Bir insan ne ile meşgul olursa, o meşguliyeti bütün dünyasını dolduruyor ve en iyi, en güzel olanı kendi buldukları, uyguladıkları ve yaşadıkları olduğunu zannediyor. Bunda bir zarar ya da mahzur yoktur. Fakat bunu herkesten aynı derecede bekler de aksini düşünemez olursa, o zaman hürmet ve hikmeti, maslahat ve hürriyeti kaybedip herkes ve her şeyi yörüngesinde toplamak ister. Bunu, kendimden biraz biliyorum. Mesela bir ders yapma tarzım var. Başka kardeşimizin tarzına kolay alışıp benimsemekte bazen zorlanıyorum. Bir hizmette çok meşgul olunca, diğer hizmetleri biraz hafif görme eğilimi oluyor. Hizmeti sadece kendi meşguliyetime has kılma eğilimime engel olmakta zorlanıyorum.
Şimdi bu münekkit arkadaşımız da epey süredir "meal okuma" hizmetleri ile meşgul olunca herhalde, başkasının başka meşguliyetini, hizmetini görmez, hatta bir cihetiyle de lüzumsuz, boş işler olarak görmeye başlamış. Kendi sınırlarını zorlayacak şekilde de parçadan bütüne bakmadan yaptığı yorumlarla, kendi anladığını merkeze yerleştirip başkasının hem hizmetini hem de bir cümle ya da parçadan anladığını su-i zanlara kurban edivermiş.
Meal okumak ile ilgili mülahazalarımızı 19, 22 ve 25 Mayıs 2020 günlerinde yazdığımız "Meal Okuyarak Nasıl Maocu Oldum" başlığı ile Risale Haber'de yazdığımız üç yazıya havale ediyoruz şimdilik. Diğer hususlara kısaca işaret edip yazılarımızı bitirmek istiyoruz.
Yarım asra yaklaşan Risale okumalarımız ve hizmet hayatımızda ne dikkatimi çekmiş ne de bir abiden veya bir kardeşten dinlediğim Yedinci Şua'nın 14. mertebesine geçen "Vahyin hizmetini gören şumullü ilhamlar" cümlesi var. Bir videoda bir arkadaş, bu cümlede kastedilen mânaya Risale-i Nur'un girebileceğini söylemiş. Yani Risale-i Nur, bir vahiy değildir ama "vahyin hizmetini gören İlhamdır" demeye getirmiş. Bu münekkit dostumuz da sosyal medyadaki bu münferit çıkışı ele alıp bana göre söz konusu cümleyi hem yanlış açıklamış hem de bunu bütün nurculara teşmil edip işi Bediüzzaman'a iftira atılıyor noktasına getirmiş.
Öncelikle hayvanata gelen ilhamın aslında bir tür vahiy olduğunun doğru olduğunu belirtelim. Çünkü hayvanat, âyetle de sabit ki hiçbir cüz'i ihtiyarîleri olmadığından, onlardan sudur eden fiiller, doğrudan vahyin neticesidir. Fakat söz konusu cümle bunu anlatmıyor. Çünkü vahiy ile ilhamın ikinci farkında ilhamın "gölgeli ve renkli" oluşunu anlatırken insan ve hayvanat ilhamlarını zaten ayrıca örnek veriyor. Söz konusu cümle ise, vahyin farkının anlatıldığı kısımda "Padişah-ı Ezelinin umum âlemlerin Rabbi ismi ile ve kâinat Halık'ı unvanı ile vahiy ve "vahyin hizmetini gören şumullü ilhamlar" şeklinde geçiyor. Burda gecen "vahyin hizmetini gören ilhamın" hayvanat ilhamı olması mümkün mü? Değil bence. Az aşağıda hayvanat ilhamı ayrıca izah ediliyor zaten.
Bu ilham nevi bana göre, peygamberlere vahiy dışında gönderilen ilhamlarla, kendi kûduretini ilhama katmadan, ilhamı aynıyla yansıtan, mücella keyfiyetteki Hazreti Ali misâli sahabeler ve o keyfiyete yakın velilere gelen ilhamlardır. Risale-i Nurların bu ilhama girip girmeyeceğine ise karar veremem. İşin bu cihetiyle de ilgilenmem. Niçin? Ya kardeşim her şey bedihi zaten. Küçük bir balık keyfiyetinde olan istifaden ile kazanacağın kanaatle bir başkasının balina keyfiyetindeki istifadesi ile kazanacağı kanaat aynı olmaz. Fakat bu her şeyi malumatı ile sınırlı gören münekkit arkadaş, bu "vahiy hizmetli ilhama" kafayı takmış. Bunu iddia eden benim hiç rastlamadığım internette gördüğü birkaç hayali konuşmacıyı muhatap alarak "Sizi gidi köftehorlar! Aslında Risalelere vahiy diyeceksiniz ama buna cesaret edemeyip şumullü ilham diyorsunuz" suçlamasını yöneltiyor. Fakat bunu diyenler mevsuk ve hizmette sebkat etmiş kişiler mi acaba? Hayır. İnternette dolaşan İçimizden bazılarıymış. Ya arkadaş o adam, Fırıncı abi gibi vakf-ı hayat etmiş birine bile "hain" diyecek kadar alçaldı. Adamı ikaz ettim de beni mahkemeye vermek ile tehdit etmişti. Bunun gibi insanların iddiaları cinsinden bir şeyi, ciddiye alıp dillendirmek, mütercim, müellif hem de Urduca hariç bütün dilleri bilen ve kendisinden çok şey beklediğimiz bir fart-ı zekâya yakışır mı? Aç telefonu ya da sosyal ortamda cevabını ver arkadaş. Çok uzadı bu konu ama birkaç hususa da yer vermek zorundayım.
