Birileri avazları çıktığı kadar bağırıyorlar:
Kürt olmak yasak!
Rum veya Ermeni olmak da yasak!
Adamlar din adamlarını yetiştirmek için Ruhban okulu açmak istiyorlar, o da yasak!
İmam Hatiplilere insan gibi davranılması yasak!
Başını örtmek hepten yasak!
Ülkenin her yanına yayılan Tarikatlar yasak!
İmam nikahı bu ülkede büyük yasak!
Yasak, Yasak, Yasak…
Biz de acaba nasıl bunları ikna etsek diye kıvranıp duruyoruz…
Tuzla’da askerlik yaparken gece 10’da yatmak mecburiydi, koğuş dışına çıkamazdınız. Saat 11’de yatsı giriyordu. Koğuşlarda namaz kılmak yasaktı. Yüz metre ötedeki camiye gitmek istiyorduk. 10’dan sonra koğuşları terk etmek hepten yasaktı. Koğuşta kılmak yasak, camiye gitmek de yasak. Ne olacak bizim yatsı?
Gece eşofmanlarla cami ile koğuş arasında dolaşan gölgeleri fark eden komutan ertesi gün “Buranın Tanrısı benim!” diye başlayan nutuklar atarken, biz de “Doğunun da Batının da Rabbi Allah’tır” ayetini hatırlayıp gülümsüyorduk. Çok şükür 4 ay boyunca Tuzla’nın sahte Tanrısı, gece dolaşan gölgeleri hiç bitiremedi.
Doğu’nun da Batı’nın da Rabbi Allah’tır. Doğu da, Batı da, kamusal, halksal, bilmemnesel denilen tüm alanlar da Allah’ındır.
Biz bir şey yapmak için sadece o mülkün sahibinden izin isteriz.
Kartondan ilkelerden, yasalardan, sahte Tanrılardan değil…
Allah beni Kürt olarak yaratmışsa, Kürt gibi yaşamanın iznini hiçbir apoletten almayacağım.
Rumsam, kendi din adamımı Heybeli Ada’daki okulumda yetiştireceğim.
Türksem, Türk’ün asaletine göre kimseden haklarım için izin istemeden, mülkün sahibi olan Allah’tan başka kimseye kul olmadan yaşayacağım.
Ermeniysem, bu ülke için nice ayakkabısı delik Hırant Dink’leri kurban vereceğim.
Müslümansam, kimseye zulmetmeyecek, kimsenin zulmüne de razı olmayacağım.
Genç yazarlarımızdan Meryem Hamdan, Kuzey Almanya’da Türk, Kürt, Afrikalı, Alman pek çok milletten gençlerle hep beraber yaşadıklarını anlattı geçen gün. Burada kimsenin aklından ırkçılık diye bir şeyin geçmediğini, herkesin birbirine saygı gösterilmesi gereken insanlar olarak baktığını söylüyordu.
Amerika’da Risale-i Nur dersleri yapan Ali Mermer ise derslere Çinli, Rus, Afrikalı, Yunan çok farklı milletten, hatta farklı dinlerden insanların katıldığını, herkesin birbirine kardeş olarak bakıp, kimsenin aklına ırk diye bir konunun gelmediğini söylüyordu.
Amerika, Avrupa aşmış bu saçma tartışmayı. Biz hala “başörtülü kızları ne yapalım, şimdi, Çerkezler de okul kurmak isterse ne olacak gibi” abuk ve ilkel konuları tartışıp duruyoruz.
Kurtulalım artık şu Şark ilkelliklerinden.
Bırakalım Allah’ın mülkünde Allah’ın kulları Allah’tan gayrı kimseye hesap vermeden, yüreklerine korku, acaba girmeden yaşasınlar, konuşsunlar.
Ülkenin her yerinde Türk, Kürt, Arap, Çerkez arkadaşlarımızla, birbirimize Kürt fıkraları, Trabzon’un Temel fıkraları, Türklerin Erzurum fıkralarını anlatıp kahkahalarla hep beraber gülüyoruz.
Bu iş bitmiştir beyler: Bir ülkenin farklı ırklarından insanları birbirleri hakkında fıkralar anlatıp, hep beraber gülebiliyorlarsa bu iş bitmiştir.
Artık sadece mülkün gerçek sahibine boyun eğeceğiz.
O’ndan başka kimseden korkmayacak, temel hak ve özgürlüklerimiz için kimseden izin istemeyeceğiz.
Orhan Veli;
“Kimimiz öldük bu vatan için, Kimimiz nutuk söyledik” diyor.
Biz bu vatan için ölen halkız!
Gerekirse haklarımız, özgürce, insanca yaşayabilmek için Türküyle, Kürdüyle, Arabı, Çerkezi’yle yine ölmeyi biliriz.
Yukarıdakiler nutuk atmaya devam etsinler.
Biz özgürlüğümüzü ve insanca yaşama hakkımızı kimseden istemeyecek, kimseye de satmayacağız!
Tepemizdekiler nutuk atmaya devam etsinler!
Biz bu ülkeye hep beraber sahip çıkacağız!
Ah biraz da rektörlerimiz cesur olsalardı!