Senin tarif edicilerin bütün masnuatındaki mucizelerindir. (Bediüzzaman)
İngiliz mantıkçısı Morgan, kavramların tarifini yaparken çok basit bir formül kullanmıştır.
İnsan = x ise, insan olmayan y’dir. x kavramı pozitif, y kavramı negatiftir. “x” kavramının içine sadece “insan” girer. insan olmayan her şey de “y” kavramına dahildir.
Buna göre x tek iken, y sonsuza kadar gider. Keza Allah = x dediğimiz zaman, Allah olmayan bir şey y’dir. y’den hiçbir şey Allah’a benzemez. Yine Allah “yaratan’dır dediğimiz zaman, O’nun dışındaki hiçbir şey yaratmaya muktedir değildir.
Yine Morgan’ın kavramları tarifine göre; “Sebebi yaratan, sebepler cinsinden olamaz.” Eğer öyle olsaydı, sebebin kendisi o işi yapmaya muktedir olurdu.
Bir tabloya baktığımız zaman, bu tablonun bir sanatkârın elinden çıktığına, kendi kendine çizilmediğine mantıken karar veririz. Fakat tabloyu çizen, boyalar, çerçeveler ve bezler cinsinden değildir. O, etiyle, kemiğiyle, kanıyla, aklıyla, ilmiyle, iradesiyle bambaşka bir varlıktır.
İşte dünyanın ve kâinatın Yaratıcısına, sanatkârına da bu gözle bakmalıyız. O, yarattıklarına hiçbir yönüyle benzemez.
Aklımıza ne geliyorsa (y kavramına giren her şey), Allah ondan başka bir varlıktır.
Muhalefettin lil-havâdis’tir; yani yarattıklarından hiçbirine benzemez.
Kıyam binefsihî’dir; varlığı kendinden olup, var olması için bir şeye muhtaç değildir.
Kadîm ve Bâkidir, varlığı ezelî ve ebedîdir; yani başlangıcı ve sonu yoktur.
Kâinat kitabına baktığımız zaman, aklen “Bir kitap kâtipsiz, bir bina ustasız, bir köy muhtarsız olmazken, şu kâinat nasıl yaratıcısız ve sahipsiz olabilir” der, O’nun varlığını bilmecburiye kabul eder, “Allah Vâcibü'l-Vücut’tur” deriz.
Bu saydığımız sıfatlara ilm-i kelâm âlimleri “sıfat-ı selbiye” demişlerdir. Yani bu sıfatlar sadece Allah’a mahsus olup, yarattıklarının hiçbirinde bulunmaz.
Hayat, ilim, irade, Kudret, Sem (işitme) ve Basar (görme). Kelâm (konuşma), Tekvin (icat etme, var etme) gibi sıfatlar Allah’ın izni ile akıl, şuur ve ruh sahibi mahlûklarda da bir derece bulunduğundan bunlara “Sıfat-ı Subutiye” denmiştir.
“Esmaü'l-Hüsnâ” dediğimiz diğer bütün isimlerden her biri, bu sıfatlardan birinin şümûlüne girer.
Zafer Araştırma Grubu