Bismillahirrahmanirrahim
Cenab-ı Hak (c.c), Tevbe Suresi 23-27. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:
23 . Ey îmân edenler! Eğer îmâna karşı küfrü (tercîh edip) seviyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi (dahi gerçek) dostlar edinmeyin! Artık içinizden kim onları (o hâlde iken gerçek) dost edinirse, işte onlar zâlimlerin ta kendileridir.
24 . De ki: “Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, zevceleriniz, kabîleniz, kazandığınız mallar, (iyi iken) durgunluğa uğramasından korktuğunuz ticâret ve hoşunuza giden meskenler size Allah’dan, Resûlünden ve O’nun yolunda cihâd etmekten daha sevgili ise, artık Allah (hakkınızda azab) emrini getirinceye kadar bekleyin! Çünki Allah, fâsıklar topluluğunu (isyanlarındaki ısrarları sebebiyle) hidâyete erdirmez.”(1)
25 . And olsun ki Allah, size birçok yerlerde ve Huneyn gününde yardım etmişti. Hani (o gün) çokluğunuz sizi gururlandırmıştı da (bu i‘timâdınız) size hiçbir fayda vermemişti ve yeryüzü bütün genişliğine rağmen size dar gelmişti; sonra (düşmana) arkanızı çeviren kimseler olduğunuz hâlde dönüp kaçmıştınız.(2)
26 . Sonra Allah, peygamberinin üzerine ve mü’minlerin üzerine sekînetini(kalblere sükûnet ve huzur veren rahmetini) indirdi; hem sizin görmediğiniz (meleklerden) ordular indirdi ve inkâr edenlere azâb etti. Kâfirlerin cezâsı ise, işte budur.
27 . Sonra Allah, bunun ardından dilediğinin tevbesini kabûl eder (hikmetine binâen kendi lütfundan ona tevbe nasîb eder). Çünki Allah, Gafûr (çok bağışlayan)dır, Rahîm (çok merhamet eden)dir.
1- Abdullah b. Ömer (ra) bir rivâyetinde diyor ki: “Resûl-i Ekrem Efendimiz (ASM)’dan işittim ki: ‘Bir malı veresiye olarak satıp da, sonra bu satılan şeyi bedelinden daha az bir fiyatla geri satın aldığınız vakit ve ineklerin kuyruklarına yapışıp zirâate râzı olarak cihâdı terk ettiğiniz zaman, artık size ancak kendi dînine geri dönünce kaldıracağı bir zilleti Allah-ü Teâlâ başınıza yükler!’ buyurdular.” (İbn-i Kesîr, c. 2, 132)
2- Huneyn Savaşı başlangıcında, İslâm Ordusunun öncü kuvvetleri pusuya düşerek ânî bir baskınla bozulunca, önce arkalarındaki ilk kuvvet, sonra da onları gören asıl ordu daha ne olduğu anlaşılmadan dağılmaya yüz tuttu. Cenâb-ı Hakk’ın, melâikeleri ehl-i îmânın yardımına göndermesiyle kısa zamanda toparlanan İslâm ordusu parlak bir zafere mazhar oldu. (Kurtubî, c. 4/8, 97-101)
“Fahru’l-Âlemîn (âlemlerin kendisiyle iftihâr ettiği) ve Habîb-i Rabbü’l-Âlemîn (Âlemlerin Rabbinin sevgilisi) Hazret-i Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın sahâbelerinin, müşrikîne (müşriklere) karşı Uhud’un nihâyetinde (sonunda) ve Huneyn’in bidâyetinde (başlangıcında) mağlûbiyetlerinin hikmeti nedir?
El-cevab: Müşrikler içinde, o zamanda saff-ı sahâbede (sahâbeler içinde) bulunan ekâbir-i sahâbeye (en büyük sahâbelere) istikbâlde (gelecekte) mukābil (onların şerefine denk) gelecek Hz. Hâlid (ra) gibi çok zâtlar bulunduğundan, şanlı şerefli olan istikbâlleri nokta-i nazarında bütün izzetlerini kırmamak için, hikmet-i İlâhiye, hasenât-ı istikbâliyelerinin bir mükâfât-ı muaccelesi (gelecekteki iyiliklerinin peşin bir mükâfâtı) olarak mâzîde (öncesinde) onlara vermiş. Bütün bütün izzetlerini kırmamış. Demek, hâzırdaki (şimdiki) sahâbeler müstakbeldeki (gelecekteki)sahâbelere karşı mağlûb olmuşlar. Tâ o müstakbel sahâbeler berk-ı süyûf (kılıç parıltısı) korkusuyla değil, belki bârika-i hakîkat (hakîkat parıltısı) şevkiyle İslâmiyet’e girsin ve o şehâmet-i fıtriyeleri (yaratılışlarındaki kahramanlıkları) çok zillet çekmesin!” (Lem‘alar, 7. Lem‘a, 24)