Şöyle bir düşünelim. Okulda bir sınıfta, tahtaya bir insan, hayvan veya çiçek resmi çizilmiş olsun. Tahtada ki çizilmiş resmi, muhakkak birisinin çizmesi lazımdır. Tebeşirin veya kalemin kendi kendine kalkıp, tahtaya çizilmiş olan bir insan resmini, hayvan veyahut ta çiçek resmini çizemeyeceği herkesin malûmudur.
Öyle ise bunların canlılarını da, yani bir çiçeği de, herhangi bir hayvanı da, insanoğlunu da, şüphesiz akıllı, şuurlu, bilen, yapabilen birisinin yapması, yaratması lazım gelir. Şüphesiz bütün canlıları, kudreti sonsuz olan Allah (C.C.) yaratacaktır.
Heykel ve İnsan
Bir heykeli düşünelim. Bunun kendi kendine meydana geldiğini düşünebilir miyiz? Elbette bu heykeli, düşünen, aklı, fikri olan, gücü ve kuvveti olan bir heykel tıraş yapabilir. Elsiz, gözsüz, kuvvetsiz ve güçsüz olan birisi elbette bu heykeli yapamayacaktır.
Her bir insan bu heykelden ne kadar mükemmeldir, ne kadar muntazam olarak yaratılmıştır. En başta insan canlıdır, ruhludur. Aklı, fikri ve şuuru var. Vücudunda saatler gibi çalıştırılan mükemmel organları var. Bir kalbi, bir karaciğeri düşünelim. Bir müddet bu organlarımız çalıştırılmazsa, hayatımıza mal olacak, öleceğiz. Organlarımız içerisinde en kıymetlilerinden olan göz ve kulaklarımızı düşünelim. Bütün bu organların sahibi kimdir? Nereden bulduk ve hangi dükkân ve tezgahtan satın aldık? Elbette bütün bu kıymetli organlarımızı verecek olan ancak Allah’ımızdır, Rab’bımızdır. Hiç böylesine mükemmel bir şekilde yaratılmış olan bir eserin sanatkârı olmaz mı? Nasıl insana göre çok daha basit olan bir heykel, kendi kendine meydana gelmiyorsa, tesadüfen olmamışsa, bir heykel ile kıyas kabul edilmeyecek derecede mükemmel olarak yaratılmış olan her bir insanında, tesadüfen, kendi kendine yapılmasına, yaratılmasına imkân yoktur. Onun, yani her bir insanında, bir sanatkârı, bir yaratıcısı, hem de gücü, kuvveti nihayetsiz olan bir yaratıcısı olması lazım gelmez mi?
Milyarlarca mahlûk
Birde milyonlarca insanın yaratıldığını düşünelim. Milyarlarca hayvanların yaratıldığını ve yaratılmakta olduğunu düşünelim. Her bahar mevsiminde, dağlarda, kırlarda trilyonlarca bitkilerin yaratıldığını düşünelim. Her birisinin rengi ayrı, yaprağının şekli ayrı, çiçeklerinin kokusu ayrı ayrı. Bütün bunları bir an düşünelim ve bizleri ve her şeyi en mükemmel tarzda yaratan Allah’ımızın sonsuz kudretine ve gücüne hayret ve takdir ile bakalım.
Allah (C.C.) bizlere güç ve kuvvet vermese idi, bir hiç kalemle yazı yazabilir mi idik? Bize akıl vermese idi, okuduğumuzu hiç anlayabilir mi idik? Bize göz vermese idi, dünyadaki bunca güzellikleri görebilir mi idik? Bize kulak vermese idi, anlatılanları işitebilir mi idik? Demek bize ilim yapmaya imkân veren de O ’dur. Kuvveti, aklı verende O ’dur, yani kudreti sonsuz olan Allah’tır.
Meyveleri bize ikram eden kim?
Bir düşünelim. Pazara gidip, ücretini verip, çeşit çeşit meyveleri alabiliyoruz. Hiç bunların nereden geldiğini, nasıl yapıldığını düşündük mü? Bir tatlı elmayı, bir sulu portakalı, küçük bir mandalinayı, dünyanın bütün fabrikaları bir araya gelseler, bir tanesini imal edemezler. Hiçbir fabrikanın imal edemediğini, yani akıllı ve şuurla olan insanların yapamadıklarını, akılsız, şuursuz olan ağaçlar nasıl yapıyor? Dünyanın hiçbir fabrikasında imal edilemeyen bir elmayı, bir portakalı, bir mandalinayı, akılsız ve şuursuz olan ağaç kendi kendine hiç yapabilir mi? Şüphesiz ağaçta elmayı Allah (C.C.) yaratıp, bizlere ikram ediyor. Bütün meyveli ağaçlar adeta bizlere tablacılık ediyor, Allah’ın harika nimetlerini bizlere ikrâm ediyor.
Bir elmayı icat edip yaratan kim ise, bütün kâinatı da yaratan ancak O olabilir. Çünkü her bir elma adeta o tezgahta dokunuyor. O kâinat fabrikasında yaratılıyor. Meselâ bir elmanın yaratılması için, havaya, suya, toprağa, güneşe ihtiyaç var. Güneşi dünyaya tam faideli olacak, yani zarar vermeyecek şekilde yerleştiren, gökyüzüne koyandır ki, insanlara meyveleri ikrâm edende ancak O olabilir. Yani her şeye gücü ve kudreti yeten Allah (C.C.) olabilir, başkası olamaz.
Süt ve yumurta fabrikaları
Şöyle etrafımıza dikkat ile bir bakalım. Koyun, keçi, inek gibi hayvanlar yeşil ot yiyip bembeyaz sütü veriyorlar. Adeta tam bir süt fabrikası gibi hizmet ediyorlar. Ot yiyip yün veriyorlar. Biz yünü onlardan alıp yünlü kumaşlar, elbiseler yapıyoruz. Gereğinde bu hayvanları kesip etlerini yiyoruz. En lezzetli yemekleri yapıyoruz. Demek bu hayvanlar her şeyleri, hatta canları bile insanlar için yaratılmış.
Tavuk yumurta veriyor. Yumurtanın tavuğa hiçbir faydası yoktur. Onu bir ihtiyacı için kullanmıyor. Tavuk adeta yumurta fabrikası gibi, biz insanlara hizmet ediyor. Demek o yumurtayı biz insanlar için yumurtlatan bir Allah (C.C.) var.
Kuyruğunda zehirli iğnesi olan arı, biz insanlar için en lezzetli bir gıdayı, yani balı yapıyor. Şuursuz, akılsız arı, insanların taklidini bile zor yaptıkları balı yapmayı nereden öğrendi? Hangi kimya fakültesinde tahsil etti? Yoksa o şuursuz hayvana bal yapma sanatını, insanların ihtiyacını bilen Allah (C.C.) mı öğretti?
Netice
Bu misâlleri daha da arttırmak mümkündür. Bize düşen şey, gene Allah’ımızın bize verdiği akıl ile, bize verdiği bunca nimetleri düşünmek, ona şükretmek, ona elden geldiği kadar ibadet etmektir.