Değerli dostlar! Kur’an-ı Kerim ile Hz. Peygamber’in (a.s.m.), Müslümanları şiddetle menettiği büyük günahlardan biride faiz yemek, yedirmek, aracılık ve reklamını yapmaktır. Kur’an da bu “Allah ve Resulüne harp açmak” olarak nitelendirilir. Konu ile ilgili ayetler şöyledir: “Faiz yiyenler mahşerde ancak şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Bu, onların, "Zaten alışveriş de faiz gibidir" demelerindendir. Oysa Allah alışverişi helal, faizi haram kıldı. Kime Rabb'inden bir öğüt gelir de faizcilikten geri durursa, geçmişi kendisinedir, onun işi Allah'a aittir. Kim faizciliğe dönerse, işte onlar cehennemliktir, onlar orada temelli kalacaklardır. Allah faizi eksiltir, sadakaları bereketlendirir. Allah pek nankör olan hiçbir günahkarı sevmez. İnanıp yararlı işler işleyenlerin, namaz kılıp, zekat verenlerin Rab'leri katında ecirleri vardır. Onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir. Ey İnananlar! Allah'tan sakının, inanmışsanız, faizden arta kalmış hesaptan vazgeçin. Böyle yapmazsanız, bunun Allah'a ve Peygamberine karşı açılmış bir savaş olduğunu bilin. Eğer tevbe ederseniz sermayeniz sizindir. Böylece haksızlık etmemiş ve haksızlığa uğramamış olursunuz.”[1]
Resulü Ekrem (a.s.m.) de ümmetini şiddetle faizden menetmiş ve faizcilerin lanetlik olduklarını ve ahrette büyük cezalara çarptırılacaklarını belirtmiştir. Konu ile ilgili bazı hadis-i şerifler şu şekildedir:
“İbn Mes'ûd (r.a.) dan: "Peygamber (s.a.v.) faiz (ribâ) yiyen, yediren ve şahitlik yapanlara ve bu muameleyi yazana lanet etmiştir."[2]
Resûl-i Ekrem:“İsra gecesinde yedinci kat göklere ulaştığım zaman başımın üzerinde birtakım gök gürültüleri ve şimşekler duydum. Baktım, karınları evler gibi, içleri yılanlarla dolu ve dıştan görünür vaziyette birtakım İnsanlar gördüm. Cebrail’e: “Bunlar kimlerdir?” diye sordum. Cebrail (a.s.): “Bunlar ribâ yiyenlerdir,” dedi.”
“Mağfiret edilmeyen günahlardan sakının. (Bunlardan birincisi:) Gulûl, ganimet malından bölünmeden almaktır. Kim böyle yaparsa kıyamet günü o mal ile mahşer yerine gelecektir. (İkincisi:) riba yemektir. Kim riba yerse kıyamet günü deli olarak dirilecektir.” buyurdu ve sonra da: “Riba yiyenler mahşerde ancak şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar.” âyetini okudu.”
“Riba yiyenler kıyamet günü yanlarını sürükleyerek bozuk düzen içinde mahşer yerine gelirler” buyurdu sonra da: “Riba yiyenler mahşerde ancak şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkacaklardır” mealindeki âyeti okudu.
“Ribâ yiyen, ölümünden başlamak üzere kıyamete kadar kan gibi akan bir kızıl ırmakta yüzmekle azâb edilecektir. Bu kimse (bu nehirde yüzerken) kenara gelir, ağzını açar ağzına bir taş atılır, yüze yüze karşıya geçer, tekrar ağzını açar taşı alır bir türlü karaya çıkamaz (azâbtan kurtulamaz). İşte kıyamete kadar böyle azâb edilir.”[3]
Faiz aynı zamanda dünyadaki bütün ihtilallerin, katliamların ve anarşizmin de sebebidir. Bu konuda Üstadımız Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri şunları söyler: İşârâtü'l-İ'câz'da ispat edildiği gibi, bütün ihtilâlât-ı beşeriyenin madeni bir kelime olduğu gibi, bütün ahlâk-ı seyyienin menbaı dahi bir kelimedir. Birinci kelime: "Ben tok olayım; başkası açlıktan ölse bana ne!" İkinci kelime: "Sen çalış, ben yiyeyim." Evet, hayat-ı içtimaiye-i beşeriyede havas ve avam, yani zenginler ve fakirler, muvazeneleriyle rahatla yaşarlar. O muvazenenin esası ise, havas tabakasında merhamet ve şefkat, aşağısında hürmet ve itaattir. Şimdi, birinci kelime havas tabakasını zulme, ahlâksızlığa, merhametsizliğe sevk etmiştir. İkinci kelime avâmı kine, hasede, mübarezeye sevk edip rahat-ı beşeriyeyi birkaç asırdır selb ettiği gibi, şu asırda sa'y, sermaye ile mübareze neticesi, herkesçe malûm olan Avrupa hâdisât-ı azîmesi meydana geldi. İşte, medeniyet, bütün cem'iyât-ı hayriye ile ve ahlâkî mektepleriyle ve şedit inzibat ve nizâmâtıyla beşerin o iki tabakasını musalâha edemediği gibi, hayat-ı beşerin iki müthiş yarasını tedavi edememiştir. Kur'ân, birinci kelimeyi, esasından "vücub-u zekât" ile kal' eder, tedavi eder. İkinci kelimenin esasını "hurmet-i ribâ" ile kal' edip tedavi eder. Evet, âyet-i Kur'âniye âlem kapısında durup ribâya "Yasaktır" der. "Kavga kapısını kapamak için ribâ kapısını kapayınız" diyerek insanlara ferman eder, şakirtlerine "Girmeyiniz" emreder.”[4]
Değerli dostlar! Üstad, Faizin faydasının insanların en fenalarına ve zalimlerine olduğuna da şu sözlerle dikkat çeker: “Ribânın kap ve kapıları olan bankaların nef'i, beşerin fenası olan gâvurlara ve onların en zalimlerine ve bunların en sefihlerinedir.”[5]
Bediüzzaman Said Nursi, bu dünyada mazlumlara büyük dehşetli zulümleri yapanları yenilgiye uğratmanın yolunun da faizi kaldırmaktan geçtiğini şu sözlerle ortaya koyar: "Şu âlemin ihtilâli nedir?" "Sa'yin sermaye ile mücadelesidir." "Acaba ikisini barıştırmak çaresi yok mudur?" "Evet, vücub-u zekât ve hurmet-i ribâ, karz-ı hasen şerâit-i sulhiyedir. Şu riba taşını altından çeksek, şu zalim medeniyet kasrı çökecektir."[6]
Neticeye gelirsek, maalesef bugün faizin yaygınlaşmasının en büyük sorumlusu Müslümanlardır. Çünkü Müslüman alimlerden bir kısmı çeşitli nedenlere dayanarak faizli kredilere fetva vermekte ve halkın faize bulaşmasına vesile olmaktadırlar. Yine bugün ülkemizdeki muhafazakar tv, radyo, gazete ve internet sitelerinin % 90 nı faizli bankaların reklamlarını yayınlamakta ve bu şekilde faiz lobilerine aracılık yapmaktadırlar. Ayrıca muhafazakar bildiğimiz bir çok işadamı faizli banka satın almakta ve faizli muamelede bulunmaktadırlar. Böylece Müslüman camia bu kesimler tarafından faizle zehirlenmekte ve harama girmektedirler.
Evet, eğer biz temiz ve namuslu bir toplum istiyorsak insanı her türlü kötülüğe sevkeden faizden, faizcilerden ve aracılarından uzak durmalıyız. Başka bir yazıda buluşmak dileğiyle Allah’a emanet olun.
[1] . Bakara Suresi: 275-279
[2] . Cem’ul Fevaid; 4697, (Darülkitap.com)
[3] . İbn Hacer el-Heytemi,İslam da Helaller ve Haramlar, Tercüme: Ahmet Serdaroğlu vd., Kayıhan Yayınları, İstanbul 1997, sh. 655-656
[4] . Bediüzzaman Said Nursi, Sözler, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul 2007, sh. 661-662
[5] . Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul 2007, sh. 810
[6] . Bediüzzaman Said Nursi, Rumuz, Eski Said Dönemi Eserleri, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul 2009, sh. 513