Bismillahirrahmanirrahim
Ey nefis! (1)
Kâinatın uzak çöllerine gidip Sâniin ispatına deliller toplamaya ihtiyaç yoktur. Bir kulübecik hükmünde bulunan içerisinde oturduğun cisim kafesine bak: Senin o kulübenin duvarlarına asılan icad silsilelerinden, hilkatin mu’cizelerinden ve harika san’atlarından, kulübeden harice uzatılan ihtiyaç ellerinden ve pencerelerinden yükselen “Ah!”, “Oh!” ve enînler lisan-ı haliyle istenilen yardımlarından anlaşılır ki, o kulübeyi müştemilâtıyla beraber yaratan Hâlıkın, o ah u enînleri işitir, şefkat ve merhamete gelir, hâcât ve âmâlin ne varsa taht-ı taahhüde alır. Zîra, sineğin kafasındaki o küçük küçük hüceyratın nidalarına “Lebbeyk!” söyleyen o Sâni-i Semî ve Basîrin, senin dualarını işitmemesi ve o dualara müsbet cevaplar vermemesi imkân ve ihtimali var mıdır?
Binaenaleyh, ey bu küçük hüceyrelerden mürekkep ve ene ile tâbir edilen hüceyre-i kübrâ! O kulübeciğin küçüklüğüyle beraber, dolu olduğu harika icadlarını gör, îmana gel! Ve “Yâ İlâhî! Yâ Rabbî! Yâ Hâlıkî! Yâ Musavvirî! Yâ Mâlikî ve yâ Men Lehü’l-Mülkü ve’l-Hamd! Senin mülkün ve emanetin ve vedîan olan şu kulübecikte misafirim, mâlik değilim” de; o bâtıl temellük dâvâsından vazgeç. Çünkü o temellük dâvâsı, insanı pek elîm elemlere mâruz bırakır. (2) (Mesnevi-i Nuriye, Katre)
1)Müellif-i muhterem, kendi nefsine tasrîhen, başkalara da târizen söylüyor.
2)Mütercimin bir itizârı: Mesnevî-i Nûriye’nin Arabî asıl nüshasında bulunan ve yeri burası olan Sübhanallah, Elhamdü lillâh ve Allahu Ekber’e dair çok kıymetli ve ehemmiyetli bir kısmı, üslûbunu ve fesahatini muhafaza edememek ve evrad makamında okunabilen o hakikatleri Türkçeye çevirmekle, kıymet-i asliyesini haleldar etmek endişesiyle tercüme etmedim. Kàrilerden özür diler, rahmet ve hayır dualarını beklerim. Mütercim
Bediüzzaman Said Nursi
SÖZLÜK:
ah u enîn : ah çekerek inleme
Allahu Ekber : “Allah en büyüktür”
:
âmâl : emeller, arzular
Arabî : Arapça
bâtıl : doğru olmayan, yalan, yanlış
binaenaleyh : bundan dolayı; buradan hareketle
cisim : beden, vücut
ehemmiyetli : değerli, önemli
elem : acı, keder
Elhamdü lillâh : “ezelden ebede her türlü hamd ve övgü Allah’a mahsustur”
elîm : acı ve sıkıntı veren
ene : ben, benlik
enîn : inleme
evrad : virdler; zikirler
fesahat : dilin doğru, düzgün, açık ve akıcı şekilde kullanılması
hâcât : ihtiyaçlar
haleldar etmek : bozmak
Hâlık : her şeyi yaratan Allah
haric : dış
hilkat : yaratılış
hüceyrat : hücreler
hüceyre-i kübrâ : en büyük hücre; maddî yapısı çok küçük olmasına rağmen, değeri çok büyük olan insan
icad : var etme
itizâr : özür dileme
kàri : okuyucu
kıymet-i asliye : aslındaki değer, önem
Lebbeyk : “buyurun, emredin”
lisan-ı hal : hal ve beden dili
makam : derece, konum
mâlik : mülke sahip olan
mâruz bırakmak : bir olay veya durum karşısında veya etkisinde bırakmak
müellif-i muhterem : saygı ve hürmete lâyık müellif; Bediüzzaman
mülk : sahip olunan şey
mürekkep : birden fazla unsurdan meydana gelen; birleşik
müsbet : olumlu, uygun
müştemilât : bir bütünü meydana getiren unsurlar
mütercim : tercüme eden
nefis : bir kimsenin kendisi; insanı daima kötülüğe, maddî zevk ve isteklere sevk eden duygu
nida : sesleniş
nüsha : yazılı halde bulunan kitap, kopya
rahmet : merhamet ve şefkat
Sâni : her şeyi san’atla yaratan Allah
Sâni-i Semî ve Basîr : her şeyi işiten ve gören ve her şeyi sonsuz mükemmellikteki san’atlarla yaratan Allah
silsile : zincir
Sübhanallah : “Allah her türlü eksiklikten sonsuz derecede yücedir”
şefkat : acıma, merhamet
tâbir edilen : ifade edilen, adlandırılan
taht-ı taahhüd : sorumluluk ve güvence altı
târizen : sözle dokundurarak, dokunaklı söz söyleyerek
tasrîhen : açıkça ifade ederek
temellük : sahiplenme, kendine mal etme
üslûb : ifade tarzı
vedîa : emanet
Yâ Hâlıkî! : Ey beni yaratan Halıkım!
Yâ İlâhî! : Ey İlâhım!
Yâ Mâlikî : Ey benim asıl sahibim olan Mâlikim!
Yâ Men Lehü'l-Mülkü ve'l-Hamd! : Ey bütün mülkün, bütün varlıkların; bütün övgü ve şükürlerin asıl sahibi olan!
Yâ Musavvirî! : Ey bana harika bir şekil ve suret veren Musavvirim!
Yâ Rabbî! : Ey Rabbim!