Bismillahirrahmanirrahim
Cenab-ı Hak (c.c), Nisâ Sûresi 163-170. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:
163-(Ey Resûlüm!) Şüphe yok ki biz, Nûh’a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik.(1) İbrâhîm’e, İsmâîl’e, İshâk’a, Ya‘kub’a, (ve onun) torunlar(ın)a, Îsâ’ya, Eyyûb’e, Yûnus’a, Hârûn’a ve Süleymân’a da vahyettik. Dâvûd’a ise Zebûr’u verdik.
164-Hem öyle peygamberler (gönderdik) ki, elbette onları(n kıssalarını) daha önce sana anlattık ve öyle peygamberler de var ki onları(n kıssalarını) sana anlatmadık.(2) Ve Allah, Mûsâ ile (ses, harf ve kelimelere muhtaç olmadan, vâsıtasız) bir hitâb ile konuştu.
165-(Biz) müjdeleyiciler ve (aynı zamanda) korkutucular olarak nice peygamberler (gönderdik) ki, o peygamberlerden sonra, insanların Allah’a karşı bir delil(ler)i (ma‘zeretleri) olmasın! Çünki Allah, Azîz (kudreti dâimâ galib gelen)dir, Hakîm (her işi hikmetli olan)dır.
166-(Onlar senin peygamberliğine şâhidlik etmiyorlar) fakat Allah sana indirdiği (Kur’ân) ile şâhidlik ediyor, onu kendi ilmiyle indirdi.(3) Melekler de (sana) şâhidlik ediyorlar. Ve şâhid olarak Allah yeter!
167-Şübhesiz ki inkâr edip (insanları) Allah yolundan men‘ edenler, gerçekten (haktan) uzak bir dalâlet ile sapmışlardır.
168, 169-Muhakkak ki inkâr edip (peygambere) zulmedenler yok mu, Allah onlara mağfiret edecek değildir; onları Cehennem yolundan başka bir yola erdirecek de değildir; (onlar) orada ebedî olarak devamlı kalıcıdırlar. Bu ise, Allah’a göre çok kolaydır.
170-Ey insanlar! Doğrusu peygamber size Rabbinizden hak ile gelmiştir; öyle ise hakkınızda hayır olarak (ona) îmân edin! Buna rağmen inkâr ederseniz artık şübhesiz ki, göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. Allah ise, Alîm (hakkıyla bilen)dir, Hakîm (her işi hikmetli olan)dır.
---
(1) “Kur’ân-ı Hakîm, vahye istinâd ediyor (dayanıyor) ve vahiydir. Çünki Kur’ân’ı nâzil eden (indiren) Zât-ı zü’l-Celâl, mu‘cizât-ı Ahmediye (asm) ile (Hz. Peygamberin mu‘cizeleriyle), Kur’ân vahiy olduğunu gösterir, isbât eder ve nâzil olan Kur’ân dahi üstündeki i‘câz (mu‘cize) ile gösterir ki, Arş’tan geliyor ve münzelün aleyh (Kur’ân kendisine indirilmiş) olan Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın bidâyet-i vahiydeki (vahyin başlangıcındaki) telâşı ve nüzûl (inme) vaktindeki vaziyet-i bîhûşu (kendinden geçer gibi hâli) ve herkesten ziyâde Kur’ân’a karşı ihlâs (samîmiyet) ve hürmeti gösteriyor ki, vahiy olup ezelden geliyor, ona misâfir oluyor.” (Zülfikār, 19. Mektûb, 88)
(2) Rivâyetlere göre peygamberlerin adedi yüz yirmi dört bin olup, üç yüz on üçü aynı zamanda resûldür. Kur’ân’ı Kerîm’de ise yirmi beş peygamberin adı geçmektedir. (İbn-i Kesîr, c. 1, 465)
(3) Peygamber Efendimiz (asm) yahudilerden bir kalabalığa hitâben: “Vallâhi, benim Allah’ın peygamberi olduğumu bildiğinizi, biliyorum!” buyurdu. Onlar ise: “Hayır, bilmiyoruz!” dediler. Bunun üzerine bu âyet nâzil oldu. (Celâleyn Şerhi, c. 2, 160)
“Nasıl ki Kur’ân, bütün mu‘cizâtıyla (mu‘cizeleriyle) ve hakkāniyetine (haklılığına) delil olan bütün hakāikıyla (hakīkatleriyle) Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’ın bir mu‘cizesidir. Öyle de, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm da, bütün mu‘cizâtıyla ve delâil-i nübüvvetiyle (peygamberlik delilleriyle) ve kemâlât-ı ilmiyesiyle (ilminin yüceliğiyle) Kur’ân’ın bir mu‘cizesidir ve Kur’ân kelâmullah (Allah kelâmı) olduğuna bir hüccet-i kātı‘asıdır (kesin bir delîlidir).” (Şuâ‘lar, 7. Şuâ‘, 124)