Allah’ın misli, şebihi/benzeri olmadığı gibi zıddı da yoktur. Onun için “her şey zıddıyla bilinir” kuralı Allah’ı tanımada geçersizidir.
Allah’ın -mahiyeti bilinmediği için- kusursuz ve en mükemmel varlık olduğunu yalnız akıl ile bilmek zor olsa da, bunu aklı tatmin edecek şekilde açıklamak mümkündür:
1) Yaptığı her şeyi mükemmel yapanın kendisi de mükemmeldir. Çünkü; mükemmel, muhteşem bir saray; mükemmel, muhteşem bir ustalığı gösterir. Ve mükemmel bir fiil/bir iş, mükemmel bir fâili/yapanı gösterir. Örneğin muhteşem ve mükemmel bir resim, mükemmel bir ressama delalet eder. Güzel bir sanat, mükemmel bir sanatkâra; güzel bir mimari, usta bir mimara işaret eder. Mükemmel iş yapan mükemmel bir ustanın varlığı, onun yapısındaki mükemmel kabiliyet ve maharetlerine işaret eder.
Aynen öyle de: Şu saray-ı âlem, şu mükemmel, müzeyyen eser; açıkça nihayetsiz kemaldeki fiillere delalet eder. Çünkü eserdeki mükemmellik o fiillerin kusursuzluğundan ileri gelir ve onu gösterir. Kâinat çapında görülen harika sanatlar, Allah’ın -isim, sıfat ve şuunat-ı zatiyesiyle mükemmel ve kusursuz bir varlık olduğunun göstergesidir. (bk. Nursi, Sözler, 620 - 621)
2) “Şu kâinata nazar-ı ibretle bakıldığı vakit, vicdan ve kalb bir hads-i sadıkla hisseder ki: Şu kâinatı bu derece güzelleştiren ve süslendiren ve enva'-ı mehasin ile tezyin edenin, nihayet derecede bir cemal ve kemalâtı (kusursuzluğu) vardır ki, şöyle yapıyor.” (bk. Sözler, 621)
3) “Malûmdur ki; mevzun ve muntazam ve mükemmel ve güzel sanatlar, gayet güzel bir programa istinad eder. Mükemmel ve güzel bir program ise, mükemmel ve güzel bir ilme ve güzel bir zihne ve güzel bir kabiliyet-i ruhiyeye delalet eder. Demek ruhun manevî güzelliğidir ki; ilim vasıtasıyla san'atında tezahür ediyor.
İşte şu kâinat, hadsiz mehasin-i maddiyesiyle, bir manevî ve ilmî mehasinin tereşşuhatıdır(yani: kâinatın dışa yansıyan maddi varlığında görülen güzellik ve mükemmellikler, arka plandaki manevi güzelliklerin ve ilmi mükemmelliklerin yansımalardır). Ve o ilmî ve manevî mehasin ve kemalât, elbette hadsiz bir sermedî hüsün ve cemalin ve kemalin cilveleridir.” (bk. Sözler, 621)
4) Konuyu özetlemek gerekirse:
Herkesçe malumdur ki; ziyayı/ışığı verenin ziyadar/ışık sahibi olması lazımdır. Tenvir edenin (aydınlatanın) nuranî/aydınlık kaynağı olması gerekir. İhsan gınadan gelir/iyilik etmek varlığı gerektirir. Lütufta bulunmak, latîf/lütufkâr olanın işidir.
Madem öyledir; demek ki kâinat çapında görülen bu kadar güzel ve mükemmel sanat eserlerinin varlığı; ışık, güneşi gösterdiği gibi, bir cemal-i sermedîyi/ezeli ve ebedi bir güzelliği ve mükemmelliği gösterir. Bu güzellik ve mükemmellik ise kusursuz bir yaratıcıdan haber verir. (bk. Sözler, 621)
5) Soruda yer alan sıfatların sonsuzluk meselesine gelince; bu konuda şunları söylemek mümkündür:
Allah’ın sıfatlarının kusursuz olması, Zat-ı Akdesin kusursuz olduğunu gösterir.
Çünkü, “sonsuzluk”, zıddın müdahalesine imkân vermez.
Örneğin, sonsuz ilim, cehaletin müdahalesine, sonsuz kudret acizliğin; sonsuz merhamet merhametsizliğin, sonsuz adalet zulüm ve haksızlığın müdahalesine imkân vermez. Çünkü sonsuz olan sınırlandırılamaz. Bir şeyin hem sınırsız hem sınırlı olması imkânsızdır.
Madem Allah’ın bütün isim ve sıfatları güzeldir ve sonsuzdur, öyleyse Allah kusursuzdur…
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet