İlâhî ibret sahneleri ve hâdiseleri karşısında alık ve abus kalmak, gayesizce erimek, ölümün meçhul ıztırapları içinde kaybolmak, insanlık şeref ve haysiyeti adına ne acıdır!.. Unutmayalım ki dünya hayatının nefsânî pembelikleri, âkıbet solgunluğu ile; gâfilâne kahkahaları ise, Cehennem çatırtıları ile doludur.
Rivâyete göre bir gün Hazret-i Îsâ -aleyhisselâm:
“–Ölülerle oturmaktan sakının, zira kalpleriniz ölür!” buyurdu.
Kendisine:
“–Ölüler kimlerdir?” diye sorulunca da, şu karşılığı verdi:
“–Ölüler, dünyaya dalanlardır. (Yani canlı cenâzelerdir.)” (Ebû Tâlib el-Mekkî, Kūtü’l-Kulûb, Beyrut 1426, c. I, sf, 176)
Bir kimse, ölülerden farkı olmayan gâfillerle ihtilât ederse, onlardaki ölüm zehrini farkında olmadan içer. Bu tesir ile onun kalbi de ölü kalplerden olur. Tek çâre, mânen dirilerle beraber olmak… Onlardan uzak kalındığında, inceliklerine dalarak, rakik bir gönülle Kur’ân-ı Kerîm okumak…
ALLAH İLE KONUŞMAK İSTEYEN KUR’ÂN OKUSUN!
Hadîs-i şerîfte:
“Allah -celle celâlühû- ile konuşmak isteyen Kur’ân-ı Kerîm okusun.” buyruluyor.
Kur’ân-ı Kerîm ile istikâmetlenen kimse, Kur’ân ve Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in ahlâkı ile ahlâklanır. Kur’ân-ı Kerîm’deki peygamber kıssaları ile arasında bir münâsebet ve âşinâlık husûle gelir. O rûhâniyetten gönlüne, feyz yağmurları in’ikâs eder.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş - Mesnevi Bahçesinden Bir Testi Su