilde, iman ve Kur’an davasına gönülden ve cesaretle sahip çıktılar.
Senirkent ve Tola ailesi de, bu büyük manevi şereften ziyadesiyle hissedar oldular.
Tahsin Tola ve Ali İhsan Tola, farklı alanlarda iman davasını omuzlayarak Senirkent’de tam bir istinat noktası ve kutup yıldızı mesabesinde, ecdatlarının manevi şeref ve mefahirine, her zahmeti göze alarak kahramanca sahip çıktılar.
Ali İhsan Tola 82 yıllık bereketli ömründe, Senirkent’lilerin iman ve Kur’an hizmetinde tam bir medar-ı iftiharı olarak, istikamet ve sebat ile hayatının sonuna kadar bu mukaddes davanın bayrağını yükseklerde tutmaya devam etti.
Tola Hanedanının aslı, Mekke ve Medine’de kadılık yapan bir aileye dayanır. Bu iki mukaddes şehirde Kadılık yapmak için de mutlaka Seyyidler ailesine mensup olmak gerekir.
Bediüzzaman Hazretleri bu mensubiyete binaen, Emirdağ’da kendisini ziyaret eden Ali İhsan Tola’ya “biz akrabayız” demiş ve Ali İhsan Tola’nın, “biz Senirkent’liyiz, siz Şarklısınız, biz nereden akraba oluyoruz” diye itirazı üzerine bu sözleri üç sefer tekrarlamış ve Zübeyir abinin dizine dokunması üzerine Ali İhsan Tola itirazından vaz geçmiştir.
Bu aile sonraki yüzyıllarda Konya-Beyşehir’e yerleşir. Buradan da Senirkent’e gelerek burayı mesken tutarlar.
Tola ailesinden yolu Bediüzzaman Hazretleri ile ilk olarak kesişen zat Ali Naili Tola’dır. 1907 yılının sonlarında İstanbul’a gelen ve Şekerci Han’a yerleşen Bediüzzaman Hazretlerini ziyarete gelenlerden birisi de Senirkentli Abdullah Naili Tola’dır. O dönemde hukuk fakültesinde okumakta olan bir talebe olan Ali Naili, yedi lisan bilmektedir.
Abdullah Naili Bey, Bediüzzaman Hazretleri ile olan bu görüşmesinden çok etkilenir ve vefat ettiği 1949 yılına kadar onunla irtibatını hiç koparmaz, bir şekilde haberleşirler. Yazısı çok güzel olduğundan dolayı, Bediüzzaman Hazretleri hitaplarında ona “Yazısı güzel Abdullah Efendi” diye iltifat eder. Vefat ettiğinde geride bıraktığı Bediüzzaman Hazretleri ile olan yazışmaları ciddî bir yekûn tuttuğu ifade edilmektedir.
Abdullah Naili Tola, Risâle-i Nur’ların matbaalarda basılmasında çok büyük gayret gösteren Demokrat Parti Milletvekili Dr. Tahsin Tola ile Ali İhsan Tola’nın eşi Saadet Tola’nın da babasıdır.
Uzun yıllar doktorluk yapan ve bu arada halkla haşir neşir olarak çok büyük hizmetlere imza atan Dr. Tahsin Tola’ya bu özelliğinden dolayı ve ten rengi de esmerce olduğundan hizmet ettiği insanlar tarafından ‘’Kara Melek’’ lakabı takılmıştır.
İşte Ali İhsan Tola, bu büyük aileye mensup olan ve çevrede İslami ilimlere olan vukufiyeti nedeniyle ‘’Molla’’ olarak tanınan Abdullah Fehmi Efendinin oğlu olarak 1927 yılında Senirkent’te dünyaya geldi.
