Allah ve Peygamber'i (asm) sevmenin, bu sevgiyi arttırmanın yolu onları tanımaktan geçer. Marifetullah, Allah'ı bilme tanıma ilmidir. Marifetullahtan hissesi nispetinde insan Allah'ı sever. Allah'ı tanıyıp emirlerine itaat eden Allah'ı sever, Allah da onu sever. Her eksikliğin başı iman zafiyetidir. İmanın artması ölçüsünde Allah ve Resulüne (asm) olan sevgi de artacaktır. İman, sevgi, itaat birbirini takip edecektir.
Allah'ı her şeyden çok sevmek dinimizin emridir. Allah'ı sevmenin yolu ise, onun sevdiği tarzda yaşayan Peygamberimizi (asm) sevmek ve onun yolunda olmaktır.
Nitekim Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulur:
"Ey Resulüm, de ki: “Ey insanlar, eğer Allah’ı seviyorsanız, gelin bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah gafurdur, rahimdir (çok affedicidir, engin merhamet ve ihsan sahibidir)."(Âl-i İmran, 3/31)
Allah’ı sevmek, insanın yaratılışının en yüce hedefidir. Dolayısıyla İslâm’ın insanları kendisine doğru sevkettiği en yüksek gayedir. Bu âyet şu kesin kıyası içeriyor: “Eğer Allah’ı seviyorsanız, Habîbullaha uyacaksınız. Ona uyulmazsa demek ki Allah’ı sevmiyorsunuz.” Bunun zıddı şudur: “Ben Allah’ı severim, ama emrini dinlemem, O’nun sevdiğini sevmem. O’nu sevenleri, O’nun yolunu gösterenleri, O’nun seçip gönderdiklerini sevmem.” demektir ki, bu da: “Ben, kendimden başka hiçbir şeyi sevmem; tevhid yolunda yürümek istemem.” demektir.
Bu kâinatı kudret, kemâl ve cemâlinin tecellileriyle böylesine güzel yaratan, bunca nimetleriyle kullarına lütuflarda bulunan Allah, elbette onlardan bir teşekkür bekler. Elbette, insanlar içinde en seçkin birini onlara rehber ve mükemmel bir örnek yapar. Böylece ondaki güzelliklerin, öbür insanlara da yansımasını ister.
İnsanın Allah’ı sevmesi iyi bir şeydir. Hususiyle insan, vicdan sistemiyle Allah’ı tam bilebiliyorsa O’nu delice sever. Çünkü sevginin biricik mahalli vicdandır. Vicdanın rükünlerinden biri olan zihin bildirir, latife-i Rabbaniye gösterir, irade O’nun muradına yönlendirir, akıl, sevgi esbabı üzerinde muhakeme eder, yürek ona önemli derinlikler kazandırır.
Bir insan, bütün bütün mecazi aşkla meşbu ve aşk-ı hakikiden mahrumsa, mutlaka bir şeyler yapılarak onun yüzü hakiki aşka döndürülmelidir. Bu, fani mahbubların fena ve zevalini göstermek suretiyle, onların içlerinde Baki-i Hakiki ve beka arzusu uyararak, iman ve marifet hususunda derinleştirerek, sözü-sohbeti hep evirip çevirip O’nunla irtibatlandırarak, kalbin kiri-pası sayılan günahlardan, hatalardan uzak durarak Hak’la alaka kurabilir; alakasını güçlendirerek her şeyden elini eteğini çekip “Lâ uhibbu’l-âfilin - Ben, batıp gidenleri sevmem.” (En’am, 6/76) “Baki bir yâr isterim” deyip O’na yönelebilir.
Hz. İbrahim (aleyhissalatu vesselam) gibi yıldız, ay, güneş hepsini tulû’, gurub ve mahiyetleriyle okur, bunların zeval bulup gitmelerini, bir doğup bir batmalarını ve batıp giden bu şeylerin kalbin alakasına değmediğini haykırır, herkese duyurur. Zaten bunlar, câmid ve cansız nesnelerdir; ne insanı duyar ne dinler ne de ihtiyaçlarına cevap verebilirler.
Oysaki insan, öyle birine yönelmeli ki, her zaman O’nu görsün, duysun, dinlesin ve isteklerine cevap versin. Hatırat-ı kalbimi bilsin, dualarıma icabet etsin, dünyevi-uhrevi taleplerimi yerine getirsin, yalnızlığımı giderip bana enis olsun, ebed arzularıma cevab-ı savap verip gönlümü şad etsin, benim gibi bütün dost, ahbab, yârân ve yakınlarımı da âbâd etsin... Evet, bana işte böyle bir Mabud, Sevgili, Yâr-ı vefâdâr ve her halime nigehban bir Dost lazım. Öyleyse bana aşk u alaka kurmak gerekir.
