Benlik ve nefsâniyeti terk etmek, mânevî terakkînin ilk şartıdır.
Nefsâniyet terk edilmeden ilâhî muhabbete nâil olunamaz. İmâm-ı Rabbânî Hazretleri bu hakîkati şöyle ifâde eder:
KALP BİR ANDA İKİ ŞEYİ SEVEBİLİR Mİ?
“Kalp bir anda iki şeyi sevemez. Kalbin muhabbet bağı bir şeye bağlanınca, orada başka bir muhabbete yer kalmaz. Kişinin birden çok arzusunun bulunması ve sevgisinin mal, evlât, riyâset, övülmek ve insanlar arasında üstün olmak gibi muhtelif şeylere bağlanması durumunda da sevdiği şey aslında bir tanedir, o da nefsidir (benliğidir). Bunları sevmesi, aslında nefsine olan sevgisinin bir ifâdesidir. Çünkü bu kişi onları kendilerinden dolayı değil, nefsi için sever. Nefsine karşı muhabbeti yok olunca diğerlerinin sevgisi de yok olur. Bu sebeple:
«Kul ile Rabbi arasındaki perde, dünya değildir, kulun kendi nefsidir.» denilmiştir. Yani kulun esas murâdı ve arzusu sadece nefsidir. Bunun zarurî neticesi olarak perde de, kulun nefsi olmaktadır. Kul, nefsânî arzularından tamamen sıyrılmadıkça, Rabbinin muhabbetini kalbine yerleştiremez.”
Mevlânâ Hazretleri’nin buyurduğu gibi:
“Hakk’a yakınlık; ne yukarı çıkmak, ne de aşağı inmekle olur. Allâh’a yakınlık, ancak nefsâniyet bağından kurtulmakla olur.”
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, İmâm-ı Rabbânî, Erkam Yayınları, 2015