Abdullah Fehmi Efendi, Senirkent’te uzun yıllar boyunca Belediye Başkanlığı görevinde bulundu. Bu sıralarda dini ve manevi hizmetlere elinden geldiği kadar sahip çıktı. Dini hizmetlerin ve faaliyetlerin yasaklandığı bu dönemde, Abdullah Fehmi Efendi, bütün ihlas ve samimiyeti ile bu manevi bayrağın yere düşmemesi için çok büyük bir gayret gösterdi.
İlkokulu Senirkent’te okuyan Ali İhsan Tola, daha sonra da ilçesinde bu okullar olmadığından dolayı, ortaokul ve liseyi Afyon’da yatılı olarak tamamladı. Ve 1949 yılında İstanbul Orman Fakültesi’nden Orman Mühendisi olarak mezun oldu.
Birçok yerde Orman Mühendisi olarak görev yaptı ve bu sırada görevinin de bir gereği olarak farklı ağaç ve nebatlarla ve özellikle şifalı bitkilerle yakından ilgilendi ve bunlarla ilgili olarak bazı çalışmalar yaptı. Bu bitkilerin birçok hastalığın tedavisinde önemli katkılarda bulunduğunu müşahede etti.
Aynı yıl memleketi olan Senirkent’e tayin edildi ve Orman İşletmesinde yönetici olarak göreve başladı. Bu sıralarda dayısının kızı Saadet hanımla evlendi. Bu evlilikten Handan, Candan ve Nurdan adlarında üç kız ve Abdullah adında bir erkek evlatları dünyaya geldi.
Ali İhsan Tola 1953 yılında üç arkadaşıyla birlikte büyük bir zat olarak duydukları Bediüzzaman Hazretlerini ziyaret için Emirdağ’a gitti. Ama Üstad’ın Zübeyir Gündüzalp vasıtasıyla ilettiği “içlerinden memur olan gelsin!” talimatı sonucu sadece Ali İhsan Tola içeri alındı ve Bediüzzaman Hazretleri burada Ali İhsan Tola ile üç saate yakın görüşerek ders verdi.
Bu görüşmenin ardından Ali İhsan Tola farklı bir âleme girerek, çıkışta ayakkabılarını da giymeyi unutarak buradan ayrıldı. Senirkent’e eve geldiğinde hanımı ve annesi bu haline çok şaşırırlar. O saatte Senirkent’e araba bulunmamaktadır. Ali İhsan Tola’nın ayağında ayakkabıları da yoktur. Çoraplarıyla gelmiş ve sorulara da cevap vermemektedir. Çorabında hiçbir yırtığın da olmadığını fark etmişlerdir. Ali İhsan Tola Emirdağ’dan nasıl geldiğini anlatmaz. Fakat iki gün sonra kapı çalınır ve Üstad Hazretleri “İhsan ayakkabılarını Emirdağ’da unutmuş!” diyerek ayakkabıları göndermiştir. Hanımı Saadet Hanım ayakkabıları teslim alınca eşindeki farklı hali ve değişimi anlar.
Ali İhsan Tola, Risale-i Nur ve Üstad Bediüzzaman’ı tanıdıktan sonra resmi görevinden istifa ederek, iman ve Kur’an hizmetleriyle meşgul olmaya başladı. Üstad’ın talimatıyla Sav’da bulunan teksir makinesiyle ilgilenerek neşir hizmetlerinde çok önemli çalışmalarda bulundu.
Bu sıralarla Ankara’da Risale-i Nur eserlerinin yeni harflere çevrilerek matbaalarda basılması sırasında, sık sık Ankara’ya giderek ve buralarda uzun süreler kalarak tashih ve basım işlerinde çok değerli hizmetlerde bulundu.
Dayısının oğlu Tahsin Tola bu dönemde Demokrat Parti Isparta Milletvekili olduğundan, Üstad’ın talimatı doğrultusunda birlikte, siyasilerle bazı irtibat ve temasların kurulmasında çok aktif görevlerde bulundular. Risale-i Nur Külliyatının tamamının bu dönemde neşredilmesinde bütün zorluklara, kâğıt kıtlığının bulunması ve karaborsada çok pahalı bir şekilde satılmasına rağmen, bu gayretlerin neticesi çok büyük kolaylıklara mazhar ve vesile oldular.