Molla Cami, bu hususu anlatırken,
“Sadece biri sev, başkaları sevmeye değmez. Çünkü görünmüyorlar. Biri iste, başkaları istemeye değmez. Çünkü derde derman olamıyorlar. Biri söyle, başkalarını söylemek fuzulidir. Çünkü senin işine yaramaz.”
demek suretiyle hakiki aşkın Allah’a karşı olan aşk olduğunu, insan Allah’tan gayri neye gönlünü verirse versin, bunların içinde bir burkuntu ve üzüntü bırakıp gideceğini vurgular ki, bu, herkesin meşk edip tekrarlaması icap eden bir husustur.
Hülâsa-i kelam, fâni ve zâil şeyler, gelip gidişi ile kalbin alakasına değmediğini göstermekte ve hakiki mahbub arıyan gönle “Allah sevilmelidir” ihtarını yapmaktadır.
SEVGİ: Sevme duygusu, bir kimseye veya birşeye muhabbet besleme hissi.
Sevgi, insanlarda doğuştan bulunan bir duygudur. Sevgi, topluma huzuru ve kardeşliği getiren birleştirici bir unsurdur. Kur'an, kalplerin sevgi ile birleşmesine önem verir. Mü'minin gönlü sevgi ile doludur. Kin ve düşmanlık kâfirlerin özelliklerindendir. Allah Teâlâ iman edenlerin kalplerini sevgi ile birleştirmiş, onları bu sevgi ve bağlılıkla güçlendirmiştir. Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor:
"Ve kalplerinin arasını sevgi ile birleştirdi. Yoksa yeryüzünde ne varsa hepsini harcasaydın, yine onların kalplerini birleştiremezdin. Fakat Allah, onların arasını sevgi ile birleştirdi..." (Enfal, 8/63).
İnsan için en büyük mutluluk, Allah sevgisine ulaşmaktır. Allah Teâlâ, zâlimleri, fesatçıları, kâfirleri, israfçıları, haddi aşanları, kibirlenip böbürlenenleri sevmez. Buna karşılık takvâ sahiplerini, tövbe edenleri, sabredenleri, ihsan sahiplerini, adâletle iş görenleri, ibadetlerini yapanları, tevekkül edenleri sever.
Allah Teâlâ;
"(Rasûlüm) de ki eğer siz Allah'ı seviyorsanız hemen bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın." (Âl-i İmran, 3/31)
buyurmuş ve Allah sevgisine ancak O'nun emirlerine uymak, Peygamberi'nin yolundan gitmekle ulaşılabileceğini haber vermiştir.
Müslümanın görevi, sevgisini iyiye, güzele ve meşrû olana yöneltmektir. Sevdiğini Allah için sevmeli, sevmediğini de yine Allah için sevmemelidir. Allah'ın sevdiklerini sırf Allah rızası için sevmek, sevmediklerinden yine O'nun rızasını umarak kaçınmak gerekir.
Peygamberimiz (asm) şöyle buyurmuştur:
"Âllah Teâlâ kıyamet gününde "Benim için birbirlerini sevenler nerede? Onları gölgemden başka gölge bulunmayan bir günde Arşın gölgesinde gölgelendireceğim." buyurur." (Müslim, Birr ve Sıla, 161).
"Bir kimse din kardeşini severse, sevdiğini o kişiye söylesin." (Riyazü's-Salihîn, I / 413).
Hz. Ömer'in oğlu Abdullah (r.a) şöyle demiştir:
"Allah için sev, Allah için buğzet, Allah için dost ol ve yine O'nun için düşman ol. Çünkü Allah'ın dostluğuna ancak bu şekilde erişilir." (Y. Kandehlevî, Hadislerle Müslümanlık, III / 1123).
Şu halde Müslüman, her şeye ve herkese karşı, her türlü çıkar düşüncesinden uzak, sırf Allah rızası için, samimi bir sevgi beslemelidir.
İnsan ruhunu olgunlaştıran manevî gıdalardan biri olan sevgi, özellikle çocuklardan esirgenmez. Çocuk ruhunda her türlü iyiliği filizlendirecek olan şey sevgidir. Sevgiden mahrum olarak yetişen çocuklar katı yürekli ve zalim olmaya daha yatkındırlar. Bu mahrumiyet onların ruhunu kesinlikle olumsuz yönde etkiler.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet