Bismillahirrahmanirrahim
Cenab-ı Hak (c.c), Muhammed Suresi 17-18. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor
17 . Hidâyete ermiş olan kimselere gelince, (Allah îmanlarına mükâfât olarak) onlara hidâyeti artırmış ve kendilerine (günahlardan) sakınmaları (ilhâmı)nı vermiştir.
18 . Artık (onlar), kıyâmetin ansızın kendilerine gelmesinden başka bir şey mi bekliyorlar? Hâlbuki onun alâmetleri gerçekten gelmiştir! (*) Fakat (kıyâmet) başlarına geldiği zaman ibret almaları kendilerine ne fayda verir?
(*) “Îman ve teklif (emir ve yasaklara itâatle vazîfeli olmak) ihtiyar (irâdeyle tercîh edebilme) dâiresinde bir imtihan, bir tecrübe, bir müsâbaka (yarışma) olduğundan, perdeli ve derin ve tedkîka (araştırmaya) ve tecrübeye muhtaç olan nazarî (düşünerek görülebilen) mes’eleleri, elbette bedîhî (apaçık) olmaz. Ve herkes ister istemez tasdîk edecek derecede zarûrî (mecbûr edici) olmaz. Tâ ki Ebû Bekir’ler (ra) a‘lâ-yı illiyyîne (en yüksek mertebelere) çıksınlar, Ebû Cehil’ler esfel-i sâfilîne (aşağıların en aşağısına) düşsünler. Eğer ihtiyâr kalmazsa teklîf olamaz. Bu sır ve bu hikmet içindir ki, mu‘cizeler seyrek ve nâdir verilir.
Hem dâr-ı teklifte (imtihan dünyasında) gözle görünecek olan alâmet-i kıyâmet ve eşrât-ı saat (kıyâmet alâmetleri), bir kısım müteşâbihât-ı Kur’âniye (Kur’ân’ın teşbih ve benzetmeli âyetleri) gibi kapalı ve te’villi oluyor (îzâhı gerekiyor). Yalnız, güneşin mağribden (batıdan) çıkması, bedâhet derecesinde (apaçık) olup herkesi tasdîke mecbûr ettiğinden, tevbe kapısı kapanır; o zaman daha tevbe ve îman makbûl olmaz. Çünki Ebû Bekir’ler (ra), Ebû Cehil’ler ile tasdikte berâber olurlar. Hattâ Hazret-i Îsâ Aleyhisselâmın nüzûlü (inmesi) dahi ve kendisi Îsâ Aleyhisselâm olduğu, nûr-ı îmânın (îmân nûrunun) dikkatiyle bilinir; herkes bilemez.” (Şuâ‘lar, 5. Şuâ‘, 72)