Güya mâlum yapıdan daha vahim durumla karşı karşıyaymışız. Bazı sövgücü sosyal medya kahramanları, geçmişin küçük mehdiyet örneklerinden daha tehlikeli boyutlarla yaşatıyorlarmış mehdi meselesini. Yani yine bunca yıllık tecrübemle gördüğüm, nur talebelerinin gündeminde olmayan bir meseleyi, sosyal medyada bir iki ağzı bozuk dengesizi göstererek, bütün cemaate mal etmeye çalışıyor. Yazık ki yazık. Bunca senedir ders yapıyor ve dinliyorum. Yıllarımızın beraber geçtiği ne Sungur ne de Fırıncı abi veya diğer abilerden "Üstad, mehdidir, bunu bilin, ona göre ha!" diye ne bir işaret ve ne de telkin gördüm. Sadece çok nâdirattan sorulduğunda, genel mânayı anlatıp gerisini akla ve ferasete havale eden bir eda müşahede ettim. Bunu büyütüp hatta binlerce vakıf ve vakıfâne çalışan ehl-i hizmetin hizmetini yok sayarak kocaman bir camiayı hadsizce "mehdinin askerleri olma egosuyla" hareket eden ve sorumsuz haşhaşi oluşumunun zemini olarak görmek, böyle anlatmak nasıl bir halet-i ruhiyedir? Nevzat Tarhan hocamıza sormak lazım.
Risale-i Nur dışında kitap okumayı da yasaklamış bu nurcular! Vay cahiller! O zaman senin kitaplarının içinde bulunduğu yayınları satmak ve tanıtmak için Karadeniz'de girmediğim ilçe, kütüphane ve okul bırakmadık. Bunlar neydi? Bu konuyu kısmen işlediğimiz Risale Haber'de çıkan 3 ve 5 Kasım tarihli "Risale-i Nur Her Suale Cevap Verir mi?" adlı iki yazımıza havale ediyoruz. Sadece şunu ilave edebilirim ki bir yasaklamak yoktur. Sadece tanzim, tasnif ve tavsiye olabilir. Ama münhasıran Risale-i Nur okunması ve tahsili için açılan dershaneler bir curcunanın mahalli değildir, olmamalı ve olamaz. Ama sen dert etme arkadaş. Senin kitapların elden ele dolaşıyor zaten. Duyduğuma göre Faruk Beşer hoca bile almış!
Bir yazısında da nurcuların kapısı, feto kapılarına açık ama Kur'an'a "okuma anlamazsın" yazısıyla kapalı iftirası var. Artık aklın kül olduğu, sabrın son bulduğu noktaya geldik demektir.
Ey seksenlerin başından beri Hizmet Rehberi'nin başındaki düsturları nazara vererek, mücadele ettiğimiz uluslararası bir tedhiş örgütünü, İhlas ve Uhuvvet Risalesi düsturları altında bulunan bir camiayla karıştıran ruh! Attığın bu çamurlar, bu nezih insanlara bulaşmadığı gibi, bu hâlinle muhbirlik yapmaya çalıştığın kesimlere de inandıramazsın. Sende ne yapılan binlerce hizmeti görecek göz, anlayacak feraset ne de kadirşinaslık hissi kalmış.
Siyasete de girmiş dahi-i âzam arkadaş. Keskin feraseti ile Üstadın bazı tavsiye, tutum ve davranışlarında tutarsızlık öngörmüş. Bir taraftan derste dost ve düşman fark etmez deniliyor, diğer taraftan da bir haklı tarafa nokta-i istinat olunması ile insanlar ürkütülmüş olmaz mı diye soruyor. Nur talebelerinin, sanki bir sonuç bekliyormuş gibi siyasî mülahaza ve çalışmaları da sonuçsuz kalmış kehanetinde bulunuyor. Nur talebelerinin geçmişte bazı ifrat ve tefrit halleri hariç, Üstadın ve talebelerinin iman hakikatlerine ve hizmete daima muhalif olmuş zındıka komitesi ve onların yönlendirdiği "yüzde beşlik" siyasete muhalif oluşuna söz etmek, biraz garip geldi bana. Bir sonuç alamamak ne demek? Üstadın "vatan, millet ve İslam namına" duyduğu endişeye binaen ikazlarda bulunması kadar normal ne olabilir? Nur talebeleri parti kurmadılar ki siyasî sonuç elde etsinler veya beklesinler. Belki muhalif siyasete hâkim olan şeair-i İslam düşmanı zındıkanın emrindeki yüzde beşlik zümrenin iktidarını engellemekten daha iyi bir sonuç mu olur?
Evet, sosyal medya dedikodularına bina edilerek yazı yazmak insanı madara ediyor gerçekten. Bu arkadaşımızdan, hizmetleri ile temayüz etmiş nur talebeleriyle irtibata geçip hizmetin meselelerini görüşmesini, periyodik toplanan vakıf kardeşlerin bazı toplantılarına katılmasını, hizmet adına yapılabilecelerin listesini hazırlayıp istişareye sunmasını özellikle ateizm, deizm gibi hastalıklara karşı küçük fakat etkili kitaplar yazmasını şiddetle tavsiye ederim. Kendi boyunu aşan, geçmişini inkâra zorlayan tenkit ve yazılara devam ederse de daha ileri giden teşhir yazılarımızı yazma hakkımızı da saklı tutarız elbette.
Evet dostlar, daha birçok mesele var ama zamanınızı ve sabrınızı zâyi etmemek adına kısa kesiyorum. Size yine bu konuları daha önce ele aldığımız Risale Haber'de 28 ve 30 Ağustos 2020'de yayınlanan "Sedd-i Kur'anî" yazılarımızı tavsiye ediyoruz.
Selam ve dua ile.