Allah Yerin Göğün Nur’u mudur? Yoksa yerin göğün nuru Allah’a ait midir?
“Ellah’u Nur’us ‘Semavati ve’l Ard” nur suresinin 35. ayeti olup meallerde manası şu şekilde veriliyor.
“Allah yerin göğün nurudur." Oysa biz risale-i nurdan biliyoruz ki, Allah’u Teala nur değil, nur en nurdur. Nur ise, O’nun esmasından olduğu gibi aynı zamanda bütün esması nurdur. Yani, hem Cenab-ı Hak’kın “NUR” ismi vardır hem de diğer bütün isimleri nur’dur. Bu manada nur esması bir nevi ismi a’zamdır. Allah (cc.) “nuren nur, musavviren nur, müdebbiren nur” demek daha elyaktır..
Bütün güzel isimler, ünvanlar Allah’a aittir. Ama güzel isimler Allah değildir, Allah’ın Zatı hiç değildir. ZİRA SANİ-İ HAKİKİ’NİN ZATI BAŞKA, İSİM VE SIFATLARI BAŞKADIR. Haşir suresinde geçen LEHÜL ESMA’ÜL HÜSNA” bütün güzel isimlerin Allah’a ait olduğunu ama Allah’ın ZAT’I OLMADIĞINI anlatır.
Bediüzzaman Hazretleri 29. Mektubun 5.ci kısmında bu ayeti celile ile birlikte diğer bir kısım ayetleri tefsir ediyor. Ancak risale-i nurlarda dahi –sonradan eklenen- sayfa altlarındaki ayet meali de aynı şekilde “Allah yerin ve göğün nurudur” şeklinde meali veriliyor ki; bu meallerin yanlış anlaşılmaması için “Yerin göğün nuru Allah’a aittir/Allah’ın dır” manasında tefsir ve te’vili yapılması gerekmektedir.
Gerçi denebilir ki; nasıl ki Allah Hakîmdir, Alîmdir, Basîrdir diyorsak; Allah yerin ve göğün de nûrudur’ diyebiliriz. Aslında bu şekilde anlaşıldığı ve anlatıldığı takdirde pek sakınca ifade etmiyor. Ancak Alîm, Hakîm, Kerîm deyince Allah’ın ismi olduğu bilindiği halde “Allah yerin göğün nûrudur” dendiğinde ise, doğrudan Allah’ın Mahiyeti Zât’iyesi akla geliyor. Oysa Allah’ın mahiyetini bilmiyoruz ve bilmekle mükellefte değiliz. İmtihan sırrı olarak Sani-i Hakikiniyi sadece isim ve sıfatlarıyla tanımakla mükellefiz.
Biz kullar Cenab-ı Hakkı “esma ve sıfatlarıyla, fiilleriyle” tanır ve tanıtırız. Bu tanımaya olsa olsa şuunâtı da ilave edebiliriz ama bu kadar. Yoksa zatını ve mahiyetini bilemeyiz. ALLAH’IN İLİM SIFATI VARDIR AMA ALLAH (CC) İLİM OLMADIĞI GİBİ İLMİN KONUSU DA DEĞİLDİR.
Diğer bir husus ise, Üstad Hazretleri Cenabı Hakkı temsil yoluyla tanıtırken dahi, güneş, ay ve küre-i arz üçlemesini nazara veriyor.
Güneşten doğrudan aldığımız şualara ZİYA diyoruz ki, bu asıl kaynağı ifade ediyor.
Güneşin Ziya’sının ayda ki zuhuratına ise, NUR diyoruz ki, bu da asılın kendisi değil asıla ait olmayı ifade ediyor. Ay ışığının arz da ki yansımasına ise akis/aksetme diyoruz.
Güneş ışınlarını doğrudan aldığımız hale GÜNDÜZ dediğimiz gibi, güneş ışınlarını AY vasıtasıyla aldığımız hale ise GECE diyoruz.
Yani, ZİYA İLE NUR ARASINDA GECE VE GÜNDÜZ KADAR FARK YADA MESAFE VARDIR.
ÖYLE DE ALLAH’IN (CC.) ZÂTI İLE NURU ARASINDA DA, MAHİYETİNİ BİLEYEMECEĞİMİZ NİSBETTE FARK SÖZ KONUSUDUR.
Hülâsa, nur ile Allah’ın zatının değil esmasının kasıt edildiği -tevil ve tefsir yoluyla- okuyucuya hatırlatılmalıdır.