Cenâb-ı Hakk'ın peygamberleri ve kitapları vasıtasıyla kullarının uymak zorunda olduğunu bildirdiği ilâhî emir ve yasaklara ilahi kanun denir. İlâhî kanunlara, ayrıca şer'i kanun, Şerîat da denir.
Elmalılı Hamdi, beşerî kanunla ilâhî kanunu şöyle mukayese ediyor:
"İlâhî kanunun, kanun koyucusu Allah olduğundan, sağlamdır, doğrudur. Beşerî kanunlar, yani insanların yaptığı kanunlar, ne ilim ne de din açısında hiç biri sağlıklı olamazlar. Bunlar ilim yönünden batıl, din yönünden şer teşkil ederler ve doğru değildirler. Bunun için beşerin hakkı gerek ilimde gerek dinde kanun koymak değil, Allah'ın kanunlarını arayıp bulmak ve keşfedip ortaya çıkarmaktır. Arşimed, denge kanunu; Newton, cazibe kanununu; Aristo, tenakuz kanununu koydu; demek doğru olmadığı gibi, Ebû Hanife hazretleri de fıkhî kıyas kanununu koydu; demek doğru değildir. Bunlar onların koyucusu olsaydı, eğri ve yalan olurlardı, doğru olmaları, ilâhî kanunu keşfetmeye mazhar olmalarından dolayıdır. Bunun için alimler, mucit değil, kâşiftirler. Çünkü ilâhî kanunun gizli olanları da vardır." (Elmalılı, Hak Dini, 1/126-127)
İlâhî Kanun, yüce Allah'ın yolu, metodu ve âdetidir. Bir çok ayette bu yolun en doğru yol olduğu dile getirilmektedir. Meselâ el-En'âm Sûresinin 145-153. ayetleri incelendiğinde, ilâhi kanunla, insan yapısı kanunlar arasındaki farklılık açığa çıkmaktadır. Aynı sûrenin 146-148. ayetlerinde de Yahudiler ve Müşrikler helâl ve haramlarla ilgili yaptıkları kanunlar nedeniyle terslenmekte ve bundan sonraki ayetlerde ise, iki hukuk arasındaki farklılığı göstermek için ilâhı kanun, ortaya konmaktadır. Sonra, 154. ayette Hz. Peygamber (s.a.s)'e verilen aynı kanunun Musa'ya da verildiği belirtilerek, "..Öyleyse bu kanuna uyun..." denilmektedir.
Ayrıca, beşeri kanunlar ve hukuklar, ilahi kanunlardan pek çok prensipler ve müesseseler almıştır. Hukuk tarihi hatta bu günkü en modern beşeri hukuk sistemleri incelenirse beşeri olarak bilinen bir çok kanun, hüküm ve kuralın; ilahi kanunlardan istifade edilerek hazırlandığı görülecektir.
İlahi kanun ile beşeri kanun arasındaki farkları şöyle özetleyebiliriz:
- Beşeri kanun, insanlar tarafından düzenlenmiş olan kanundur.
İlâhi kanun ise, Allah Tealâ tarafından gönderilmiş olan kanundur.
- Beşeri kanun insanlar tarafından düzenlendiği için nefislerinin kötü istek ve arzularına boyun eğebilirler ve beşeri duyguları kendilerine üstün gelebilir. Bu faktörlerin tesiri altında kalarak hakkı takdir etmekten ve dünya işlerini adaletle uygulamaktan uzaklaşırlar.
- İnsanlar ilim ve irfanda ne kadar yükselirse yükselsinler, işlerin hakikatini tam olarak anlayıp detaylı olarak kavrayamazlar. Bu yüzden insanlar tarafından yapılan kanunlar devamlı olarak değiştirilmeye maruz kalırlar. Bu beşeri kanunların bir hüküm için sabit bir ölçüsü yoktur. Bu gün yasak dediğine yarın yasak değil diyebilir.
İlâhi kanun ise, ilâhi vahiydir. Bunların hepsinden uzaktır. Çünkü ilâhi kanun, hikmet sahibi ve her şeyi hakkıyla bilen Allah Tealâ tarafından indirilmiştir. O Allah ki, kullarının hallerini, dünya ve Ahiret hayatında onlara uygun olanları, dünyalarında ve ahiretlerinde saadet ve mutluluklarını gerçekleştirecek olan hayırları bilir.