Ali İhsan Tola’nın en bariz özelliklerinden birisi de, kâinat eczanesinden bazı bitkileri, bazı insanlara tavsiye etmesi ve bunların çoğu zaman şifalara vesile olmasıdır. Mesleği Orman Mühendisi olduğundan, bitki ve ağaçlarla çok fazla haşir neşir olduğundan, bu alanda da çok büyük hayır ve hizmetlere vesile olmuştur.
Bir sohbet esnasında Mustafa Sungur Ağabey şifalı bitkilerle ilgili olarak ‘Ali İhsan, bu bitkilerin esrarı nasıl oldu?’ diye sormuş ve Ali İhsan Tola da şu cevabı vermişti:. ‘Üstad’ın himmetiyle açıldı. Sizi nasıl görüyor, tanıyorsam, o bitkileri de öyle görüyor, tanıyorum. Neye yaradıkları bana o surette görünüyor. Mesela bir bitki böbreğe yarıyorsa, onu böbrek suretinde görüyorum’ demişti.”
Bilindiği gibi, Rabbimiz, her derdin dermanını kâinat eczanesinin içine dercetmiştir. Ölüm hariç her hastalığa şifa, yapılacak bu çalışmalar sonucu bulunabilir. Elbette tıp ilminin bu konudaki rehberliği ve yöntemlerine uymak gerekir. Fakat ilaçlardaki kimyasal maddeler ve katkılar arttıkça yan etkilerinin de arttığı ilim dünyasının ifade ettiği hususlardandır. İnsanlar da bu ilaçları, yan etkilerine rağmen yararları, zararlarından daha fazla olduğu için tercih etmek durumunda kalıyorlar.
Fıtri ve doğal yollardan yapılacak tedavilerle ilgili olarak yapılacak çalışmaların arttırılması ve bilimsel zeminlerde bu konuya daha fazla ağırlık verilmesi gerekir. Bugün için dahi bu konuda yapılan çalışmaların yeterli olduğunu kimse söyleyemez. Maalesef ilaç sektörü etrafında dolaşan spekülasyonların çok ciddi boyutlarda olması ve bu sektörde çok büyük paraların dönüyor olması da bazı şüpheleri beraber getirmektedir.
Kâinatın büyük eczanesinde, birçok hastalığın tedavisinde kullanılabilecek ve yan etkileri olmayan, keşfedilmeyi bekleyen çok sayıda bitkinin bulunduğu konusunda kimsenin şüphesi olmamalıdır. Önemli olan bu çalışmaların ilmi zeminlerde ve ciddiyetle yapılmasıdır.
İşte Ali İhsan Tola’nın sık sık dile getirdiği husus bu önemli konuydu. Bediüzzaman Hazretlerinin Lokman Hekim ruhlu talebesi, kendi tecrübe ve gayretleri ile elde ettiği ve belki de manevi olarak kendisine açılan bir kapıdan içeri girerek, çok sayıda insanın iyileşmesine bu şekilde ve kâinat eczanesinden çıkardığı devalarla vesile olmuştur. Bu gayretleri ile de Tıbb-ı Nebevinin ihyası için üzerine düşen görevi layıkıyla yerine getirmeye çalışmıştır.
Bu meyanda Ali İhsan Tola özellikle ardıç tohumu balı ve yağı, kantaron, karabaş otu çayı ve balı, kekik, lavanta yağı, çörek otu gibi bitkiler üzerinde çok durarak, insanların şikâyetlerine göre bu bitkilerin çeşitli şekillerde kullanımını tavsiye ederdi.
