Bu hafta kitap yerine bir sinema filminden söz edeceğim.
Önceki hafta, Türkiye’de ilk defa gerçekleştirilen en uzun metrajlı animasyon filmi vizyona girdi.
Filmin adı; “Allah’ın Sadık Kulu.” Muhtevası ise Bediüzzaman Said Nursi’nin çileli hayatındaki en önemli kısmı olan Barla yıllarını anlatıyor.
Yani Bediüzzaman’ın Allah’a sadakat yolunda kararlı bir yolcu olduğunu, ruhlar âleminde Allah’a verdiği sözü tutmak için ortaya koyduğu ceht ve gayreti dile getiriyor.
“Sadakat” denilince akla elbet başta peygamberlerimiz, sahabe efendilerimiz, tabiinlerimiz, İslam âlimlerimiz gelir.
Sadakat olmadan Müslüman olmak zordur. İman etmek; “Ben sadakat sahibiyim” demektir. Sadakat imandan, sadakatsizlik şeytandandır.
Son yüzyılın sadakat sahiplerinden birisi de Bediüzzaman Said Nursi’dir.
Bediüzzaman’ın sadakatteki en belirgin özelliği ise;
“Doğru düşünmek, doğru konuşmak, doğru davranmak ve aynı zamanda doğruluğu kalbinde korumasıdır.
Kur’an ahlakını yaşama ve yaşatma adına katlandığı eziyetler, gösterdiği gayretler, kendisini her asırda takip eden aşkın ruhlara en güzel rehberdir.
Sadıklar, kalbleri doğrulukla dopdolu olan ve tamamen Allah’a kilitlenen insanlardır.
“Sıddîk” ise davasını, bağlı bulunduğu her şeye tercih edecek kadar dengeli ve temkinli olan ve bütün hayatını ona göre programlayan insandır.
Nebilerden sonra en büyük sıddîk, Hz. Ebû Bekir’dir. Bediüzzaman’ın; Kur’an ve Efendimiz (s.a.v.)’e olan sadakati ise Hz. Ebu Bekir efendimizin yolundan geçer.
Samanyolu Yayın Grubu tarafından gerçekleştirilen ve Türkiye’de ilk defa en uzun metrajlı bir film olarak sinemaya aktarılan “Allah’ın Sadık Kulu,” mutlaka izlenmeli.
Sinema tarihimiz, Din-i İslam’a ve İslam âlimlerine hep iftira ve alaylı bir üslupla yaklaşmış, resmi ideolojiyle bu konuda yarış etmiştir.
Bugün ise sinema tarihinde neredeyse yüz yıldır katarakt bir gözle bakılan meselelere; canlı ve cam gibi gözlerle bakılarak filmler yapılmaktadır.
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, Kurtuluş Savaşı’ında gönüllü alaylar kurmuş, Ruslara karşı savaşmış, esir düşmüş, sonra kurtulmuş ve istiklalimizin kazanılmasında büyük yararlılıklar göstermiştir.
Resmi tarih ve gayri resmi tarih; ıkına sıkıla da olsa bu gerçeği reddetmeden yazar.
İşte böyle bir kahraman, Cumhuriyet kurulduktan sonra “Sen niye İstiklal Savaşı’na katıldın” dercesine adeta savaş suçlusu gibi muamele görür.
Suçu bellidir. Yukarıda da söylediğimiz gibi; “Ruhlar âleminde Allah’a verdiği sözü yerine getirmek için ortaya koyduğu ceht ve gayrettir.”
Bu suçundan dolayı, Türkiye’nin fakirlikte ve kimsesizlikte dibe vurmuş, kuş konmaz kervan geçmez Isparta’nın Barla nahiyesine sürgün edilir.
Bütün dünyevi varlığını bir sepete sığdırmış, onu da kimseye yük etmeden kendisi taşıyan Bediüzzaman’ın “bedeli çile olan hayatı” başlamıştır.
Müslüman bir ülkede Müslüman bir âlime yapılanları izlemek isterseniz, film sinemalarda sizleri bekliyor.
Yeni Akit