Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin talebelerinden merhum İbrahim Hulusi Yahyagil ağabeyin Risale-i Nur’da geçen 4 konu hakkında sorulan sorulara verdiği cevaplar yayınlandı.
Hulusi ağabeyin el yazısıyla cevapladığı sorular kendi adıyla kurulan hulusiyahyagil.com sitesinde yer aldı.
İşte o sorular ve cevapları
DÖRT SUALE VERİLEN CEVAPTIR
اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ
BİRİNCİ SUALİNİZİN CEVABI: İkinci lem’a, ikinci nükte, birinci vecihte denildiği gibi “Cenab-ı Hak insana giydirdiği vücud libasını san’atına mazhar ediyor. İnsanı bir model yapmış o vücud libasını o model üstünde keser, biçer, tebdil eder, tağyir eder. Muhtelif esmasının cilvesini gösterir. Şafi ismi hastalığı istediği gibi Rezzak ismi de açlığı iktiza ediyor. Hakeza…” Evet, hastalığı vermekle Ya Şafi, açlığı vermekle de Ya Rezzak dedirtiyor. Öyle ise insandaki daimi değişikliğin Allah’ın isimlerinin tecellisinden ileri geldiği anlaşılır. Burada iki isim numune olarak gösterilmiştir. Diğer esma da bu numuneye göre bilinir.
Mesela:
1 – Zahirde hiçbir sebep yokken insan sıkıntılı bir hal alır. İşte bu hal Allah’ın Kabîd, yani dar edici isminin tecellisindendir.
2 – Bazen ferahlatıcı bir şey yokken bir ferahlık hisseder. Bu da Allah’ın Bâsıt, yani genişletici isminin tecellisindendir.
3 – Mühim bir ihtiyacı var, insanlara müracaat etmek istemiyor. Ummadığı bir kimse onun ihtiyacını temin ediyor. Bu da Hâlık’ın Mu’ti isminin tecellisindendir
4 – Büyük bir kâr edeceğini hesapladığı bir işte malını yüklediği kamyona veya vapura veya harman yerindeki bereketli ekin demet yığınına bir zarar gelir, umduğuna nail olamaz. Bunlar Allah’ın Darrü, yani zarar verici isminin tecellisindendir. Diğer tebeddülat ve teğayyüratı da böylece bir ism-i İlahinin tecellisine bağlayabilir.
Âlemdeki tecelliyata gelince, mesela; Ölmüş arzı Muhyi isminin tecellisi ile diriltir. Diri ve hayatlı mahlûkatı hayat-ı faniyeden Mümit ismi tecellisi ile öldürür yani terhis eder. Yavrulara baktırmak için ebeveyne merhamet, Rahim isminden memelere süt, Kerim ve Latif isimlerindendir. Bazen zalimlere bu âlemde de ceza vermesi Müntakim ismindendir. Bazen musibetleri verir, fakat o musibetlerin perdesi altındaki sabır edilirse, günahlara kefaret, dünyadan nefret, masiyetten tövbe ve nedamet verdirmekle Hakîm isminin cilvesini gösterir. Yağmurlar, gök gürültüleri ile yolcuları imtihana tabi tutarken, çiftçileri, rızka muhtaç hayvanları sevindirir. Muharebelerle memleketleri harap ederken Kahhar isminin tecellisini gösterdiği gibi o muharebeler neticesinde gafletleri dağıtıp istiklallerini elde etmeğe uyandırmakla Latif isminin tecellisini gösteriyor.
Şunu unutmamalı ki; ferdin ve bütün âlemin tek bir mutasarrıfı vardır. O daim ve Bâki’dir. Tek bir mahlûkta ve bütün âlemdeki tahavvül ve tebeddül ondandır, onun dilemesi ve tasarrufu iledir. Bu kadar izah birinci sualinize zannederim kâfi cevap olur.
İKİNCİ SUALİNİZDEKİ: Daire içindeki mürşit; ihlas düsturlarının ışığı altında tam manasıyla bir vücud haline gelmek ile bir şahs-ı manevi olmaktır. En çok muhtaç olduğumuz ve tatbikatta maalesef pek muvaffak olamadığımız bir meseledir. Çare tarif edilmiştir; “Bir buz parçası hükmündeki enaniyet, benlik atılacak manevi bir havuz kazanılacak. Mesela; Büyük ve metin İman ve İslamiyet adlı bir havuzumuz var, işte bu havuza herkes enaniyetini atarsa esasen erimeye mümkün zaif bir buz parçasına mukabil daimi bir havuz elde etmiş olur. Bu havuz umum enaniyetlerinden vaz geçenlerindir. Artık ne dava kalır, ne niza olur.”
İşte mürşidimiz Kur’an’dır. Çünkü Kur’an, “müminler birbirinin kardeşidir” diyor. Hakiki kardeşliği elde eden Kur’an’ın hükmüne uymuş ve mürşidini bulmuştur.
ÜÇÜNCÜ SUALİNİZİN CEVABI: Mirac; Cenab-ı Peygamber Aleyhisselatü Vessellam Efendimiz Hazretlerinin velayet mertebelerinde esma ve sıfat-ı İlahi dairelerinin binler mertebe ve perdelerinden geçerek Kab-ı Kavseyn ile tarif olunan makama yükselmesidir. Bu yükselişte münevver ruhuna mübarek cesedi refakat etmiştir. Risaletle dönüşlerinde bu miraç kapısını kapamamıştır ki ümmetinden yetişecek evliyası kalp ve ruhları ile terakkilerinde o yol ve kapıdan geçebilsinler. Buna uruc-u ruhani deniliyor. Bu zevatın cesetleri ruhlarına refakat etmez.
DÖRDÜNCÜ SUALİNİZDEKİ BEDEN-İ MİSALİ: Aynen o bedene benzer latif yani ne el ile tutulur ve ne de gözle görülebilir. Bir zarif ve latif kılıf demektir. İşte ruh ervah âlemindeki mahalline o kılıf içinde gider. Ağzımızdan çıkan havayı bir Elhamdülillah kelimesine bir cennet meyvesi libası giydiren Kadir-i Mutlak’tan maddi ve kesif bir kafesten ruhu çıkardıktan sonra onu büsbütün çıplak bırakmayarak aynen o beden gibi latif ve zarif bir elbiseyi ona giydirmesi o kudrete gayet kolay ve O Rahmete tam muvafıktır.
El Baki El hubbu Fillah
Muhibbi Muhlisiniz
İbrahim Hulusi