Üstad Hazretlerinin karabaş otu çayını zaman zaman içtiği ve tavsiye ettiği de bilinmektedir. Ali İhsan Tola bir sohbetinde, Üstad Hazretlerinin Çam Dağındaki bir sohbet esnasında kendisine Karabaş otunu göstererek tavsiye ettiğini ifade etmektedir. Bugün birçok ilmi çalışmada, karabaş otu çayının özellikle kalp damarlarını açıcı etkisi üzerinde durulmakta ve bu konuda çalışmalara devam edilmektedir.
Daha sonraki yıllarda bu kez taşlarla ve madenlerle bazı hastalıkları tedavi etme konusuna eğilerek, bu konu hakkında da çok önemli tavsiyelerde bulundu. Hangi madenin, hangi kıymetli taşın hangi hastalığa iyi geldiğini isim isim belirterek anlatıyordu.
Bir yanlış anlaşılmanın önünü geçmek maksadıyla şu hususu da ifade etmemiz gerekir. Yapmış olduğu bu tavsiyeler ve vermiş olduğu bitkisel karışımlardan dolayı bir ücret almadığı gibi, hiçbir zaman herhangi bir ücret beklentisi içinde de olmadı. Bu çalışmaları hep Allah rızası için yapmaya gayret gösterdi.
Ali İhsan Tola’nın Senirkent’teki evi vefatına kadar sürekli gelip gidenlerle dolup taşmaya devam etmiştir. Ziyaretçileri eksik olmamış, sağlığı ve zamanı elverdiği müddetçe gelen giden herkesle ilgilenmeye çalışmış ve dersler yapmıştır.
Ders konusuna verdiği önem, yakınları tarafından sürekli dile getirilen hususların başında gelmektedir. Çoğu zaman kitabı eline alarak misafirlere Risalelerden bir bahis okur, bazen de orada bulunan başka birisine okuturdu.
Kur’an ve Risale yazma işine de çok büyük ehemmiyet verir ve bunu en önemli meşgalelerinden birisi olarak kabul ederdi. Hatta yanına gelenlere ve aile efradına da bu konuyu çok sık tavsiye eder, bunun çok önemli olduğunu, hayırlara, manevi muhafazaya ve fütuhata vesile olduğunu ifade ederdi.
Ali İhsan Tola’nın önem verdiği konularda birisi de, misafirlere mutlaka yemek ikram edilmesi konusuydu. Evine gelen misafirlere yemek ikram etmeden göndermemek için elinden gelen her şeyi yapardı. ‘’Yemeğe ne kadar çok el uzanırsa bereketi de o kadar artar’’ diyerek adeta Halil İbrahim Sofrası hassasiyeti ile davranırdı. Aile efradına bu konuda çok sıkı tembihlerde bulunur, bazen o yaşlı ve hasta haliyle kendisi de kalkar, sofranın kurulmasına ve yemeklerin getirilmesine yardım ederdi.
Bereketli ve hizmet dolu uzun bir ömrün ardından 13 Mayıs 2009 tarihinde vefat eden Ali İhsan Tola, ardından hizmetlerle geçen, istikamet ve şeref ile yaşanmış bir hayat bırakarak Rabb-ı Rahimine kavuştu.
Vefatından bir gün önce evinin önünde ilginç bir olay yaşanır. Penceresinin önündeki dut ağacının yanında o zamana kadar o çevrede kimsenin görmediği yuvarlak başlı pırıl pırıl yemyeşil binlerce kuşun toplandığı görülür. Bu kuşlar tam bir koro halinde on beş dakika kadar ötüşürler. Ali İhsan Tola da, pencereyi açıp bu kuşların ötüşünü seyreder.
1996 yılında Senirkent’e ailece bir seyahat gerçekleştirmiş, dostum ve kardeşim Osman Arslanlı ile birlikte bu muhterem ağabeyi kendi evinde ziyaret etmiştik. Vefatından sonra da yine bir Senirkent seyahatimizde evlerinin hemen yanında bulunan mezarında ruhuna fatihalar okumuştuk.
Rabbim mekânını cennet ve makamını ali eylesin.