Bismillahirrahmanirrahim
Cenab-ı Hak (c.c), Hacc Sûresi 63-64. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor
63 . Görmedin mi ki, doğrusu Allah, gökten bir su indirdi de (böylece) yeryüzü yemyeşil oluyor. (*) Muhakkak ki Allah, Latîf (çok ihsân eden)dir, Habîr (herşeyden haberdâr olan)dır.
64 . Göklerde ne var, yerde ne varsa O’nundur. Şübhesiz ki Ganî (hiçbir şeye ihtiyâcı olmayan), Hamîd (hamd edilmeye yegâne lâyık) olan elbette ancak Allah’dır. (**)
(*) “(Yağmurda) yağmurun tâneleri sayısınca menfaatler ve katreleri (damlaları) adedince rahmânî cilveler (rahmet parıltıları) ve reşhaları (damlaları) mikdârınca hikmetler içinde bulunuyor. Hem o şirin ve latif ve mübârek katreler o kadar muntazam ve güzel halk olunuyorlar (yaratılıyorlar) ki, husûsan yaz mevsiminde gelen dolu o kadar mîzan (ölçü) ve intizâm ile gönderiliyor ve iniyor ki, fırtınalar ile çalkanan ve büyük şeyleri çarpıştıran şiddetli rüzgârlar, onların muvâzenelerini (dengelerini) ve intizamlarını bozmuyor; katreleri birbirine çarpıp, birleştirip, zararlı kütleler yapmıyor. Ve bunlar gibi çok hakîmâne (hikmetli) işlerde ve bilhassa zîhayatlarda (canlılarda) çalıştırılan basit ve câmid (ruhsuz) ve şuursuz müvellidü’l-mâ ve müvellidü’l-humûza (hidrojen ve oksijen) gibi iki basit maddeden terekküb eden (birleşen) bu su, yüz binlerle hikmetli ve şuurlu ve muhtelif hizmetlerde ve san‘atlarda istihdâm ediliyor (çalıştırılıyor). Demek bu tecessüm etmiş ayn-ı rahmet olan yağmur, ancak bir Rahmân-ı Rahîm’in hazîne-i gaybiye-i rahmetinde yapılıyor.” (Şuâ‘lar, 7. Şuâ‘, 102)
(**) “Bütün mevcûdâtta (varlıklarda) sebeb-i medh ü senâ (medih ve övgü sebebi) olan kemâlât (mükemmellikler) O’nundur. Öyle ise, hamd dahi O’na âiddir. Ezelden ebede kadar, her kimden her kime karşı gelen ve gelecek medh ü senâ O’na âiddir. Çünki sebeb-i medh olan ni‘met ve ihsan ve kemâl ve cemâl ve medâr-ı hamd (övgüye sebeb) olan her şey O’nundur, O’na âiddir. Evet âyât-ı Kur’âniyenin işârâtıyla (Kur’ân âyetlerinin işâretleriyle) bütün mevcûdâttan dâimî bir sûrette dergâh-ı İlâhiyeye (Allah’ın katına) giden bir ubûdiyettir(kulluktur), bir tesbihdir, bir secdedir, bir duâdır ve bir hamd ü senâdır ki, dâimî o dergâha gidiyor.” (Mektûbât, 20. Mektûb, 66-67)