Nitekim Allah: “Hiç o yaratan bilmez mi ki, O latifdir, her şeyden haberdardır" (Mülk, 13), "Rabbim şaşmaz ve unutmaz." (Tâ-hâ, 52) buyurmuştur.
- Beşeri kanun kaideleri, sınırlı, bir sistemdir. Her toplumun yaşadığı zamanın ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde düzenlenir. Toplumun gelişmesiyle gelişir.
İlâhi kanun ise, mükemmel olarak doğmuştur. Hayatın bütün ihtiyaçlarına her zaman ve her yerde cevap verecek şekilde sağlam kaidelere ve temiz bir kaynağa sahiptir.
- Beşeri kanunun kaideleri muvakkattir. Belli bir toplum ve belli bir zaman mahsustur. Toplum gelişip ihtiyaçları yenilendikçe değişmeye muhtaçtır.
İlahi kanunlar ise, belli bir topluma ve belli bir zamana özel olmak üzere gelmemiştir. Onun kaideleri geneldir. Sabit ve istikrarlıdır. Her asırda bütün toplumların ihtiyaçlarını giderir ve seviyelerini yükseltir.
- Beşeri kanun, devlet gücünün üzerinde kurulduğu sosyal ve iktisadi işler hakkındaki medeni muamelelerden başkasını kapsamaz.
İlahi kanun ise, Allah Tealâ'ya, peygamberlerine, gayba ve ahirete îmânı, kulun Rabbi ile olan ilişkisini, hayatın çeşitli ve dağınık faydalarını düzenlemeyi kapsar.
- Beşeri kanunun insanın ruhu üzerinde hakimiyeti yoktur. Yalnız ceza gücü, suçluyu caydırmaya yeterli değildir. Çünkü beşeri kanunun ahiretle alakası yoktur. Ahiret korkusu olmayınca hile ve kurnazlık yoluyla kanunun boşluklarından istifade edilerek cezadan kurtulmak mümkün olur. O halde beşeri kanun, ne kadar mükemmel olursa olsun insanları yeryüzünde kötü maksatlarına ulaşmaktan alıkoyamaz.
İlahi kanun ise, helâl ve haram fikrinden ve ahirete inanmaktan kaynaklanır. İnsan vicdanını terbiye ederek Müslümanı gizli ve aşikâr yaptığı bütün işlerde kontrol edici hale getirir. Bu yüzden bir Müslüman, Allah Tealânın dünyadaki cezasından korkmasından daha çok ahiretteki azabından korkar.
İşte İslâm, hem dünyada ve hem de Ahirette yapmış olduğu işlerden sorumlu olacağını bilen bir Müslümanın ruhunda kontrol mekanizması oluşturur. Bu yüzden Müslüman gece gündüz yaptığı bütün işlerinde İslâmî kaidelere riayet eder. (bk. Mennâ' Halil el-Kattan, İslam’da Teşrii ve Fıkıh Tarihi ve Metodu, Hanifiyye Kitapçılık, 21-26)
Özetle, ilahi kanunlar, hukuklar ve kurallar; iilâhî kaynaklıdır, hem dünyaya hem de ahirete yöneliktir, güzel davranışlara mükâfat da vardır, niyetin yeri önemlidir, insan hayatının tamamını kapsar.
Zamanımızda İslam hukuku çok az ülkede uygulandığı, dünya beşerî hukuka kurtarıcı olarak sarıldığı için buhranlar, zulümler dehşetli boyutlara ulaşmıştır. İnsanoğlu kendi ilahlığını ilan etmiş, her şeyin ölçüsünü kendisi (hevası) olarak görmektedir. Bu da insanlığın toptan irtifa kaybetmesine ve helake sürüklenmesine yol açmaktadır. İnsanlığın kurtuluşu ilahî kaynağa dönmektedir. (bk. Hayrettin Karaman, Mukayeseli İslam Hukuku, İrfan Yay. İst, 1978, 1/31)
Sorularla İslamiyet